YA DEMOKRASİ YA DA TERÖR!..

Sadi SOMUNCUOĞLU

Başlığı şöyle de koyabilirdik: Ya demokrasi ve egemenlik ya da terör ve terör ortaklığı!.. Eğer hem demokrasi ve egemenlik hem de terör ve terör ortaklığı denilirse; işte bu hiç olmaz. Ateşle barut misali önce sizi, sonra etrafınızı yakar. Aklınıza “hem demokrasi hem terör” diyen mi var şeklinde bir soru geliyorsa cevaplayalım. 

Kusura bakmayın siz ya bu işlerden anlamıyorsunuz ya da anlamazdan geliyorsunuz veya terörün yanındasınız veya terörün ta kendisi sizsiniz. İsterseniz bir sual daha sorduktan sonra açıklayalım. Bu çelişkili düşünce kime yarar? Açık değil mi? Türk’e karşı kin ve nefreti aşılayan, bu aziz vatana göz koyan, size “sevgi”, “akıl” ve “silahın âlâsını” veren emperyalistlere…

 

Şimdi meselenin esasına girelim. Parti kapatmanın en yeni örneğinden bahsedelim. Bask bölgesinin bağımsızlığı için eylem yapan ETA terörünü kınamayan Herri Batasuna Partisinin kapatılmasına İspanya Yüksek Mahkemesi, “bir siyasi partinin terörist saldırıları kınamaktan kaçınmasının bazı durumlarda terörizmi zımnen desteklemesi” anlamına geldiği için kapatılmasına karar verdi. Parti bu kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne götürdü. AİHM, İspanya yargısının kararını haklı buldu ve onayladı. 30 Haziran 2009’da verilen bu karar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin siyasi parti kurma özgürlüğünü düzenleyen 11. maddesi ile düşünce özgürlüğüne dair 10. maddesine göre verildi. 2009’dan sonra İspanya’da ETA terörü görülmedi.

Uluslararası hukuk ve demokratik ülkelerin uygulamaları hep böyle. Bizin anayasalarımız, Siyasi Partiler Kanunumuz ve Türk Ceza Kanunumuz da bu hükümleri, hem de daha da güçlendirilmiş şekliyle ihtiva ediyor. Ama bu gerçeklere rağmen “ben parti kapatılmasına karşıyım. Teröre çare olmuyor gibi” indî, hissî veya siyasî çıkar hesaplarıyla, hukukun ve demokrasinin gereği maalesef yapılmıyor. Bu uygulamadan ülkemizin bütünlüğüne kasteden emperyalistler ve uluslararası terör örgütü yararlanıyor, güçlenerek ve ülkemizi kuşatarak cinayetlerini sürdürüyor.

“Suç ve Ceza”

Suç varsa ceza da olacaktır. Cezanın iki hedefi vardır. Birincisi adaletin gereğini yaparak kamu vicdanını tatmindir. Devlet bunu yapmazsa “ihkak-ı hak”, yani kendi hakkını kendisinin alması devri açılır ki, bu tehlikelidir ve suçtur. İkincisi “caydırıcı ve terbiye edici” tesiridir. Bu amaca ulaşmak için ülkedeki iklim çok önemli ve belirleyicidir. Eğer yasalarımıza rağmen suç fiili, meselâ bölücü terör, bir şekilde demokrasinin ve insan haklarının gereğiymiş gibi gösterilip “övülür ve “hakmış” gibi tanıtılırsa caydırıcılık ve terbiye edicilik etkisini kaybeder ve tersine döner. Bu duruma bakmadan partiyi “kapatmak yanlış demek çok tehlikelidir. Sanki yaşadıklarımız buna aynen uymaktadır.

Diğer iki tehlikeli yanlış da şudur:

1) PKK (Kandil’in)’nın siyasi partisi kapatılmasın, ama suç işleyen kişiler cezalandırılsın zihniyetidir. Dünyanın hiçbir hukuk ve demokratik ülkesinde görmediğimiz bir çarpıklıktır bu. Bir kere “örgüt” ile “kişi” gücü ve kamu düzenine yapacağı etki kıyaslanamaz. Bunun için örgütlü topluma önem veririz.

PKK’nın siyasi partisi Türkiye’nin her yerinde teşkilatlanarak Kandilin emirlerine göre halkın arasında çalıştığını düşünelim ve yaptığımızın ne olduğunu anlamaya çalışalım. Bu durumda zihinlerde büyük bir yıkım meydana gelebileceğini, sadece şekilden ibaret “adli sicil” kağıdına dayalı yasallığı, felsefî, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü temsil eden gerçek meşruluk zanneden halkı, PKK ve Partisine teslim ettiğimizi neden görmüyoruz? Medyada her gün “Halkların” Demokratik Partisinin yasallığını oyla ölçenler bilmiyorlar mı ki; egemenliğimiz, Büyük Atatürk’ün “Türkiye  Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” esasına göre inşa edilmedi mi? “Halklardan” bahseden ve 36 yıldır terör yapan PKK’nın partisi meşruiyetini nereden alıyor, sormayalım mı?

2) Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milletinin egemenliğini kullanan ve Millî iradenin temsil edildiği en yüce kurum değil mi? Elbette öyledir. Peki terör örgütü PKK’nın siyasi partisi bu gerçeğe saygı duyuyor mu? Hayır. HDP’nin dayandığı PKK, kanlı eylemleri ve tüzüğüyle bir muhayyel zümrenin/etnisitenin egemenliğini ve devletini temsil iddiasındadır. Böylece TBMM’de iki egemenliğin temsilcileri söz konusu olmuyor mu? Bu garabete nasıl saygı gösterilebilir, izin verilebilir? Söyler misiniz?

PKK’yı unutanları uyarıyorum

1) PKK, ilk silahlı eylemini 1979 yılında Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde gerçekleştirdi. Cemil Bayık, PKK’nın Öcalan’dan sonra gelen 2. adamı olarak bu saldırının bizzat içindeydi. Hilvan saldırısının hemen ardından Siverek’te Bucak aşireti hedef seçildi. “Apocular” olarak bilinen örgüt, pek çok sivili öldürdü.

2) PKK’nın elebaşlarından Murat Karayılan, 12 Haziran öncesi Şanlıurfa ve Mardin’de BDP’nin desteklediği bağımsız adaylara destek vermesini istedi. 12 Haziran seçim sonuçlarının Kürt halkının geleceği açısından önemli olduğunu, “Biz artık Özerk Kürdistan’ı hayata geçirmek istiyoruz” dedi.

3) PKK, Öcalan’ın başkanlığında 15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli karakollarını bastı.

4) Terör örgütü PKK, 35 yıldır kan döküyor, 40 binin üstünde insanın hayatına mal oldu. 15 bini aşkın güvenlik görevlisini şehit verdik. Bu yılın ilk 6 ayında Suriye ve Irak’ta 113 şehidimiz var.

SONUÇ: 1979-2020, ihanet cephesinde değişen bir şey yok. Sadece destekçi sömürgecilerin etkisi ve sayısı arttı. Bir daha soralım, HDP kapanmasın mı?

Anlatabildik mi?

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

143 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi