Hüseyin Nihal Atsız -1952 yılında Haydarpaşa Lisesi’nde öğrencileriyle

Türkçülüğün lokomotifi gençliktir

Türkçülük anlayışı salt bir siyasî söylemden öte hayat felsefesini ihtiva eden bir fikir sistemidir. Gerek gücünün kaynağını oluşturan gerekse hitap ettiği ve etkilediği kitlenin Türk milleti olması dolayısıyla sosyolojik bir tezahürün yansımasıdır. Türkçülüğün kendisini devlet için bir kılavuz/rehber görmesinin altındaki yadsınamaz etki, dayanak noktalarını Türk toplumunun içerisinden alan bir hayat felsefesi olmasıdır. Bünyesinde ferdiyetçilikten ziyade toplumsal bir fayda taşıması sebebiyle kendi dinamizmini yaratmak mecburiyetinde olan Türkçülüğün lokomotifi gençliktir. Gençlik, içerisinde yaşadığı toplumun târihî ve kültürel değerlerinin bir taşıyıcısı/temsilcisi ve kendisinden sonraki nesle aktarıcısı/yansıtıcısı olma vazifesini ve sorumluluğunu yüklenmektedir.

Dolayısıyla bir milleti var eden ortak değerlerin devamlılığını, bir zincirin halkaları misâli gençlik sağlamaktadır. Bu zincirin bütününü temsil eden Türkçülük fikri de işte bu bağlantıyı kuran gençliğin maddî ve manevî yönden hazırlanmasından kendisini sorumlu hissetmektedir.

Milletlerin varlıklarını devam ettirmelerinde ve geleceklerini belirlemede en temel etken gençliktir. Bir milletin gençliğinin niteliği aynı zamanda o milletin değerler sistemine verdiği önemi gösterir. Gençlik ne kadar milletin geçmişinin ve an’anevî duygularının temsilcisiyse o toplumun geleceği de o kadar güçlü ve parlak olur. Dolayısıyla değerler sistemi ve mensubiyet duygusu, gençlik-toplum ilişkisini sağlayan en güçlü vasıtadır. Bu sosyolojik gerçeğin, dinamiklerini toplumdan alan Türkçü fikir sisteminde ne denli önem arz ettiği aşikârdır. Türkçülük fikri içerisinde ele alınıp tartışılan ve temel meselelerden biri hâline getirilen konu, Türkçü ölçütler içerisinde belirlenen ideal gençliğin yetiştirilmesidir. Çünkü Türkçüler bir toplumu şekillendirmede en önemli kaynağın gençlik olduğunun farkındadır. Bu sebeple Türkçülük fikrinin savunucuları da bu konuya sıkça eğilmişlerdir. Türk milletinin ve bununla birlikte devletinin varlığını koruyup güçlü bir şekilde geleceğe ulaşmasında, gençliğin önemini ortaya koyan yazılar kaleme almışlardır. Gençliğin iç ve dış etkenler sebebiyle içerisinde bulunduğu sorunların çözümünde nasıl bir yol izlenmesi gerektiği ve istenilen gençliğin nasıl yaratılacağı konularına kendi fikir sistemleriyle cevaplar bulmuşlardır.

Çalışmamızda görüleceği üzere, gençliğin yetiştirilmesi ve sorunlarının çözümü Türkçü çevrelerde sıkça tartışılan bir konudur. Meseleye yaklaşımları ise yine kendi bakış açıları doğrultusunda şekillenmiştir. Bu bağlamda Türkçü fikir sisteminin temsilciliğini yapan Atsız Mecmua, Kopuz, Bozkurt, Çınaraltı, Gök-Börü, Kızılelma, Orkun ve Ötüken gibi süreli yayımlarda kaleme alınmış yazılar, gençlik meselesinin Türkçülüğün temel davalarından biri olduğunu açıkça göstermektedir. Bu yazılardan hareket ederek kaleme aldığımız çalışmamızın başlıkları, içerisinde milletin yaşadığı ve iç ve dış kaynaklı bütün yıkıcı etkenlere karşı sarsılmaz bir binayı temsil etmesi beklenilen gençliğin, Türkçülere göre nasıl inşa edilmesi gerektiği sorusuna yanıt aramaktadır. Türk gençliğinin yetiştirilmesi noktasında ortaya koydukları sistemin beslenme kaynaklarının neler olduğu ve bunun alt yapısı, onların gözünden anlatılacaktır. Ayrıca çalışma, Türkçü fikir sisteminin, Türk milleti için idealize ettiği gençliği maddî ve manevî yönleriyle ortaya koymayı hedeflemektedir.

Sağlam temel: Ahlâk

Ahlâk kavramının gençler üzerindeki etkisi Türkçü matbuatta sıkça işlenen bir konudur. Gençlere verilecek olan ahlâk terbiyesi önemli bir meseledir; zirâ yarınki Türk toplum hayatının alacağı şekil, onların bu erken yaşlardan itibaren teşekkül etmeye başlayan manevî bünyelerine göre ortaya çıkacaktır.[1] Ahlâk konusunda birçok yazı kaleme alan Nihâl Atsızmillet yolunda çalışmak, yaşamak ve ölmekolarak ifade ettiği ahlâkın en çok gençlere verilmesi gereken, zarurî bir kavram olduğu görüşündedir. Ona göre; gençlerin yüreklerine yerleştirilen millî karakterimizin kuvvetiyle millet ve memlekete faydalı insanlar olunabilir. Bu bağlamda gençlere şöyle seslenmektedir: “Hey şeyden önce ahlâkınızın ve seciyenizin kuvvetine istinat ediniz. Her şeyden önce memleketiniz ve milletiniz için çalışınız. […] Gençler… aptallığı ve safdilliği, hırsızlık ve ahlâksızlığa tercih ediniz. […] En küçük memuriyetlerden en büyük makamlara kadar geçeceğiniz yollarda dürüst olunuz. Arkanızda karanlık, çamurlu ve çirkefli dedikodular yerine; berrak, temiz, nurlu ve sitayişli izler bırakmaya çalışınız.”[2]

Gençliğin ahlâkî özelliklere sahip olarak yetişmesi noktasında aile

Türkçü dergilerde, gençliğin ahlâkî özelliklere sahip bir şekilde yetişmesi noktasında ailenin onlara vereceği değerler sistemine geniş yer ayrılmaktadır. Türkçü bakışa göre, toplumun geleceği açısından devlet içinde bir devlet vazifesi gören ailenin, sağlam bir ahlâk temeline oturması gerekmektedir. Zira her türlü faaliyetinde ahlâkı rehber edinen, içinde vazife ve mesuliyet hissi duyan, vatanı ve milleti için ölmeyi şeref bilen çocuk, ancak temiz bir ailenin kucağında yetişebilir.[3] Türk gençlerine çağrı yapılarak yarının “Büyük Türkiye”sini çok çocuklu, temiz ve ahlâklı ailelerin yaratacağı söylenmektedir. İçimizde az sayıda da olsa yozlaşmış, “ultra-modern” ve “ahlâkı ile bize yabancı bir zümre” olduğu da hatırlatılarak bunların toplumdan kaldırılmasının bugünün gençlerinin elinde olduğu vurgusu yapılmaktadır.[4]

Türkçü fikir sistemi, sosyolojik olarak en temel yapı olan aile kavramının kutsiyetine inanmaktadır. Bu nedenle Türkçü yayımlarda erkeğin baba, kadının ise analık görevini yapacağı töre ve disipline sahip bir ailenin oluşturulması teşvik edilmektedir. Yüksek toplumlar yüksek ailelerden kurulur; tam tersi durumda ise milletler çökmeye mahkûmdur. Millî ve manevî açıdan yozlaşmış ailelerde milletleri yaşatan ve yücelten kavramlar silinmekte; bu aileler yalnızca maddî zevk ve hayatın esiri olmaktadırlar.[5] Böyle bir ailede yetişen gençliğin ise sonunun felaket olacağı aşikârdır. Bu bağlamda anne ve babanın sorumsuz ebeveynler olarak yetiştirdiği çocukların, ahlâkî yozlaşma içerisine düşmeleri ve özellikle de kız çocuklarının bu durumu, Türkçü matbuatta içler acısı bulunmaktadır. Buna karşılık çevrede sıkça rastlanılan aile odaklı ahlâkî bozulmalar örneklerle açıklanarak toplumsal duyarlılık oluşturmak için gayret gösterilmektedir.[6] Anne ve babadan kaynaklanan ahlâkî çöküntünün çocuklara yansıması ve bu şekilde yetişen gençlerin de kalitesiz ve sorunlu bireyler halinde toplumda yer alması bu şekilde açıklanmaktadır.

Gençleri ahlâkî sükûta götüren etkenlerden biri olarak Batılılaşma

Gençleri ahlâkî sükûta götüren etkenlerden biri de yozlaşma şeklindeki Batılılaşma sürecidir. Türkçü bakış açısına göre, Osmanlı’da Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet döneminde de devam eden Batılılaşma anlayışı, gençlik arasında millî şuur yoksunluğundan kaynaklı ahlâkî yozlaşmalara da sebebiyet vermiştir. Türkçü yazarlar bu yozlaşmayı sıkça gündeme getirmiş ve sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Atsız, Türk milletinin tam olarak Türk ahlâkına sahip olduğu zaman yükselip geliştiği, yabancıların ahlâkını aldığında ise düşüp gerilediği görüşündedir.[7] Bunun yanında dışarıdan gelen olumsuz tesirlerle, açık ve kapalı propagandalarla millî ve dinî mefkûresini kaybeden, ailesini ve aile hayatını hakir gören gençler için hayatta yalnız cinsî zevkten ibaret bir gayenin kalmadığını dile getirmektedir.[8] Ayarsız ve programsız Batılılaşmanın toplum tabanında açtığı tahribi, gençler üzerinden anlatan Atsız’ın bu şikâyetlerinin, aslında dönemin siyasetçilerine yönelik olduğu anlaşılabilir. Ahlâkın korunmasında özellikle devlet yöneticilerine büyük sorumluluk düşmektedir. Reha Oğuz Türkkan, her şeyin temeli olarak nitelediği ahlâk kavramının kuvvetli olduğu toplumların ileri bir seviyeye ulaşacaklarını belirterek, bir rejimin ve ideolojinin ilk vazifesinin toplumun ahlâkını takviye etmek ve bir ahlâka sahip, tertemiz gençler yetiştirmek olduğunun altını çizmektedir. Toplumda ahlâksızlıkla baş etmenin yollarından biri olarak da devletin sert cezalar uygulamasını şart koşmaktadır. Caydırıcı cezalar ile fertlerin korkularını harekete geçirerek ahlâksızlığın önünün alınabileceğini iddia etmektedir.[9]

Ahlâk değerlerinin kazanımı ve korunması noktasında İslâm

Gençliğin ahlâk değerlerinin kazanımı ve korunması noktasında, onlara İslâm dininin ahlâkî kaidelerinin öğretilmesi ve benimsetilmesinin gerekliliği Orkun’da yer bulmaktadır.[10] Dergide ahlâk konusunda İslâm Peygamberi’nin yaşayışı ve görüşleri örnek olarak sunulmaktadır.[11] Gençliğin ahlâkını bozduğu düşünülen müstehcen dergiler ve onları çıkartanlar da Türkçü çevrelerde sert şekilde eleştirilmektedir. Bu tür yayımlar “ölüm saçan mikrop” ve “millî bünyemizi tehdit eden afet” şeklinde nitelendirilmektedir.[12] Türk milliyetçiliği, aile, din ve an’ane karşıtı yayımlar Türk gençliği için zehir olarak görülüp bunlara karşı dikkatli olunması konusunda uyarı yapılmaktadır.[13] Bu manevîyatı yıkıcı yayımlara karşı ise gençlerin millî ruhunu daha da kuvvetlendirecek yapıcı yayımlarla cevap verilmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.[14]

Türkçü fikir sistemine göre ahlâk kavramının, gençliğin yetiştirilmesindeki önemi/rolü bu şekilde ilgili çevrelere ifade edilirken, temeli sağlam atılmış gençlik binasının inşasındaki bir diğer aşama olarak eğitim ön plana çıkmaktadır.

Eğitim… Güçlü duvar!

Türkçü fikir sisteminin gençliğin yetiştirilmesinde etkili gördüğü önemli bir kavram da eğitimdir. Gençliği etkileyip onları şekillendirmede ev, okul, oyun, toplum, dergi, kitap, gazete ve radyo gibi çok yönlü vasıtalar bulunmaktadır. Dolayısıyla bu vasıtaların gençler üzerindeki telkinlerinde belirli bir terbiye usulü belirlenmelidir. Bu usulün “Her şey millet için!” şeklindeki anlayış çerçevesinde oluşturulması beklenilmektedir. Milleti için gözünü kırpmadan hayatından vazgeçecek derecede cesaret ve feragate sahip bir manevîyata, ruhî ve bedenî sağlamlık için daima neşeli bir ruha, millî idealin tahakkukunda rasyonel vasıtalardan istifade etmek için ilmî zihniyete ve bilgiye sahip olma prensipleri üzerine kurulu bir usulle yetiştirilmiş bir gençlik bu milletin parlak yarınını inşa edecektir. İşte bunu sağlamak için de toplumda yayılan maddîyatçı hayat telakkisi ortadan kaldırılmalıdır.[15] Çocuklarının imanını büyük ideallerin vecdiyle kılıç gibi bileyenlerin büyük millet olacağını söyleyen Yusuf Ziya Ortaç, her zaferden evvel kendi nefsine karşı muzaffer olmasını bilen bir nesil yetiştirmemiz gerektiğini dile getirmektedir.[16][17]

Aksaklıklar ve eksiklikler

Gençliğin eğitiminde yaşanan aksaklıklar/eksiklikler Türkçü çevrelerin yakındığı bir konudur. Türkiye’de tahsil ve terbiye sisteminin, okul ve aile muhitinin ve gençliğin münasebete bulunduğu çevrelerin onlara millî benliklerini duyurmak, millî ülküyü tanıtmak ve Türklük duygularını aşılamaktan uzak bir anlayışta olduğu ifade edilmektedir. Böyle bir ortamda yetişen gençlik ise elbette din, milliyet ve ahlâk kavramlarından uzak, kişisel menfaat ve zevkin peşinde koşan bir anlayışın esiri olmaktadır.[18]

Türk annelerinin omuzlarındaki sorumluluk

Aile, gençliğe verilen eğitimin ilk basamağını oluşturması bakımından mühim bir görev ifa etmektedir. 1940 yılında Bozkurt dergisindeki bir makalede, o günkü Türk gençlerinin öğrenmesi zarurî vazifeler sıralanarak erkeklerin iyi silâh kullanmaları ve güçlü bir vatan ve millet mefkûresi taşımaları, kızların ise iyi birer anne olma şerefine ermeyi gaye edinmeleri istenmektedir.[19] Yazarın gençlerden bunları istemesi aslında o günün anne ve babalarına da yapılan bir uyarı, verilen bir nasihattir. Gençliğin eğitiminin ilk basamağını teşkil eden aile ocağının nesil yetiştirmekteki payı düşünülürse ilk sorumluluk da elbette ana-babalara düşmektedir. Bu sebeple Türkçü bakış açısında aile kavramı kutsal ve üstündür. Bununla birlikte kadının ailedeki rolü de oldukça belirginleştirilmektedir. Türk toplumunun ebedî felâh ve saadeti, müstakbel Türk annelerinin omuzlarında görülmektedir.[20] Analık görevinin gençliğin yetiştirilmesi noktasındaki sorumluluğuna ithafen, kadının en büyük ve en kutsal vazifesinin analık olduğu yönündeki anlayış Türkçü bakış içerisinde yer almaktadır.[21].

1932 yılında yayımlanan Atsız Mecmua’nın bir sayısında Türk gençliğinin içerisinde bulunduğu yozlaşmanın sebebi ailenin millî mefkûre yönünden çocuklarını eğitememesi olarak gösterilmektedir. Ailenin yol açtığı bu eksikliği, okullar da verdikleri eğitimle layıkıyla dolduramadığından orta, lise ve yükseköğretime gelen gençler ruhî bir bunalım içerisinde boşlukta kalmaktadır.[22] 1943 yılında yayımlanan Gök-Börü dergisindeki bir yazıda da bilgili, ahlâklı ve milliyetperver Türk gençliğinin yetiştirilmesine yükseköğretim aşamasında bakılarak eğitim veren profesörlerin, uygulanan eğitim metotlarının, müfredat programlarının ve imtihanların nasıl olması gerektiği konusunda görüşler ortaya konularak mevcut yanlışlıkların altı çizilmektedir.[23] Benzer konuda kaleme alınan bu iki yazıda aradan geçen yıllara karşın gençliğin yetiştirilmesi noktasında eğitimden şikâyetin devam etmesi, eğitim sorunun hâlâ  kalıcı bir şekilde çözülemediğinin ifâdesidir. Bu da gençliğin yetiştirilmesinde aile ile birlikte eğitim kurumlarının da büyük bir sorumluluk altında olduğunu göstermektedir.

Eğitimcilerin sorumlulukları

Gençliğin eğitiminde aile ile birlikte en büyük pay eğitim kurumlarına ve bunların yürütücüleri olan eğitmenlere aittir. Bununla birlikte bazı Türkçü yazarlar gençliğin manevî yönden yetiştirilmesinde öğretmenin tesirini anne ve babanınkinden daha büyük görmektedir. Bu noktada da öğretmenin kendi şahsiyetiönem kazanmaktadır. Eğer bir öğretmen vatan ve millet kavramlarına karşı olursa eğitimindeki gençler de manevî yönden zayıflayacak ve milletin istikbâli tehlikeye atılacaktır.[24] Dolayısıyla bir milletin gençliğinin varlığı o gençliği yetiştiren öğretmenlerin varlığına bağlıdır.[25] Orhan Seyfi Orhon, gençliğin ruhunda millî duyguları silâh gibi çatabilmek için elimizdeki tek yenilmez kuvvetin öğretmen ordusu olduğu görüşündedir. Ancak manevî kuvveti yerinde olmayan bir öğretmen ordusuyla da beklenilen zafer kazanılamaz. Genç ruhlara millî ve ahlâkî telkinlerin derin ve geniş şekilde yapılmaması, idealsiz bir neslin yetişmesinde en önemli etkendir. Bu nedenle de onlara bu telkini vermeyen, Türkiye’nin kurtuluşunu omuzlarında hissetmeyenlerin bu orduda yeri yoktur.[26]

Bilgiden önce millî bir ruh!

Kendisi de bir öğretmen olan Nejdet Sançar, öğretmenliğin şeref itibariyle başta gelen mesleklerden biri olduğunu söylemektedir. Öğretmenin vazifesi öğrencisini yetiştirmek olmakla birlikte, bunun kuru bir bilgi yüklemesinden ibaret sayılmaması gerektiğini ifade eden Sançar, bir öğretmenin öğrencisine bilgiden önce millî bir ruh vermesi gerektiği kanaatindedir. Eğer bir öğrenci yalnızca bilgiden ibaret kalmış da kişiliğinde millî bir ruh teşekkül etmemiş, cemiyetçilik ve milliyetçilik fikirleri üzerinde düşünmemiş ise bu öğrenci arzu edilen genç tipine uygun değildir. İşte bu sebeple öğretmenin baş görevi, öğrencisinde millî şahsiyetin teşekkül etmesini sağlamaktır.[27] Bunu yaparken de kendisinin bir rol model olduğunu unutmamalıdır. Ailede ahlâkî karakterin simgesi ana-baba, okulda ise öğretmendir.[28] Öğretmenlerin hâl ve davranışlarıyla öğrencilere örnek olması gerekmektedir. Öğrenciye millî ruh verecek ve onu topluma kazandıracak tam cevherli bir öğretmen ordusu sayesinde Türk gençliği arzu edilen bir nesli oluşturacaktır.[29] Atsız da Türk gençliğinin ahlâkî ve manevî bir kuvvete mâlik olarak, atalarının yazdıkları târihî başarıları aratmayacak şekilde kahraman nitelikte yetişmesini arzulamaktadır. Beşikten başlayıp yükseköğretim tahsilinin sonuna kadar devam eden kahramanlık terbiyesinin gençliğe, evde aile; okulda ise öğretmen tarafından verildiğini söyleyen Atsız, “Kahramanlar, ancak kahramanlığa inanmış öğretmenlerin telkini ile yetişir” cümlesiyle de öğretmenlerin sorumluluğunu ifade etmektedir.[30] Öğrencilerin kendilerini örnek model alacakları düşünüldüğünde, öğretmenlerin her şeyden önce ahlâk bakımından mükemmel bir insan olması gerektiğine vurgu yapmaktadır.[31]

Gençliğe verilecek eğitimin içeriği ve programı konusundaki görüşler de Türkçü bakış açısıyla gündeme getirilmiştir. Gençler aile, okul ve çevrenin etkisinde tahsil ve terbiye görürler. Bu üç alanda aldıkları eğitim ne kadar kaliteli olursa, bozuk düzen ve anarşiden o kadar uzaklaşırlar. Dolayısıyla gençlerin disiplinli bir ruh ve terbiye ile yetiştirilmesi zarurîdir. Gençliğin eğitiminde onu yalnız hayat ve iş alanlarına hazırlamak millî bir terbiye ve tahsil gayesi olamaz. Çünkü bu tarz bir eğitim, onları çıkarcılığa ve bencilliğe götürecektir. Bunun beraberinde ise ahlâk mefhumunun zayıflaması gelecektir. Oysa aslolan, fedakârlık ve vazife bilincinin gençliğe kazandırılmasıdır.[32] Bu noktada da Türk gençlerine eğitimlerinde târihî şahsiyetlerden fedakârlık ruhu aşılayıcı örnekler verilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.[33] Nejdet Sançar, millî bir programı sahibi maarif ve bu programı hem resmî hem de vicdanî bir vazife olarak uygulayacak öğretmenler sayesinde gençliğin yetiştirilebileceğini savunmaktadır.[34] Atsız’a göre bir nesli arzulanan şekilde yetiştirmek için okullarda öğrencilere millet sevgisi vermek ve millet uğruna fedakârlıkta bulunma düşüncesini aşılamak gerekmektedir. Bunu yapabilmek için de milliyetçi öğretmen ve millî nitelikte bir ders programı olması şarttır.[35] Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin ülke gençliğini arzu edilen şekilde yetiştirmeyi bir vicdan haline getirmesi en mühim vazifelerinden birisidir.[36]Bunun için de eğitim sistemimizin gençliği içerisinde bulunduğu boşluktan kurtaracak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Eğitim işlerine bol miktarda ödenek ayırmaktansa, ilkokuldan yükseköğretime kadar Türk çocuklarına verilecek millî ve insanî terbiyeyi telkin edecek olan mefkûreleri belirlemek ve bu suretle istikrarlı bir maarif görüşü yaratmak daha makbul görülmektedir.[37]

Ahlâkla yoğurularak sağlam temeller üzerine inşa edilen gençlik binası, eğitim yoluyla örülen güçlü duvarlarla bu şekilde yükseltilmektedir. Binanın son aşamasını ise millî şuur zırhıyla kaplanmış bir çatı ile üzerini örtmek oluşturmaktadır.

Millî şuur zırhlı çatı

Türkçü fikir sistemine göre gençliğin yetiştirilmesinde en büyük etkenlerden biri de millî şuurdur. Daha küçük yaşlardan itibaren aile ocağında çocukların edineceği millî şuurun onların gelişimine yapacağı olumlu yansımalar Türkçü dergilerin sayfalarında yer bulmaktadır. Bu konuda Reha Oğuz Türkkan, Türk analarına seslenerek, çocuklarını millî şuurla yetiştirmeleri için çağrı yapmaktadır. Başka toplumlardaki ana-babaların çocuklarına ait oldukları milleti ve kültürlerini öğreterek, millî şuur sahibi bir gençlik oluşturmak için gösterdikleri çabayı örnek vermektedir. Türk ana-babalarının çocuklarına okudukları ninnide, büyüdüklerinde onlara verdikleri nasihatlerde/telkinlerde vatan, cemiyet, fedakârlık ve Türklükten mutlaka bahsetmeleri gerektiğini vurgulamaktadır.[38] Bu şekilde Türkkan, kendi menfaatinden önce içerisinde yaşadığı toplumun menfaatlerini üstün tutan bir anlayışa sahip neslin yetiştirilmesinde ailenin vereceği millî şuura dikkat çekmekte ve bir anlamda aileye büyük bir sorumluluk yüklemektedir.

Gençliğin küçük yaşlardan itibaren alacağı millî şuur ve bunun getirisi olan fedakârlık özverisi ile toplumun da ileri bir seviyeye ulaşacağı anlayışı Türkçü bakış açısının bir yansımasıdır. Türkiye’nin güçlü bir şekilde varlığını devam ettirebilmesinin yolunu millî şuur ve ruh ile dolu bir gençliğin varlığına bağlayan Nejdet Sançar, ancak bu “manevî pusatlanma” ile Türkiye’nin târihteki o özlenen büyük Türkiye olabileceğini söylemektedir.[39] Fakat Türk gençleri bu nitelikte yetiştiril(e)mediği için toplumsal sorunlar yaşanmaktadır. Dolayısıyla tek tek fertlerin Türkçü fikir sistemine uygun yetiştirilmesi ile bir bütün olarak toplumun da içerisinde bulunduğu sorunlardan kurtulması mümkün olacaktır. Atsız’ın 1932 yılında kaleme aldığı bir yazısında Cumhuriyet ile birlikte yeşeren yeni neslin şu özelliklere mâlik bireyler olmasını arzuladığı görülmektedir: “Bize yalnız dans etmesini, iyi giyinmesini, kur yapmasını ve âşık olmasını bilen gencin lüzumu yoktur. Bize bugün mesleğinde usanmadan çalışacak, yarın hudutta göz kırpmadan ölebilecek genç lâzımdır.”[40] İnsanların gençlik dönemlerinin mefkûreye en fazla susadıkları zaman dilimi olduğunu belirten Atsız, eğer gençliğe millî şuur çerçevesinde bir mefkûre verilirse onun ahlâk buhranı içerisine düşmeyeceği ve yabancı tesirler neticesinde devlet ve millet aleyhindeki akımlara kapılmayacağını söylemektedir.[41]

Reha Oğuz Türkkan, millî şuur telkininden mahrum yetişen gençliğin kişisel menfaat ve cinsî zevk temelindeki dünya görüşünü örnekleriyle açıklayarak, bu tip bir genç kitlenin ne kendilerine ne de içerisinde yaşadıkları topluma bir fayda vereceği görüşündedir. Bu gençliğin ortaya çıkışına ise yine toplumun kendisi sebep olmaktadır. Zira gençliğe güçlü bir mefkûre verilir, toplumun yaşayış, ıstırap ve ümitleriyle alâkadar edilirse böyle her mukaddes kavramla alay eden, menfaatperest, eğlence ve zevkten başka bir şey düşünmeyen bir tip ortaya çıkmaz.[42] Bu şekilde toplumun millî şuur kazandırmadaki rolü ortaya konularak gençliğin toplumsallaşma sürecinde kazanması gereken değerler sistemi vurgulanmaktadır. Millî şuur ve güçlü bir mefkûreden yoksun olmanın, genç kitle üzerinde yol açtığı tehlikeler dile getirilmektedir.

Millî şuur yoksunluğunun gençler üzerindeki olumsuz etkilerinden biri olarak, kendi değerlerine yabancılaşarak başka milletlere ve onların kültürlerine meyledilmesi görülmektedir. Bunun başını ise Batı hayranlığı çekmektedir. Türk gençliğinin Batılılara özenmesi ve onlar gibi düşünüp hareket etmesi Türkçü sistemde sert bir şekilde eleştirilmektedir.[43] Millî şuuru olmayan toplumların içerisine düştüğü maddî ve manevî buhran Atsız tarafından da dile getirilmekte ve bu buhranın ortadan kalkması için millî şuurun uyanık olması gerektiği uyarısı yapılmaktadır.[44]Millî şuuru uyanık olması gerekenlerin başında ise toplumun istikbâlini oluşturan gençlik gelmektedir. Ruhtaki asaletin ancak millî şuurla ayakta kalabileceğine inanan Türkçü bakış açışına göre, millî gurur ve duygulardan mahrum bir gençlik, maddî başarıya ulaşarak para ve konfor asaleti kurmuşsa bile ruh asaletinden mahrum kalacaktır. Oysa hakikî asalet, ruh asaletidir ve bu da ancak millî şuurla beslenip yaşayabilir. Onun için de millî şuurun gençliğe kazandırılması gerekmektedir. Eğer bu yapılmazsa toplumsal felaketlere yol açılması işten bile değildir.[45] Millî şuurun gençlik için önemini açıklayan şu cümleler Türkçü bakış açısını özetler biçimdedir. “Bir Türk genci ne kadar tahsilli ve bilgili olursa olsun, onun milletine fayda getiren ve yarayan bir adam olabilmesi için behemehâl millî şuur sahibi olması lâzımdır. Yoksa kazanılan umumî ve teknik bilgiler, temelsiz süsler halinde sırıtmağa mahkûmdurlar.”[46] Bu doğrultuda gençlerin vazifesi vatan ve millet için çalışmak, geri bırakılmış milletini muasır milletlerin en üstüne çıkarmaktır. Buna karşın vazifesini yapmayarak yabancı milletlerin ideolojilerini benimseyenler kendi milletine bilmeden düşmanlık yapmaktadır.[47]

İdeal Türk genci

Türkçü fikir sisteminde ideal Türk gencinin ölçüleri de belirlenmiştir. Reha Oğuz Türkkanideal Türk gencinin her şeyden önce Türk milliyetçisi, Türk târihine, kültürüne ve an’anelerine aşina ve milletini ilgilendiren meselelere duyarlı olması özelliklerini göstermektedir. İdeal genç, milletine daha çok fayda sağlayabilmek için kendisini en iyi şekilde yetiştirmeyi ve kuvvetli bir şahsiyet olmayı arzular. Temiz ahlâklı ve sağlam karakterlidir. Cesur ve kahramandır. İçki ve kumar gibi alışkanlıkları yokturAile kavramına ve namusa önem verir. En önemlisi de milleti uğrunda kendi menfaatlerinden ve hatta hayatından vazgeçebilme kudretine ve fedakârlığına sahiptir. Bunların yanında Türkkan, fiziksel olarak da ideal Türk gencini tasvir eder. Buna göre Türk genci iri yapılı, geniş omuzlu, kanlı canlı, dinç ve gürbüz bir delikanlıdır. Vücut sağlığına önem verir ve spor dallarıyla uğraşır. İdeal Türk genci hakkındaki tasvirini ise şu şekilde özetler: “Ruhu inanç dolu, ahlâkı temiz ve sağlam, kafası öz ve köklü bilgilerle besli, duygusu ince, kültürü geniş, sıhhati kaya gibi sert ve çatlaksız, vücudu demir ve kuvveti emsalsiz olan bu genç, hakikî Türk gencidir.”[48]

Temelinin ahlâkla atıldığı, duvarlarının eğitimle yükseldiği gençlik binasının çatısına konulan millî şuur zırhı ile de artık sarsılmaz ve yıkılmaz bir yapı meydana gelecek, devletin ve toplumun istikbâli bu şekilde teminat altına alınmış olacaktır.

Sonuç

Görüleceği üzere Türkçü fikir anlayışına göre gençliğin yetiştirilmesinde ahlâk, eğitim ve millî şuur kavramları iç içe ve sistemli bir bütün şeklindedir. Bunların birinde yaşanılacak bir bozulma, bütün sistemi etkileyerek çökmeye sebep verebilmektedir. Türkçü bakış açısına uygun bir gençliğin ortaya çıkabilmesi için de bu sistemdeki her parçaya ayrı ayrı önem verilmesi zarurîdir. Dolayısıyla Türkçülüğün gençlik davası aynı zamanda bizatihi toplumun davasıdır. 1930’ların başından 1970’lerin ortasına dek incelediğimiz Türkçü yayımlarda gençliğin öneminin sıkça dile getirildiği ve gençliğin yetiştirilmesiyle ilgili meselelerin daima gündemde tutulduğu görülmektedir. Bununla birlikte ideal gençliğin yetiştirilmesi metotlarının fazlaca değişmemesi; ahlâk, eğitim ve millî şuur kavramlarının bu noktada öne çıkması dikkat çekici bir sonuçtur. Türkçü bakış açısı, gençliğin yetişmesinde aile, öğretmen, toplum ve devleti ayrı ayrı sorumlu görmektedir. Bununla birlikte özellikle ailenin ve öğretmenin daha fazla pay sahibi olduğuna vurgu yapılmaktadır.

Zaman içerisinde toplumsal koşullar farklılaşmakla birlikte gençliğin yetiştirilmesi meselesi ve gençliğin içerisinde bulunduğu sorunlar yumağı bugün dahi çözüme kavuşturulamamıştır. Çalışmamızda aşamalarını tek tek açıkladığımız gençlik binasının inşasında izlenilecek yol ile bugün iç ve dış etkenler sebebiyle manevî buhran içerisinde boğulan gençliğin kurtarılması mümkün olabilir. Gençliğin kurtarılması, aynı zamanda, ülkemizde çöküş emareleri görülen aile kurumuna da olumlu şekilde yansıyacaktır. Bu bakımdan Millî Eğitim ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı burada açıkladığımız gençlik yetiştirme modelinden hareket ederek bakanlıkları bünyesinde gençliğe yönelik program ve proje geliştirebilir, bu toplumu ileriye taşıyacak olan nesillerin yetiştirilmesinde üstlerine düşen vazifeyi Türkçü anlayışıyla yerine getirme imkânına sahip olabilir.

 

[1] Nebil Buharalı, “Yeni Nesil ve Ahlâk”, Bozkurt, Sayı 2, 1939, s. 37.

[2] *** [Atsız], “Millî Ahlâk”, Atsız Mecmua, Sayı 6, 1931, s. 121-122.

[3] İhsan Unaner, “Âilede Ahlâk”, Kopuz, Sayı 2, 1939, s. 43.

[4] İhsan Unaner, “Türk Çocuklarına”, Kızılelma, Sayı 12, 1948, s. 10.

[5] Fethi Tevetoğlu, “Evlenmek İşi”, Kızılelma, Sayı 7, 1947, s. 6.

[6] Tahir Olgaç, “Nereye?”, Bozkurt, Sayı 8, 1940, s. 192; Gök-Börü, Sayı 5, 1943, s. 5-6; Gök-Börü, Sayı 6, 1943, s. 5-6; Tahir Olgaç, “Poker”, Gök-Börü, Sayı 7, 1943, s. 6-7; Tahir Olgaç, “Değişen Kızlarımız”, Gök-Börü, Sayı 9, 1943, s. 7-8.

[7] Atsız, “Türk Ahlâkı”, Çınaraltı, Sayı 7, 1941, s. 7.

[8] H. Nihâl, “Millî Seciye Buhranı”, Atsız Mecmua, Sayı 14, 1932, s. 28.

[9] R. Oğuz Türkkan, “Ahlâk-Korku-Menfaat!”, Gök-Börü, Sayı 2, 1942, s. 3-4.

[10] Yılanlıoğlu, “Şeref ve Namus”, Orkun, Sayı 9, 1950, s. 6.

[11] Yılanlıoğlu, “Ahlâk Davamız”, Orkun, Sayı 42, 1951, s. 11-13.

[12] [İmzasız], “Müstehcen Neşriyat”, Kızılelma, Sayı 8, 1947, s. 8-9.

[13] H. E. Erkilet, “Muzır Bir Kitap”, Çınaraltı, Sayı 5, 1941, s. 4; Nejdet Sançar, “Zararlı Neşriyat”, Çınaraltı, Sayı 40, 1942, s. 12; Okçuoğlu, “Orta Okul Türkçe Kitapları”, Orkun, Sayı 44, 1951, s. 3-4.

[14] Nejdet Sançar, “Yıkıcı Eserler”, Orkun, Sayı 4, 1950, s. 10.

[15] Buharalı, s. 37-38.

[16] Yusuf Ziya Ortaç, “Çocuklarımız”, Çınaraltı, Sayı 32, 1942, s. 3.

