Ah mine'l-mevt Huve'l-Hallâku'l-Bâki

ALTAN ÇETİN

TÜRKİSTANLILARIN BÜYÜK ATASI PROF. DR. MUSTAFA KAFALI HOCAMIZ

Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;

Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.(Atsız)

Türk Tarihini kendi bütünlüğü, sürekliliği ve Türkistan merkezinden cihana yayılan Türklerin umumi tarihini anlatmak Prof. Dr. Mustafa Kafalı'nın meslek ve mefkûre meselelerinin başta gelenlerinden birisiydi dense yanlış olmaz. Hocamız rahmete varıp, sonsuzluk tahtına oturmuş olsa da sadaka-i cariyesi olan kitapları ve öğrencileri ile aramızda yaşamaktadır. Kendisi geleceğimize dair en büyük dayanaklarımızdan birisi olarak mevcudiyetini milli akıl ve hayatımızda ebedi olarak sürdürecektir.

 Hocamız meselesi, davası ve mefkûresi olan Türkistanlılığın en büyük düşünce ve hareket abidelerinden birisi idi. Malazgirt Savaşının seneyi devriyesinde olduğumuz günlerde çok şey söylense de Türk Tarihinin bütünlüğü sürekliliği ilkelerince Rum ülkesini Türkiye kılan Türklerin Türkistan ile Türkiye arasında kurdukları bağı somut gösterir pek bir şey duyamıyoruz. Prof. Dr. Mustafa Kafalı Hocamızı rahmet dileğiyle bu yazıda anarken onu fikirleriyle hatırlamanın her zaman onu yaşatmak olacağı düşüncesiyle onun Anadolu'nun Fethine dair çalışmasındaki bazı kısımları aktararak fevkalade önemli tespitlerini kamuoyuna hatırlatırken aynı anda onun tarihçilik ufkunu da bu yolla gösterebilmiş olmanın umudu içindeyim.  

Prof. Dr. Mustafa Kafalı hocamız çalışmasında ana mesele olarak Türkistan'dan getirmiş olduğumuz tohumları Anadolu coğrafyasında nasıl yeşerttiğimizi anlatır. Anadolu'nun Fethi ve Malazgirt düşünülürken bu nokta göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir meseledir. Hocamız çalışmasında Türkler-Anadolu ilişkisinin tarihini şöyle hülasa ederek şuurumuza nakşeder: “Batı Hunlarının IV. yüzyılın ortalarından itibaren başlayan Anadolu seferleri, Sabarlar ve Hazarlar zamanında da Anadolu'yu tanıma seferleri Şeklinde devam edecektir. Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlara inen Türk İllerinin bu Anadolu ilgisi, Abbasiye döneminde İslâm orduları içinde de devamlılık gösterir. Yaklaşık 700 yıl bu ilginin arkası kesilmeyecektir. 1016 yılında Çağrı Bey'in 3000 Oğuz atlısı ile Anadolu'ya yaptığı keşif akını, bu tanıma ve ilgiyi, vatan edinme, yani emel haline dönüştürecektir. 1048 Pasinler, 26 Ağustos 1071 Malazgirt ve 1176 Miryakefalon (Karamuk Beli) ve 26 Ağustos 1922 Dumlu-Pınar Zaferleri, Anadolu'nun Türk vatanı oluşunun bin yıllık fermanları durumundadır.”

Hocamız makalesinde 11. Asrın muhtevası ve Türk tarihinin akış yönüne dikkat çeker: “Onbirinci Yüzyıl Türk tarihinin en mühim dönüm noktası olarak kabul edilir. Zirâ bu zamana gelinceye kadar Orta Asya'dan batıya doğru gelişen Türk fütûhat geleneği, yedi yüzyıl boyunca hep Hazar ve Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırları takip ederek Tuna havzasına uzanmıştı…1040 yılında vuku bulan Dandanakan meydan muharebesinden sonra, Oğuzlar (Türkmenler) büyük bir zafer kazanmışlardı. Bu zaferden sonra gittikçe büyüyen dalgalar halinde gelişen “Büyük Oğuz Göçü” Selçuklu ailesinin başkanlığında Ön Asya, Azerbaycan ve Anadolu'ya yönelecektir. Yedi yüz yıl boyunca devam eden Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlara iniş dalgaları bu defa yön olarak değil, fakat mekân olarak XI. Yüzyılda bu defa Hazar Denizi'nin güneyinden Ön Asya, Azerbaycan ve Anadolu'ya yöneliş hareketi başlamış olacaktır. Fakat bu defa Balkanlara geçiş yine ihmal edilmeyecek, Boğazlar üzerinden Balkanlara geçilerek büyük fütûhat hareketi tekrar Tuna boylarına ulaşacaktır. Bu bakıma XI. Yüzyıl Türk tarihinde bir dönüm noktası olarak görülmelidir. Oğuz akınını tasvir eden Urfalı Mathieu ve Süryani Mihael‟in nakillerine göre “ok ve yay kullanan uzun saçlı Oğuz atlıları bölge insanlarını şaşkına çevirmişti.XI. yüzyıl içinde Bizans'ı Balkanlar üzerinden zorlayan iki Türk ilinin, yani Uzlar ile Peçenekler'in hareketleri olmuştu. Uzlar ve Peçenekler, XI. yüzyıl içinde birçok defa Bizans ordularını mağlup etmişler veya imha etmişlerdir. Anadolu'nun fethini müteakip İzmir'i ve Adalar Denizi'ndeki pek çok adayı fetheden İzmir Beyi Çaka Bey, 20 yıl süren beyliği zamanında, Balkanlar'da hareket halinde olan Peçenekler ve Uzlar ile çok yakın münasebette idi.” Türkler batıya akarken hocamızın gösterdiği üzere yeni bir yoldan eskimez Kızıl Elmasına doğru akıp gidecekti. Oğuzların büyük göçü yeni bir vatan kuracak ve bu yeni yol kadim istikamete yeni bir çıkış olacaktı. Türkistan'dan akıp gelen Türkler yeni bir coğrafyayı vatan kılacak ve mefkûreleri buradan cihana yayılacaktır. “Anadolu'nun fethini takiben Sir Derya ve Mâverâünnehir'deki Oğuz ilinin geri kalan kısmı da Anadolu'ya akmaya başlamıştı demiştik. Bir biri ardınca gelen göç dalgaları Anadolu sathında yayılarak yerleştiler. Oğuz ilinin 24 boyu Anadolu'nun iskânında her biri bir bölgeyi yurt tutarak Anadolu'yu vatanlaştırdılar. Malazgirt Zaferi'ne kadar asırlar boyu “cihat sahası” olan Anadolu, artık yeni sahibi Türklere vatan olmakta ve cihat sahası Balkanlara doğru itilmekteydi. O devrenin hatırası olmak üzere Anadolu'ya bir müddet daha “Rum diyarı” denmiş ve bu mahalli Türkçe'de “Urum diyarı” şeklini almıştır.” Türkistan'dan akan sel Oğuzlar eli ile devlet ve millet yeni vatanda birleşerek tarihte yürüyecektir. Türkistanlılar artık cihana yeni bir pencereden bakacaklardır; Türk tarihi yeni bir mecrada akacaktır.

Türkistan ile vatanın bahsedilen, vurgulanan bağı bir hamaset yahut romantiz midir? Cevabını somut misallerle hocamız versin:

Anadolu coğrafyasının ziraî mahsulleri dahi cins olarak büyük ölçüde kaybolmuş iken, onun yerine Türkistan'dan Oğuzlar ile birlikte gelen hayvan sürüleri, bazı ziraî mahsullerin tohumları bu yeni vatan coğrafyasına ekilerek Türkistan'dan getirmiş olduğu tohumları Anadolu coğrafyasında yeşerterek onun mahsulünü almanın zevkini ve hazzını duyuyorlardı… Anadolu'da yurt tutmak ve vatan kurmak arzusuyla, Türkistan'dan göçerek yeni vatanlarına giren Türkler, beraberlerinde bol miktarda hububat ile sayısız büyük baş ve küçük baş hayvan sürüleri, yılkılar (at sürüleri) ve hayvanları ile birlikte gelmişlerdir. Bundan başka kavun, karpuz, ay-çiçeği (güne-bakan, güne-aşık veya gün-döndü), pamuk, pirinç, cin-darı (bir mısır cinsi) gibi zirai mahsuller, Türklerin Anadolu ziraatine ilâveleridir. Ayrıca ipek böceği yetiştirme ve ipekçilik, atalarımızın yeni vatanlarına getirdikleri bir diğer yeniliktir. Bütün bunların neticesi olarak diyebiliriz ki, günümüzde Anadolu coğrafyasındaki ehlî hayvan cinslerinden hububat nev'ilerine ve meyve çeşitlerine kadar pek çok şey fatih atalarımız tarafından Türkistan'dan Türkiye'ye getirilmişlerdir.”

 “Türkistan coğrafyasındaki mühim yer isimlerinden Anadolu'da o hatırayı canlı tutmak münasebetiyle verilmiş yer adlarına da tesadüf edebiliriz. Karaçuk Dağı, Urfa bölgesinde ve Kuzey Irak'ta devam eden bir kitlenin Sir Derya boyundaki Oğuz ilinin meşhur Karaçuk Dağının bu yeni vatan coğrafyasına da ikinci defa konmuş şeklidir. Bir diğer yer adlandırması Çukur-ova'yı sulayan Seyhan ve Ceyhan ırmakları, eski Anadolu metinlerinde Seyhun ve Ceyhun şeklinde geçmektedir. Bu münasebetle bugün Türkistan'ı sulayan bu iki mühim ırmağın adı yeni vatan coğrafyasında da konmuştur. Yedi-Su bilindiği üzere İli Irmağı başta olmak üzere Türkistan'daki Balkaş Gölüne dökülen ve bu ırmakların suladığı sahadır. Bingöl'deki Yedi-Su havzası aynı hatırayı canlı tutabilmek için konmuştur. Horzum, Harezm kelimesinin bozulmuş ve Türk hançeresindeki söyleniş şekli olarak bilinir. Bu bölgeden gelen Türkmen atalarımız Anadolu coğrafyasında, Mardin'de, Isparta'nın kuzeyinde, Ödemiş yakınlarında üç yere bu adı vermişlerdir. Ermenek yakınlarındaki Barçın yaylası ve Balgasun yaylası, Türkistan coğrafyasındaki Barçın ve Balgasun adlarının Karamanlı Türkmenlerin ecdat kabirlerinin bulunduğu mekânlara verilmiş, bu kabil adlar meyanındadır. Afyon-Kara-Hisar'ın kazalarından Emir-Dağ'ın kuruluşunu Barçınlı Türkmenleri yaptığı için eski adı Barçınlı idi. Daha sonraları buraları fethedene göre adlanacaktır. Kayseri'nin bugün kazası durumunda olan Talas, yani Türkistan coğrafyasındaki şehrin adını taşımaktadır. Yine an'ane olarak Anadolu Türkleri arasında yaygın olan “Horasan'dan geldikleri” ifadesinin Selçuklu Türklerinin ilk toparlanma yeri olması bakımından bugün Erzurum'un kazası durumundaki Horasan'a yer adı olarak verildiği bilinmektedir. Bu hususta ileride Türkistan'daki yer adlarının Anadolu'daki devamlılığı üzerine bir çalışmanın gerekliliğine inanmaktayız.” Oğuzlar vatanda tohumdan şehirlere ulaşan seviyede etkiler icra ederek Türkistan'dan akan büyük ırmakla Türkiye toprağını sulamışlardır.

İnsansa bütün yâdı aşar hâtıralarla.

İnsan ona derler ki yaşar hâtıralarla...(Atsız)

Prof. Dr. Mustafa Kafalı tohumdan uygarlığa vatanın nasıl Türkistan'dan Türkiye'yi kurduğunu böylece aklımıza ve bilincimize işleyiverir. O davudi sesini artık hasretle ve gözlerimiz nemli hatırlayacak olan biz öğrencileri bu malumatın, mefkûrenin ve bilincin Türkistanlı müntesipleri olarak mesuliyetimizi müdrik yaşamaya gayret edeceğiz. Hocamızın bedeninin her fani gibi sonsuzluğa tevdi ederken fikirlerinin sonsuzluğa kadar Türk milletiyle yaşayacağına dair inancımız tamdır. Prof. Dr. Mustafa Kafalı duruşu ve meselesi olan, mütebessim yüzündeki vakarda Türk milletinin bin türlü çilesinin çizgileri okunabilen varlığı Türk varlığına armağan olan bir adanmış tarihçi, düşünce ve dava adamı olarak hatıralarımızda dualar ve minnetle yaşayacaktır. Ruhunuz şad olsun hocam; Kürşad  Yamtarı ile edebiyette buluştu. Eminiz ki Nihal Atsız, Erol Güngör, Osman Turan gibi ebediyet olmuş niceleri ile oradan ahfadınıza bakıyorsunuz. Türk Milleti ise fanilik âleminde bir aziz evladından daha mahrum kaldı. Tesellimiz fikirlerinin aklımıza ve şuurumuza her zaman kılavuzluk edecek olmasıdır. Ruhuna Fatiha…

Delinse yer, çökse gök, yansa, kül olsa dört yan,

Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.

Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan,

Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz...(Atsız)

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

56 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi