BÜYÜK BAKMA

Necdet ÖZKAYA

Büyüklerimizin kulağımıza küpe olsun diye söyledikleri sözler vardır. Bunlardan biri de “Büyük lokma yiyin, büyük söz söylemeyin.” İbretlik bir söz. Hayatın her döneminde insanın her yaşında ders alınacak bir söz.

Ders alınsın diye söylenen bu sözden insanlar ders alabilir mi? Şüpheliyim. Şüpheliyim, derken çok iddialı konuşmuş durumuna düşmemeliyim. Aklını iyi ve yerinde kullanan bir kimse, bu sözden mutlaka ders alır. Ders alanlar, ders çıkartanlar bir milletin övüneceği kimselerdir. Zira tevazu hududunu aşan her söz ve davranış insanoğlunun kötülüğüne yol açar. Nefsini azgınlaştırır. Nefsine yenilen insanı tutmak, zapt etmek mümkün değildir. Zulme sapar, hak hukuk tanınmaz. Şeref, namus, haysiyet onun için, başkalarının önem verdiği değerlerdir.

Nefsinin kölesi olan bir kimse, öylesine kibirlidir ki, kendisini büyük ve ulaşılmaz görür. Şımarıklık ve üst perdeden konuşmak bu tiplerin elle tutulur, gözle görülür davranışıdır.  Kibir, büyüklük kuruntusu gerçekten bir ruh hastalığıdır. Tedavi edilmez ise akıl hastalığı, deliliğe varan bir noktaya ulaşır. Bu tiplerin bir başka tutkusu ise mal, para ve servet hırsıdır. Gözünün doyması mümkün değildir. Bu hırsa kapılananlar için, halkımız “Gözünü bir avuç toprak doyursun” der. Servet sahibi azgınların sayıları arttıkça o ülkenin ve o milletin iflah olması söz konusu olamaz.

Büyük büyük laf edenler, her zaman için servet sahibi olanlar değildir. Ara sıra benim gibi aylığından başka geliri olmayanlar da büyük laf etmekten hoşlanırlar. Art arda sigara içtiğim günlerden birinde bir arkadaşım “Senin gibi bir adama sigara içmek yaraşıyor mu?” diye sormuştu. Cevabım çok daha iri bir söz oldu:

“Aldırma atın ölümü arpadan olsun!.” Bu sözün üzerinden kaç yıl geçti bilmiyorum. Kalp krizinden dolayı hastanede kendimi buluverdim. Yaşayacağım varmış ölümden döndüm. O günden sonra sigarayı bıraktım. Kendime ve arkadaşıma karşı utanılacak bir duruma düştüm.

Atın ölümünün arpadan olması aslında övünülecek bir şey değilmiş.  O büyük laf dönüp dolaşıp bir gün karşıma çıkmıştı. O arkadaşım “arpa” sözünü hiç unutmadı; her fırsatta hatırlatarak terlememe sebep olmaktadır.

12 Eylül askeri müdahalesi ile bütün siyasi faaliyetler durdurulmuş, siyasi partiler kapatılmıştı. Parti liderleri sürgüne gönderilmiş, bir kısmı da tutuklanmıştı. Tutuklu genel başkanlardan biri de rahmetli Alparslan Türkeş’ti. Yıllar yılı arkadaşlarıyla birlikte hapishanede kalmıştı.

Siyasi faaliyetlere izin çıkınca rahmetli Başbuğ’da parti çalışmalarına başlamıştı. İşi çok zordu. Çünkü 12 Eylül sonrası partileri ve dernekleri kapanan ülkücüler başka partilerde siyaset yapmaya başlamışlardı. Özellikle iktidarda olan anavatan partisinde çok sayıda ülkücüler yer almıştı. Bakan olan MHP’liler vardı. Devlette çeşitli kademelerde göreve getirilen bürokratlar vardı.

Başbuğ haklı olarak bekliyordu ki, kendisi partinin başına geçince aktif olarak politikada bulunanlarla, politikadan çekilip işlerinde güçlerinde olanların yeniden Türkeş’in etrafında toplanacaklar. Elbette davete icap edenler vardı. Türkeş’in dönmesini istediği kimselerden partiye dönen yoktu. Eski MHP’lilerin önde gelen isimleri Turgut Özal’ın kabinesinde bakanlık yapıyorlardı. Bakanlıklarının önemli kadrolarına ülkücüleri getirmişlerdi. Türkeş bu durumu eski mensupları tarafından ihanete uğratıldığı şeklinde yorumluyordu. O kanaatteydi.  

Arkadaşlarının “dava”yı terk edişlerini hazmedemeyen Türkeş, birçok yerde yaptığı konuşmalarda partiye dönmeyen arkadaşlarını “ kemik yalayıcılar” olarak niteliyordu. Açıkça arkadaşlarını köpek yerine koyması, çıkarları için Türk milliyetçisi olmayan Özal’ın yanında yer almışlardı.

“Kemik yalayıcılık” çok ağır bir suçlamaydı. Suçladığı kimselerin kendisine cevap verdiklerini hatırlamıyorum. Saygılarından dolayı Türkeş’in bu hakaretlerini sinelerine mi çekmişlerdi?

Her büyük sözün dönüp dolaşıp bir gün sahibinin önüne çıkacağını tecrübelerimle biliyordum.

“Kemik yalayıcıları” lafı Türkeş’in sağlığında karşısına çıktığını sanmıyorum.  Ama ölümünden yıllarca sonra kendi oğlu MHP ‘yi terk ederek, Türk milliyetçiliğinin tam karşısındaki cepheye katıldı. Bakan oldu. 1 Kasım 2015’te yapılacak olan milletvekili seçimlerinde AKP’den Ankara adayı oldu.

Rahmetli sağ olmuş olsaydı, vaktiyle eski dava arkadaşları için söylediği o kötü lafı oğlu için söyler miydi?

Bize göre oğul Türkeş, hem davasını hem de Türkeş ismini satmıştır.

Unutmayalım ki Allahın güzel isimlerinden biri de Müntekim’dir. Yani o aziz bir intikam alıcıdır.

İbret alanları için.     

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

40 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi