- Yayınlanma: Perşembe, 10 Mart 2016 13:42
- Kategori: Oğuz Özkaya
- Gösterim: 3477
Oğuz ÖZKAYA
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden buldozer gibi geçtiği Ülkücü Hareket o günlerden bu yana bir türlü kendini toparlayamadı. Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş'in “Biz zindandayız, ama fikrimiz iktidarda” ifadesi maalesef gerçekleşmedi. Gerçi Ülkücü Hareketin mensupları her dönem devlet kademelerinde ama başkalarının iktidarında kendilerine yer buldular.
Bulundukları yerlerde aldıkları terbiye gereği ülküdaşlarına ve Türk Milleti'nin bekasına uygun faydalı işler yaptılar. Ancak süreç uzadıkça bu makamları muhafaza edebilme ve darbe sonrası Türkiye’nin değişen şartlarında dejenerasyona uğradılar. Ülkücülük söylem olarak kalmasına rağmen karakter zafiyeti hat safhaya çıktı.
Tabii ki zindanda olan ülkücülerimizin hali daha bir yaman oldu. Darbe şartlarına hazırlıksız yakalanan ülkücü camia bir yandan içeride olan arkadaşlarına karşı görevlerini yaparken diğer yandan dışarıda sahipsiz kalan eş ve çocuklarının medeni ihtiyaçlarını temin etmeye çalıştı. Zaman uzadıkça yorgunluk artı. İçeriden çıkanlar istikballerinden oldu. Çalışacak iş yeri bulamadılar. Zaten yoksul Anadolu çocukları oldukları için kendi iş yerlerini kuramadılar. Bir kısmı çek senet mafyası denilen işlere bulaştılar.
Türk Milliyetçiliği tarihi itibariyle bir entelektüel harekettir. Ülkücü Hareketin içersinde yer alan milliyetçi aydınlar ise bir kurultay toplayarak hataların nerede ve nasıl yapıldığı nasıl giderileceği konusunda bir özeleştiri yapamadılar. Bireysel yaptıkları öz eleştiriler ise bir işe yaramadı. Kısacası Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra Türk Milliyetçiliği fikrini iktidar yapamadık.
Binlerce gazi ve şehidi olan bu hareketin içine düştüğü bugünkü durumu içimize sindirmemiz mümkün değildir. Çareyi kimse değil bizim bulmamız gerekiyor. Ne yapabiliriz? Nasıl yaparız?
Bu davadan umudunu kesmeyen ülküdaşlarımızın düşünmesi gereken budur.