[17][17]

[18] M. Zeki Sofuoğlu, “Kökten Bir Değişiklik Lâzım!”, Gök-Börü, Sayı 5, 1943, s. 7.

[19] Ahmet Doğan, “Hepimize Düşen Vazifeler”, Bozkurt, Sayı 8, 1940, s. 193.

[20] İhsan Unaner, “Bir Adet ve Bir Netice”, Kopuz, Sayı 4, 1939, s. 133.

[21] Yusuf Ziya Ortaç, “Ninni!”, Çınaraltı, Sayı 28, 1942, s. 3; Darendelioğlu, “Milliyetçiliğin Hâkim Olduğu Memlekette Kadının Vazifesi Analıktır!..” Kızılelma, Sayı 8, 1947, s. 2; Atsız, “Türk Kızları Nasıl Yetiştirilmeli”, Makaleler IV, İrfan Yayınevi, İstanbul 1997, s. 185. Ancak bu tür ifadelerden kadının “faşizan” bir algıyla toplumda yalnızca üreme aracı kabul edildiği ve bunun dışında bir öneme sahip olmadığı şeklindeki “kasıtlı/zorlama” yorumlar doğruluk değeri taşımamaktadır. Kadının Türkçülükteki yeri, bu tür yorumlardan çok farklı bir konumdadır. Kadın ve bununla birlikte aşk kavramının Türkçü bakış açısına göre değerini ifade eden bir çalışma için bknz. Murat Yılmaz, “Nihâl Atsız’da Kadın ve Aşk”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Cilt 60, Sayı 357, 2016, s. 46-50.

[22] M. Oğuz, “Dertlerimizden Biri”, Atsız Mecmua, Sayı 14, 1932, s. 29-30.

[23] Kemal Hakkı Kut, “Gençlik Davasının Maarif Cephesinden Tetkiki”, Gök-Börü, Sayı 6, 1943, s. 18-19.

[24] Tesbihçioğlu, “Öğretmenlere Dair…” Gök-Börü, Sayı 6, 1943, s. 19; Yılanlıoğlu, “Ahlâk Davamız”, s. 10.

[25] H. Fethi Gözler, “Milliyetçilik Konusunda Gerçek Öğretmenlere Düşen Vazifeler”, Orkun, Sayı 27, 1951, s. 7.

[26] Orhan Seyfi Orhon, “Öğretmen Ordusu”, Çınaraltı, Sayı 29, 1942, s. 3.

[27] Nejdet Sançar, “Türk Öğretmeninin Vazifesi”, Kopuz, Sayı 4, 1939, s. 141-142.

[28] H. Fethi Gözler, “Dört Pota”, Orkun, Sayı 52, 1951, s. 13.

[29] Nejdet Sançar, “Türk Gençliğinin Yetişmesi”, Çınaraltı, Sayı 33, 1942, s. 9-10.

[30] Atsız, “Türk Gençliği Nasıl Yetişmeli?” Çınaraltı, Sayı 35, 1942, s. 6.

[31] Atsız, “Gençlik ve Ahlâk”, Kızılelma, Sayı 12, 1948, , s. 4.

[32] H. E. Erkilet, “Çocuklarımızın Terbiyesi”, Çınaraltı, Sayı 10, 1941, s. 4.

[33] Nejdet Sançar, “Fedakârlık ve Feragat Ruhu”, Orkun, Sayı 2, 1950, s. 10-13.

[34] Nejdet Sançar, “Türkiye’de Öğretmen Meselesi”, Ötüken, Sayı 1, 1970, s. 8.

[35] Atsız, “Milliyetçi Gençlik”, Ötüken, Sayı 15, 1965, s. 2.

[36] *** [Atsız], “Millî Uyanıklık”, Atsız Mecmua, Sayı 13, 1932, s. 2.

[37] M. Zeki Sofuoğlu, “Çocuklarımızın Terbiyesi”, Orkun, Sayı 44, 1951, s. 11.

[38] R. Oğuz Türkkan, “Türk Anaları! Sizden Bekliyoruz!”, Bozkurt, Sayı 1, 1939, s. 1-3.

[39] Nejdet Sançar, “Türklüğün Düşmanları”, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976, s. 66.

[40] *** [Atsız], “Bize Bir ‘Gençlik’ Lâzımdır”, Atsız Mecmua, Sayı 12, 1932, s. 287.

[41] *** [Atsız], “Millî Mefkûre”, Atsız Mecmua, Sayı 14, 1932, s. 26.

[42] R. Oğuz Türkkan, “Yeni Genç!”, Gök-Börü, Sayı 5, 1943, s. 3-4.

[43] Tesbihçioğlu, “Amerika Hayranlığı”, Gök-Börü, Sayı 5, 1943, s. 6.

[44] Atsız, “Milli Şuur Uyanıklığı”, Kızıl Elma, Sayı 10, 1948, s. 5, 13.

[45] Erkilet, s. 4.

[46] Erkilet, s. 4.

[47] Hanefi İlbeyi, “Türk Genci! Dikkat!”, Ötüken, Sayı 8, 1970, s. 3.

[48] R. Oğuz Türkkan, “Yarının Genci”, Gök-Börü, Sayı 6, 1943, s. 3-4.

Kaynakça

*** [Atsız], “Millî Ahlâk”, Atsız Mecmua, Sayı 6, 1931, ss. 121-122.

*** [Atsız], “Bize Bir ‘Gençlik’ Lâzımdır”, Atsız Mecmua, Sayı 12, 1932, ss. 285-287.

*** [Atsız], “Millî Uyanıklık”, Atsız Mecmua, Sayı 13, 1932, ss. 1-2.

*** [Atsız], “Millî Mefkûre”, Atsız Mecmua, Sayı 14, 1932, ss. 25-27.

[İmzasız], “Müstehcen Neşriyat”, Kızılelma, Sayı 8, 1947, ss. 8-9.

ATSIZ, “Türk Ahlâkı”, Çınaraltı, Sayı 7, 1941, s. 7.

ATSIZ, “Türk Gençliği Nasıl Yetişmeli?” Çınaraltı, Sayı 35, 1942, ss. 6-7, 15.

ATSIZ, “Milli Şuur Uyanıklığı”, Kızıl Elma, Sayı 10, 1948, ss. 5 ve 13.

ATSIZ, “Milliyetçi Gençlik”, Ötüken, Sayı 15, 1965, ss. 1-2.

ATSIZ, “Türk Kızları Nasıl Yetiştirilmeli”, Makaleler IV, İrfan Yayınevi, İstanbul 1997, ss. 185-186.

BUHARALI, Nebil, “Yeni Nesil ve Ahlâk”, Bozkurt, Sayı 2, 1939, ss. 37-38.

DARENDELİOĞLU, “Milliyetçiliğin Hâkim Olduğu Memlekette Kadının Vazifesi Analıktır!..” Kızılelma, Sayı 8, 1947, s. 2.

DOĞAN, Ahmet, “Hepimize Düşen Vazifeler”, Bozkurt, Sayı 8, 1940, s. 193.

ERKİLET, H. E., “Muzır Bir Kitap”, Çınaraltı, Sayı 5, 1941, s. 4.

ERKİLET, H. E., “Çocuklarımızın Terbiyesi”, Çınaraltı, Sayı 10, 1941, s. 4.

GÖZLER, H. Fethi, “Milliyetçilik Konusunda Gerçek Öğretmenlere Düşen Vazifeler”, Orkun, Sayı 27, 1951, s. 7.

GÖZLER, H. Fethi, “Dört Pota”, Orkun, Sayı 52, 1951, s. 13.

  1. Nihâl, “Millî Seciye Buhranı”, Atsız Mecmua, Sayı 14, 1932, ss. 27-28.

İLBEYİ, Hanefi, “Türk Genci! Dikkat!”, Ötüken, Sayı 8, 1970, ss. 3-4.

KUT, Kemal Hakkı, “Gençlik Davasının Maarif Cephesinden Tetkiki”, Gök-Börü, Sayı 6, 1943, ss. 18-19.

OĞUZ, M., “Dertlerimizden Biri”, Atsız Mecmua, Sayı 14, 1932, ss. 29-30.

OKÇUOĞLU, “Orta Okul Türkçe Kitapları”, Orkun, Sayı 44, 1951, ss. 3-4.

OLGAÇ, Tahir, “Nereye?”, Bozkurt, Sayı 8, 1940, s. 192.

OLGAÇ, Tahir, “Nereye?”, Gök-Börü, Sayı 5, 1943, ss. 5-6;  Gök-Börü, Sayı 6, 1943, ss. 5-6.

OLGAÇ, Tahir, “Poker”, Gök-Börü, Sayı 7, 1943, ss. 6-7.

OLGAÇ, Tahir, “Değişen Kızlarımız”, Gök-Börü, Sayı 9, 1943, ss. 7-8.

ORHON, Orhan Seyfi, “Öğretmen Ordusu”, Çınaraltı, Sayı 29, 1942, s. 3.

ORTAÇ, Yusuf Ziya, “Ninni!”, Çınaraltı, Sayı 28, 1942, s. 3.

ORTAÇ, Yusuf Ziya, “Çocuklarımız”, Çınaraltı, Sayı 32, 1942, s. 3.

SANÇAR, Nejdet, “Türk Öğretmeninin Vazifesi”, Kopuz, Sayı 4, 1939, ss. 141-143.

SANÇAR, Nejdet, “Türk Gençliğinin Yetişmesi”, Çınaraltı, Sayı 33, 1942, ss. 9-10.

SANÇAR, Nejdet, “Zararlı Neşriyat”, Çınaraltı, Sayı 40, 1942, s. 12.

SANÇAR, Nejdet, “Fedakârlık ve Feragat Ruhu”, Orkun, Sayı 2, 1950, ss. 10-13.

SANÇAR, Nejdet, “Yıkıcı Eserler”, Orkun, Sayı 4, 1950, ss. 10-11.

SANÇAR, Nejdet, “Türkiye’de Öğretmen Meselesi”, Ötüken, Sayı 1, 1970, ss. 7-8.

SANÇAR, Nejdet, “Türklüğün Düşmanları”, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976, ss. 65-67.

SOFUOĞLU, M. Zeki, “Kökten Bir Değişiklik Lâzım!”, Gök-Börü, Sayı 5, 1943, ss. 7-9.

SOFUOĞLU, M. Zeki, “Çocuklarımızın Terbiyesi”, Orkun, Sayı 44, 1951, s. 11.

TESBİHÇİOĞLU, “Amerika Hayranlığı”, Gök-Börü, Sayı 5, 1943, s. 6.

TESBİHÇİOĞLU, “Öğretmenlere Dair…” Gök-Börü, Sayı 6, 1943, s. 19.

TEVETOĞLU, Fethi, “Evlenmek İşi”, Kızılelma, Sayı 7, 1947, ss. 6-13.

TÜRKKAN, R. Oğuz, “Türk Anaları! Sizden Bekliyoruz!”, Bozkurt, Sayı 1, 1939, ss. 1-6.

TÜRKKAN, R. Oğuz, “Ahlâk-Korku-Menfaat!”, Gök-Börü, Sayı 2, 1942, ss. 2-5.

TÜRKKAN, R. Oğuz, “Yeni Genç!”, Gök-Börü, Sayı 5, 1943, ss. 3-4.

TÜRKKAN, R. Oğuz, “Yarının Genci”, Gök-Börü, Sayı 6, 1943, ss. 3-4

UNANER, İhsan, “Âilede Ahlâk”, Kopuz, Sayı 2, 1939, ss. 41-43.

UNANER, İhsan, “Bir Adet ve Bir Netice”, Kopuz, Sayı 4, 1939, ss. 133-137.

UNANER, İhsan, “Türk Çocuklarına”, Kızılelma, Sayı 12, 1948, ss. 10-13.

YILANLIOĞLU, “Şeref ve Namus”, Orkun, Sayı 9, 1950, s. 6.

YILANLIOĞLU, “Ahlâk Davamız”, Orkun, Sayı 42, 1951, ss. 10-13.

YILMAZ, Murat, “Nihâl Atsız’da Kadın ve Aşk”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Cilt 60, Sayı 357, 2016, ss. 46-50.

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

29 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi