Anasayfa

BU GÖZLER NELER GÖRDÜ NELER GÖRDÜ BU GÖZLER Romanından bir bölüm :

BASACAKSIN MÜHÜRÜ DEMİRGIRATA

Kiremitli’de üç yıl görev yaptıktan sonra Balcalı’ya atandım. Balcalı merkeze yakın köylerden. Seyhan Barajı’na sınır. Köyün yüksekçe yerinden barajı görmek mümkün, patatesi ve salatalığı ile ünlü. İl merkezinin tam kuzeyinde. Geçim kaynağı çiftçilik. Ulaşım motosikletle, traktörlerle sağlanıyor, şehrin tüm nimetlerine sahip. İnsanları çok çalışkan, yörenin de büyük köylerinden. Adana’da oturuyor, gidiş geliş yapıyorum. Köy Çukurova Üniversitesinin bulunduğu yerde, o zaman üniversitenin imi timi yok. Ama köyde; “Devlet köyü istimlâk edecek, yerine de Çukurova Üniversitesi yapılacakmış” lafı dolaşıyor. Köylü “yerimizden yurdumuzdan olacağız” diyor. Kimse baba ocağını terk etmek istemiyor. Vatandaş tedirgin.

Aradan çok geçmeden köylünün düşündüğü başına geldi. İstimlâk başladı. Köylü başını taştan taşa vurdu. Çok mücadele etti. Fakat başaramadı. Devlet galip geldi. Halk birer ikişer köyü terk etti. Köprü Köyü’ne yerleşti. Üç yıl sonra köye kilit vuruldu. Balcalı haritadan silindi. Ben de merkez Kürkçüler Dağcı Köyü Öğretmeni olarak atandım.

Balcalı’da öğretmen olarak çalışırken 1973 genel seçimleri yapıldı. Balcalı’nın hemen yanı başında Çarkıpare köyünde sandık başkanı olarak görev yapacağım. Seçim günü sabahı erkenden motosikletle Çarkıpare’ye gittim. Sandık başkanı olarak tüm hazırlıkları yaptım. Üyelerle birlikte sandık başındayız. Oy verme işlemi başladı. Köy muhtarı kendi kendine söyleniyor.“Bizim köyde hep kırata oy çıkar. Başka partiye oy çıkmazBen gendimi bildim bileli bizim köy Demir Kırattır.  Hele Halk Partisine heç oy çıkmaz.“ Belli ki bu söylemiyle bana bir şeyler anlatmak istiyor. Arkasından da “Herkesi sandık başına getirmenin ne gereği var” diyor. Ben soruyorum:

—Seçmen sandık başına gelmez ise oyunu nasıl kullanır ki...

Kolayı var.

Nasıl kolayı var.

Evet mührünü basacaksınız kırata olup bitecek.

Bu dediğiniz nasıl olur muhtar. Resmen suç. Yani adamlar buraya gelmeden işi bitireceksiniz. Gelmiş gibi gösterecek yerine de imzasını atacak, ya da parmağı basacaksınız. Öyle mi?

Hele ki anladın hoca. Şimdiye kadar biz hep böyle yaptık. Bu köyde hiç kimse sandık başına gelmedi. Hem de gelmezler. Getiremezsiniz de. Eski köye yeni adet. Vay hocam vay! O sizin dediğiniz burada sökmez. Onlar daha oy vermesini bilmiyorlar. Öğrenmediler ki…

—Bu sizin söylediğinizi ben yapamam. Hiç kimse de yapmaz. Yapacak olanı da düşünemiyorum.

—Siz düşünseniz de düşünmeseniz de…

—Eee…

Muhtar gerisini getirmedi. Ama dediğini yapmamızın gerektiğini her haliyle anlatmaya çalıştı. “Çattık belaya”. Nasıl olurdu. Adana’nın dibinde çağ dışı bir düşünce, çağ dışı bir köy. Hem de utanmadan sıkılmadan pervasızca düşüncesini söyleyebiliyor. Demek yılların alışkanlığı, Allah Allah… Allah Allah… Olmadık yok da duyulmadık çok. Hayırlısı diyerek olacakları zamana bıraktım.

Sağ salim kazasız belâsız kurtulabilsem diye düşünüyorum. İdealistiz. Öğretmen okulu mezunuyuz. Köy Enstitüsü bulaşığıyız. Haktan adaletten yanayız. “Ser vereceksin sır vermeyeceksin” dedi hocalarımız. Vatanperver, Atatürk ilkelerine bağlı, vatan aşkıyla yanıp kavruluyoruz. Yalan söylemeyen, hileye hurdaya aklı ermeyen, gözünü budaktan esirgemeyen eğitim ordusunun neferiyiz. Ölmek var dönmek yok. Haksızlığa, sahtekârlığa ölüm diyerek gönderildik Anadolu’ya. Böyle bir sahtekârlı- ğa, düzenin düzülenlerine nasıl evet diyebilirim. Mümkün mü? Hayır hayır! Dâra çekseler de evet diyemem. Dersem; kendime, okuluma, hocalarıma ihanet ederim. Hayır hayır! Düşünülmesi bile çok kötü.

Oy verme işlemi başladıktan sonra birkaç kişi oyunu kullandı. Ondan sonra ne gelen var ne de giden. İçime bir kurt düştü. Gelecek olanları bekliyoruz. Derken siyah şalvarlı, elinde tespih, ayakkabısının topuğuna basmış birisi geldi. Belli ki ağa takımından. Düdüğü ötenlerden. Oyunu kullandı. Halinden belli çatacak yer arıyor. Burnu fış fış ediyor. Bana çatmasa diyorum. Fakat benden başka da çatacak kimse yok. Diğer üyelerin gıkı çıkmıyor. Bütün hedef benim.  Bağıra bağıra konuşmaya başladı. Amacı bana duyurmak, tedirgin etmek, oy verme işleminin de istediği doğrultuda olmasını sağlamak.

—Şimdiye kadar bu köyde heç kimse sandık başına gelmedi. Birisi oturdu masanın başına evet mührünü demir kırata bastı. Ondan sonra da torbayı götürdü teslim etti. Eski köye yeni adet mi getirmek istiyorlar. Nerede görülmüş canım” diyerekbaşını bir sağa bir sola çeviriyor, yapılan uygulamaya hayret ettiğini ifade ediyor.

Anladığım kadarıyla şimdiye kadar sandık başına hiç kimse gelmemiş. Benim de aynı usulsüzlüğü yapmam isteniyor. Üstelik de tahrik ederek. Ya sabır çekiyorum. Kazasız belasız sandık başkanlığı bitse diyorum. Fakat hiç de biteceğe benzemiyor. Ne yapmalıyım. Nasıl bir sistem uygulamalıyım ki herkes sandık başına gelsin, oyunu kullansın, imzasını atsın sonra da gitsin. Ya da başıma bir kaza gelmeden bu iş bitsin. Sandık başındaki üyeleri yokluyorum. Benim gibi düşünen hiç kimse yok. Tekim. Üstüme bir kara bulut çöktü. Bulutu nasıl dağıtırım diye kara kara düşünü-yorum. 

Köylüler yüz bulsa geçmişteki sistemi uygulayacak, evet mührünü Demir Kırata basıp torbayı da bana verecekler. Doğrusu ben buna hiç yanaşmadım. Yanaşma-dığım gibi tavrımı da apaçık ortaya koydum. Sandık başındakilere: Ben böyle bir uygulama yapamam. Kural ne ise uygulanır. Herkes kurala uymak zorundadır. Sandık başına gelmeden oy kullanılamaz. Yoksa tutanak tutar seçimin iptal edilmesini sağlarım.  

Düşüncem anlaşılınca herkes sus pus oldu. Ses soluk kesildi. Ortalığa bir sessizlik çöktü. Hırına değil, şerrine bir sessizlikti bu. Yüz ifadeleri bunu apaçık ortaya koyuyordu. Herhalde söylediklerim etki etti. Gelen gelecek, gelemeyen de oyunu kullanmayacak. Ya da bir bildikleri var.

Ya sabır çekerek yine beklemeye başladım. “Sabrın sonu selâmettir” demişler demesine amma… Bugünkü sabrın sonunun selâmet olmayacağına inanıyorum. İçimde öyle bir his var. Mahzun, çaresiz. Üstelik de tek başına. Görevi terk edip kaçmak, bir yetkiliye tüm olanı biteni anlatmak istiyorum. Gözüm yollarda kulağım seste. Seçim kurulundan bir görevlinin gelmesini bekliyorum. Ne gelen var ne giden. Aman Allah’ım nasıl bir çaresizlik. Düşman başına. Öğle oldu aç mısın susuz musun diyen yok.

    Uzun bir bekleyişten sonra “şeytanın bacağını kırdık”. Tek tük gelmeye başladılar. Oy verme işlemi benim istediğim gibi. Böyle giderse kazasız belasız kurtaracağımı düşünüyorum. Gelenler çoğaldı. Ama içeri giren hemen dışarı çıkıyor. Hiç sandık başına gelmeyen bu bayanlar oy vermeyi ne çabuk öğrendi. Bir bit yeniği olmalı. Oy vermesini bilmeyen bir kişinin bu kadar kısa zamanda dışarı çıkacağına inanamıyorum. Şüphelendim. Oy verilen odaya girip bakacağım. Bakmasına bakaca-ğım amma… İçeride birisi varsa nasıl bir yol izlemem gerek. Düşünüyorum. Çaresizim, yalnızım, toyum. O zaman böyle cep telefonu yok. Bırak cep telefonunu evde bile telefon çok lüks. Ne yaparım. Bu işin üstesinden nasıl gelirim diye kara kara düşünüyorum. Seçimi iptal etmek için tutanak tutsam kimse imzalamaz. Üstelik beni de döverler. Korkuyorum.

Bir ara karışmayayım ne yaparlarsa yapsınlar diye düşündüm. Böyle yaptığımda kendime, öğretmenlerime, vatana, millete ihanet edeceğim. Bizi yetiştirenler; “İşinize ihanet, bize, vatana millete, yetiştiren mektebe ihanet” dememiş miydi? Hayır hayır… İhanet edemem. Böyle bir alçaklığı asla yapamam. Ne olursa olsun dedim ve oy verilen odaya daldım. Arkamdan gelenler de var. Aman! Ne göreyim. Adam oturmuş sandalyeye, evet mührü elinde, ağzında sigara kır atı şahlandırıyor. Beni görünce aptallaştı. Adamı suçüstü yakaladım.

—Yaptığınız ayıp değil mi? Suç değil mi?

—Bana söyleneni yapıyorum.

—Kim söylersesöylesin. Yaptığınız suç.

—O mührü koyun masanın üstüne ve lütfen dışarı çıkın.

—Bu seçimin iptal edilmesi gerek. Bundan sonra oy verme işlemini devam ettiremem. Verilen oylar içeriye yerleştirilen adamın mühürlediği oylardı. Oy veren kişiler kendi özgür iradesine göre oy kullanmamıştır. Tutanağımı tutup oy verme işlemini sona erdireceğim.

Köy muhtarı:

—Yapamazsınız,

 —Yaparım.

Haydi, yap da görelim bakalım. Yaptığın tutanağı kim imzalayacak. Bir tek imza eden kurul üyesi bulabilecek misin?

Sandığı, mührü, görevi bırakıp kaçmayı düşünüyorum. Motosikleti çalıştırıp bir binebilsem Adana’da alacağım soluğu. Ama iş oraya kadar gidebilmek, çünkü herkes başıma üşüştü. Kaçmaya çalışsam linç edecekler. Öyle bir hava seziyorum. İki katlı bir evin sofasındayız. Motora ulaşmam için merdivenden aşağı inmem, motoru ayağından indirmem, kısa zamanda çalıştırmam, ok gibi fırlamam gerek. Bu zaman içinde beni muhakkak yakalarlar diye düşünüyorum. Çünkü herkes tetikte, hava oldukça gergin, atmaca gibi başımda bekliyorlar. Kaçacağımı onlar da anladı.

Kurul üyelerinden biri “Oy verme işlemesi başlasın da işimizi bitirelim” diyor.  Bir başkası onu tasdik ediyor, bense kaçmak için fırsat kolluyorum. Kararlıyım. Sakin bir zaman kolluyorum. Sandık kurulu masasından ok gibi fırladım. Sofanın merdivenini çift atlayarak aşağı indim. Hızla motora doğru koşuyorum. Arkamdan“Yakalayın komünisti, vurun komüniste. Köyümüzün adını kötüye çıkaracak. Bizi dillere destan edecek”. Başka biri bağırıyor. “Bu kesinlikle halk partilidir. Demir kırat olsaydı dediğimizi yapardı. Tutun salmayın, kaçırmayın.”

Motoru ayağından indirirken yakaladılar. İki kişi yaka paça sandık başına getirdi. Masaya oturttular. Linç etmediklerine seviniyorum. Bundan sonra ne yapılması ge-rek. Düşünüyorum. Hiçbir şey yapacağıma inanmıyorum. Çünkü beni bırakmayacak-ları belli, evet mührü kırata basılacak sonra da götürüp torbayı teslim edeceğim. Başa gelen çekilir. Aman Allah’ım ne kötü. Şimdiye kadar kendime “lan” diye hitap ettirmedim. Böyle incelikleri düşünen bir kişiye elin adamı küfür ediyor. Vay anam vay! Ölsem de bu hakaretlere maruz kalmasaydım. Ne yapacağımı şaşırdım. Göz hapsindeyim. İkinci kez kaçmamam için tüm önlemler alındı.

—Yaptığınız çok kötü. Köyünüze gelen devletin memurunu perişan ettiniz. Çok ayıp. Suçum yok. Günahım yok. Sadece görevini yapmak isteyen biriyim. Dürüstüm. Yaptığınız kanunsuzluğa karşı çıktığım için perişan ettiniz. Dürüst olduğum için başıma bunlar geldi. Beni öldüreceğinizi de bilsem bu kararımdan hiç kimse vazgeçiremez. Ne yaparsanız yapın dediğinizi yapmayacağım. Seçim tutanaklarını asla imzalamayacağım. Benim ölüm çıkacak bu köyden. Kubilay gibi öldürün beni. Hadi ne duruyorsunuz. Beni de komünist diye öldürün. Vurun beni. Muhtar. Aza. Eli kalem tutan herkes, evet bu can meydanda, size sesleniyorum. Öldürün beni. Kubilay gibi görev başında yok edin. Sizin dediklerinizi yapmayan, size köle olmayan şimdiye kadar Demir Kıratın dışında hiçbir partiye oy vermeyen Çarkıpare’liler. Duyun beni. Öldürün beni. Çekin silahınızı. Gömleğimin yakasını açtım. Evet, burnuma kan kokuyor. Öldürün beni diyerek bağırıyorum. Sinirden elim ayağım titriyor. Ağlamak istiyorum. Artık bundan sonra ne olursa olsun umurumda değil. Ben ölmek istiyorum diyerek hızlı hızlı merdivenlerden inmeye başladım. İkinci kez kaçıyorum. Yine yakaladılar. Artık iş çığırından çıkmıştıAllah’ını seven vurdu. Allah’ını seven vurdu. Kendime geldiğimde burnum kanıyordu.

Gözümün önünde evet mührü kırata basıldı. Gelen gelmeyen ölen ölmeyen herkesin hanesi dolduruldu imzası atıldı. Oylar sayıldı tutanaklar tutuldu torbayı elime verdiler. Haydi güle güle…

Ağlaya ağlaya motorla Adana’ya ulaştım. Doğru CHP’ye. Neler hayal ediyorum neler. Bir grupla köyü basmak, öcümü almak, seçimin iptalini sağlamak. Hadiseyi anlatınca herkes benimle ağlayacak. Bu sana nasıl yapılır. Bunu kim yapar. “Vurun Kahpeye” diyerek önüme düşecek hakkımı arayacaklar. CHP İl Başkanı Adnan Seyhan, Gençlik Kolları Başkanı Veli Karavelioğlu bizim köyden. Benim hakkımı aramayacaklar da kimin hakkını arayacaklar. Her ne kadar haksızlığa maruz kaldıysam da dürüstlüğümden,  prensiplerime bağlılığımdan. Sahtekârlık yapma-dım, hırsızlık yapmadım. Alnım ak yüzüm açık diyor kendimi teselli ediyor hızlı hızlı yürüyorum. Elimde seçim torbası CHP binasının önene geldim. Mahşeri bir kalabalık, “Karaoğlan Başbakan” diye bağırıyorlar. Bağıranları yararak güç bela merdivenlerden yukarıya çıktım. Adnan ağabeye ulaşıp durumu anlatacağım. Adnan Seyhan makamında açılan sandıklardan CHP’ye çıkan oyların hesabını yapıyor. Seçim torbası elimde, güç bela makamındaki masaya ulaştım. Benim elimde torba olduğunu görünce:

Sen seçim bürosuna torbayı teslim etmedin mi?

—Hayır, teslim etmedim.

—Neden teslim etmedin?

—Sandık başında dövdüler beni. Köylüler öldürecekti. Kubilay gibi şehit edeceklerdi.

—Neden? Ne oldu ki?

—Adanan ağabey beni biraz dinlersen anlayacaksın. Ne olur beni sakin sakin bir dinler misin?

—Halilciğim. Görüyorsun ki iktidara gidiyoruz. Ecevit iktidara geliyor.

—Adnan ağabey acım çok büyük, lütfen beni dinle, derdime derman ol. Adamlar gözümün önünde kırata mührü bastı. Tutanakları zorla imzalattırdılar. Ben de torbayı onun için teslim etmedim. Lütfen Adnan ağabey derdime bir çare bul. Bildiğin gibi değil. İçim yanıyor ağabey içim. Dinle beni dinleyin beni… Alın onlardan öcümü öldüreceklerdi.

Akşama kadar kara bulut gibi gözümde yoğunlaşan yaşlar daha fazla dayanamadı. Irmak gibi boşaldı. Murt gibi dökülüyor önüme. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Kimsenin umurunda değil. Adnan ağabey partinin avukatını çağırdı. Emin Bilen Tümer. Emin Bilen Tümer’e hadiseyi anlatıyorum. Ama kulağı radyoda beni dinlemiyor. Ağlaya ağlaya anlatıyorum. Gözyaşım onu etkilemiyor. Sokaktan “Başbakan Karaoğlan” sesleri yükseliyor. Son bir kez Adnan Seyhan’ı görmek istedim. Güç bela tekrar masasına ulaştım. Adnan Seyhan:

—İktidara geliyoruz. Olur, böyle şeyler. İktidara geldiğimizde hesabını sorarız. Haydi, git de torbanı teslim et. Metanetli ol. Ya öldürselerdi. Buna şükredelim.

—Adnan ağabey yarına kalan hesaptan sonuç çıkmaz. Demiri tavında dövmek gerekir. Atı alan Üsküdar’ı geçer. Yediğim dayak yanıma kâr kalır. Siz benim hakkımı korumayacak-tınız da ben orada tek başıma neden mücadele ettim. Bu seçimi iptal ettirmeyecektiniz de neden orada dayak yedim. Ben neyin mücadelesini verdim. Hani adaletin olmadığı yerde biz yoktuk. Hani adalet sosyal olmalıydı. Nerede kaldı adalet. Benim yaşadığım adaletsizliğe lütfen bir çare bulun. Çok zoruma gidiyor köyde yapılanlar. Adnan ağabey biz seninle hem hısımız, hem aynı köylüyüz. Bana sen sahip çıkmadıktan sonra hiç kimse sahip çıkmaz. Sahip çık bana. Elimden tutun yalvarıyorum. Partili partisiz tüm sosyal adalet isteyenler. Duyun beni. Duyun beni. Duyun beni… Adnan Seyhan: “Böyle şeyler olağandır Halilciğim. İktidara geliyoruz. Haydi geçmiş olsun” dedi.Ağlayarak dışarı çıktım. Kalabalık çoğalmış. Parti binasının önünde sesler yükseliyor. “Karaoğlan Başbakan. Karaoğlan Başbakan”. Torbayı teslim etmekten başka çarem kalmamıştı. Ağır ağır Adana Adliyesine doğru yürüyorum. Küsgün ve üzgün. Adnan Seyhan’ın sesi kulaklarımda: “Böyle şeyler olur Halilciğim. İktidara geliyoruz. Haydi geçmiş olsun. İktidara geldiğimizde onun hesabını soracağız.” Ben ilerledikçe sesler geride kaldı. “Karaoğlan Başbakan. Karaoğlan Başbakan. Karaoğlan Başbakan”. Karaoğlan başbakan oldu olmasına amma… Benim hesap sorulmadı.

 

 
 

You have no rights to post comments

******KİTAPLIĞIMIZA GELENLER******

ÜLKÜ OLCAY YAZDI
Ummana Dökülmeyi Bekleyen Aşk Yağmuru”
AHMET BİCAN ERCİLASUN
Dilin, düşüncenin, kitabın önünde hiçbir engel duramıyor. Ne virüs, ne salgın, ne rejim, ne de zulüm.
Hasan Kallimci
Beni ağlatan da “Aliş’imin Kaşları Kare” . Başlığına bakarak, türkünün malûm hikâyesini okuyacağınızı zannetmeyin.
GÜLSÜM KARACA YAZDI
Küllenmiş fikirleri bir kıvılcımla yeniden yakmak
GÜLSÜM KARACA YAZDI
Ve her şair biraz deliydi. Ve iyi ki Tanrı Delileri Yarattı’
BİR TÜRKÜNÜN HİKAYESİ
Nem Alacak Felek Benim Dr.Halil ATILGAN
HALİL ATILGAN YAZDI
TUTSAK KALEMLER M. Hayati ÖZKAYA DR. HALİL ATILGAN’IN UZUN SOLUKLU ÇALIŞMASI: BODRUM HÂKİMİ Muhsin DURUCAN “Bodrumlular erken biçer ekini Feleğe kurban mı gittin Bodrum Hâkimi. Nasıl astın Mefharet Hanım ipe de kendini Altın makasDevamını oku...
GÜLSÜM KARACA YAZDI
SAFAHAT MEHMET AKİF ERSOY Gülsüm KARACA yazdı... Yazıma yazarımızın kısa bir biyografisi ile başlamak isterim. Mehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında İstanbul’da, Fatih ilçesinin KaragümrükDevamını oku...
Zafer Saraç yazdı
Göç, tarih boyunca insanlığın kaderine yazılmış kaçınılmaz bir olgudur. Coğrafya kader olduğu kadar göç de yazgısı kolay değiştirilemeyen hayatiyetin devamlılığı için zorunlu bir seçenek olmuştur.Devamını oku...
GÜLSÜM KARACA YAZDI
Talat Ülker’in kaleme almış olduğu Dilaver Cebeci eseri kıymetli Cebeci’nin hayatını, sanatını ve eserlerini konu almaktadır. Girizgâhında Dilaver Cebeci’nin hayatı ve sosyal dünyası olmak üzereDevamını oku...
YENİ SAYI
Mehmet Akif Ersoy OKUYUNUZ
YASİN SARI YAZDI
Okurken, her ne kadar çetin bir mücâdeleyi ve bu uğurda yitip gidenleri anlatsa da, çok keyîf aldım

Bir Kitap Bir Yazı

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

89 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi