Necati Özkaya

"Cennet annelerin ayağı altındadır."
Hadis

İKİ ANNE BİR HAYAT

Necati ÖZKAYA

Bu pazar Anneler Günü. Dünyaya gelen her ademoğlunun varlık sebebi olan anneler için, yılda sembolik olarak kutlanan bir gün olması sebebiyle önemli bir gün. Bütün annelerin Anneler Günü Kutlu Olsun.Yaşayan annelere şükran ve saygılarımı, hayatta olmayan başta annem olmak üzere, hepsine rahmet diliyorum.

 Ben, bugün  farklı farklı zamanlarda dünyaya gelen ,ayni aileye gelin giden  ve kader çizgileri aynı olan iki annenin hayat hikayesini yazarak, günü bir kez daha kutlamak istiyorum.

Yıl 1920...İstiklâl Harbi yılları... Bir milletinin dirilişinin yazıldığı o günlerde, serhat şehri Van' da bir kız çocuğu dünyaya gözlerini açar. Babası yıllarca önce Çanakkale Savaşlarına katılmak için, Kerkük'ten yola çıkan  Van ' da Ermeni Çeteleri ile yapılan bir çatışmada yaralanıp, eski Van Kalesinde mahsur kalan bir derviş. Asıl adı Abdullah olmasına rağmen, o Rus_Ermeni işgaline son veren Kazım Özalp Paşa' nın verdiği isimle tanınan "ŞıhKahraman." Annesi işgal Van'nı yaşayan Esma Hanım.

Doğan çocuğa imanlı, sabırlı olması dileğiyle kadın evliyanın ismi olan Rabia adını koydular. Ailenin ilk çocuğu olan Rabia ismiyle birlikte kaderinin yazıldığı o çilelerle dolu yolculuğa başlar. Çocukluğunu yaşamadan genç kızlığa, genç kızlığını yaşamadan anneliğe daha 16 yaşındayken ulaşır. Kader ağlarını bir kere örmüştü.

Kendisinden 18 yaş büyük olan , dört çocuğu ile eşinin ölümünden sonra bir başına kalan Sivas ili Zara ilçesinden Jandarma Başçavuşu Ükkâşe Bey ile evlendirilir. Evlendiğinde bü oğul kendisinden sadece iki yaş küçüktür. En küçük kız ise dört yaşındaydı. Sert mizaçlı bir asker olan ve ölünceye kadar "Başefendi" diye hitap ettiği kocası ile birlikte , Van' ın kuş uçmaz kervan geçmez beldelerinde  yaşar. Ve bu evlilikten tam on çocukları olur. İkinci çocukları iki yasında iken hayata veda eder. Diğer çocukları ile birlikte uzun bir yolculuğa çıkar.

Evinin direği, tek dayanağı, Baş efendisi  en küçük oğlu henüz üç yaşındayken, Van'ın Canik nahiyesinde Rabia Hanımı bir başına bırakarak,  1962 yılının 19 nisanında  dünyaya gözlerini kapar.

 Dokuz çocuğu ile yalnız başına kalan Rabia Hanım , kocasını geride bırakarak, bir kaç gün sonra Van' taşınır. Şimdi tek bir düşüncesi vardır. Çocuklarının eğitimlerini, şartlar ne olursa olsun tamamlamaları. Bu dileğini de yaşadığı sürece gerçekleştirmek için uğraştı. Sadece çocuklarının değil, onların arkadaşlarının da eğitimleri için çaba gösterdi.

Büyük oğlu Necdet, Çapa Yüksek Öğretmen Okulunu bitirip, tayini Adana' ya çıkınca 1964 yılının Ekim ayında Adana' ya göç ettiler. Şimdi, bu koca şehirde yapayalnızdılar. Ne bir eş, nede bir dostları vardı. Önce çocukların okul işlerini hallettiler. Düşünmeye bile zamanı olmuyordu. Hayat mücadelesi çok zorlu şartlarda devam ediyordu. Alışkın olmadıkları karsız kış mevsimini, sebze ve meyvanın bol ve ucuz olmasından hoşnuttular. Birde geride bıraktıklarına hasret olmasa, Adana yaşanacak bir şehir diye düşündüler. Kısa bir zamanda kendisini komşularına sevdirdi. Yavaş yavaş gurbette yaşamaya alıştılar. Derken sarı sıcağı, boğdurucu nemi ve sivrisineklerle Adana'ya yaz geldi. Uykusuz geceler canlarını tak ettirdi. Van'ın ömre ömür katan yayla havasını özleyip, neden buraya geldiler, diye sitem ettiler. Herşeye alışan insanoğlu bu şartlarada istemese de alışıyordu..

Adana'ya geldlklerinden bir yıl sonra oğlu Necdet , kendisi gibi bir öğretmen olan Adalet Hanım'la evlendi. Şartlar müsait olmadığı için, birlikte oturmak zorunda kaldılar. Her iki taraf içinde oldukça sıkıntılı günler oldu. İlk torunu Gülçin burada oldu.

Bu arada diğer bir oğlu Cengiz' de işe başladı. İmkânları biraz daha iyi oldu. Necdet askere gidince, gelini babasının yanına taşındı.

Ve yıllar bin bir zorlukla da olsa geçip, gidiyordu. Önce Cengiz çalışma hayatı için gurbete gitti. Henüz onun yokluğuna alışamadan, lise tahsiline o zamanki gençlik olayları sebebiyle son veren oğlu Oğuz, Cengiz'in yanına çalışmaya gitti. Simdi çocuklarının hasretine dayanamıyordu. Bayram günlerini dört gözle bekliyordu. Onların gelişi bayram sevincini ikiye katılıyordu. Günler önce onların sevdikleri yemekleri hazırlıyordu.

Bu arada diğer çocuklar yüksek öğrenime başlamıştı. Herşey daha iyiye doğru gidiyordu.Oğuz askerliğini bitirip, Adana' ya geri dönmüştü. Necati ve Yavuz Yüksek Öğrenimilerini yapıyor. Çiğdem ve Hayati lisede okuyorlardı. Müzeyyen Halk Eğitimde çalışmaya başlamıştı. Arzu ettiği şeyler birer birer gerçekleşiyordu.

O yıllarda en büyük sıkıntısı artan kızıl emperyalizmin şiddeti ile meydana gelen kanlı olayların her geçen gün artmasıydı. Çocukları bu mücadelede Ülkücü Camianın en önde gelen isimlerindendi. Necdet, Adana' da görev yaptığı günden beri Milliyetçi Derneklerde başkanlık yapıyordu. Alpaslan Türkeş'in en güvendiği kişilerden biriydi. Bu yüzden bütün çocukları ve onların arkadaşları Ülkücüydü. Ve hemde ön safta mücadele veriyorlardı.

Önce Necati. ve arkadaşı Kazım okullarını bitirerek, makina mühendisi oldular. Adana' da çalışmaya başladılar.

Eskişehirde evlenen oğlu Cengiz'in de Selcen adını verdikleri bir kız çocuğu oldu. Maddi olarak durumları artık düzelmişti.

Önce Cengiz , bir kaç ay sonrada Necati askere gitti. Bu arada Yavuz' da öğretmen olup, Adana İmam Hatip Okulunda göreve başladı. Yıl 1978 di...Acıların , özlemlerin başladığı bir yıldı. Yılın son aylarında istemediği bir şekilde büyük kızı evlendi. Çok üzülmüştü. Aralığın son günleri Türkiye yanıyordu. Bu yangın Adana' yı da sarmıştı. 26 Aralık günü, kız kardeşi dert ortağı Fahriye ve Mazhar Tanrıtanır' ın  tek oğlu, ciğerparesi Ahmet, daha 16 yaşındayken şehit edildi. Yürekler yandı. Rabia Hatun, kız kardeşinin acısını paylaşmak, ona yoldaş olduğu için, daha büyük bir acıyla karşılaşacağı güne kadar, evininden ayrılarak kız kardeşinin yanına gitti.

1979 yılının 12_Ocak Cuma günü, bir hain saldırı sonucu, sabah işlerine gitmek için evlerinden çıkan oğlu Yavuz şehit, Oğuz ise bir gözünü kaybederek  gazi oldu. Kızı Müzeyyen ise çok ağır bir travma geçirdi. Ateş, ailede ve ülkücü camiada büyük bir infiale sebep oldu. Ogün Rabia Hanım ve çocukları için  dünya bir daha dönmemek üzere durdu.

Acı, gözyaşı artık kaderi olmuştu. Dünya başına yıkılmıştı. Acılar içinde yaşayan Oğuz gözlerinin önünde iken, Yavuzuna ağlayamıyordu. İçine akıttığı gözyaşları yüzünden, yıllar önce yenmiş olduğu kanser hastalığı bütün vücudunu sardı. Aylarca sürecek Ankara yolculuğu başladı. Hastahane günleri acı içinde geçiyordu. Bazen düzelir gibi oluyordu. Ama  acı ve çile bitmiyordu. Tek tesellisi çocuk yaşlarda kılmaya başladığı Namazı ve elinden düşürmediği Kuranı oldu. O uğursuz yılın Ekim ayında  bu defada küçük oğlu hain saldırıdan nasibini alıyordu. Kızıl Emperyalizmin uşakları tarafından linç edilerek, öldürülmek istendi. Yeniden acı dolu hastahane yolu gözlendi. Oda artık Ülkü yolunun gazisi olmuştu.

Bu son olaydan sonra bir müddet daha direndi. Artık yaşama sevincini kaybetmişti. Yeniden Ankara , yeniden hastahane günleri başlamıştı. Gelini Adalet Hanım bu günlerde hem Rabia Hanımın  hem de oğlu Oğuz'un tedavisinde onlara çok yardımcı olmuştu.

1980 yılı da böyle. zorluklarla geçiyordu.Tek değişiklik oğlu Necati evlenerek, çalışmak için Afşin' e gitmesiydi. Binlerce gencin ölümünden sonra 12 Eylülde ihtilâl oldu. Tedaviler cevap vermeyince Rabia Hanım Adana' ya geri döndü. Acı, çile ve sabır dolu bir ömür 8 Kasım 1980' de sona erdi. Nur içinde yat anacığım. Mekanın cennet olsun  Ve de  Anneler Günün Kutlu Olsun !...

Rabia hanımın doğumundan tam elli yıl sonra , Kayseri' de  dünyalar güzeli bir kız çocuğu dünyaya gözlerini açar. Öğretmen Sıdıka Hanım ve Köksal Öztürk ' ün ilk çocukları 23 Nisan 1971 yıında dünyaya gelir. Yanağındaki gamze, gül yaprağı üstüne düşen çiğ damlasına benzemesinden dolayı ismini Jale koyarlar. Minik bebek bütün ailenin gözbebeğiydi. Teyzeler ve dayılar tarafından paylaşılamazdı. Doğmadan yazılan kaderine doğru olan sabır, acı ve çile yolculuğu başlıyordu.

Jale , babasının yüksek tahsil için Ankara' ya gitmesinden sonra bir yandan baba hasreti çekerken, bir taraftan da annesinin en büyük yardımcısı olur. Kardeşlerinin bakımından o sorumludur artık. Çok hamarat ve becerikli olan Jale  teyze ve yengelerininde jokeridir. El ve ev işlerinde  herkese yardımcı olur. Çocukluğuna doymadan, birden genç kızlığa geçmiştir. Liseyi bitirir bitirmez, eş ,dost ,akraba oğullarına Jale' yi isterler. Kader bu ya, hiçte istemediği hukuk fakültesi ögrencisi bir gençle evlendirilir. Genç " MS" hastasıdır. Hastalık aileden ve Jale' den gizlenir.

Evlendikten sonra Ankara yolunu tuttular. Kısa bir müddet sonra hastalık kendini gösterir. Jale ne yapacağını şaşırır, anne ve babasından bile durumu gizler. Sabrederek kaderini yaşar. Hastalığın ilerlemesi ile , hasta genç  isteklerini zorla yerine getirmek ister. Hatta şiddete bile başvurur. Jale' nin hiç istememesine rağmen bir oğlu olur. Biraz daha sabreder. Tekrar Kayseri' ye dönüp, kayınvalidesi ile birlikte yaşamaya başlarlar. Hayat dahada çekilmez olunca, beş aylık oğlunu yanına alarak, Mersin' de yaşayan baba evine döner. Bir daha o eve dönmez. Asla bir daha o genç adamla görüşmez. Yıl 1993' .Yani henüz 22 yasında genç bir kadındır. Ana ve baba kızlarına ve torunları Serhat' a kol kanat gererler.

Annesinin teşviki üzerine, yarım bırakmış tahsiline devam kararı alır. Sabırlı ve inançlı bir şekilde çalışarak , Gazi Üniversitesi Çocuk Gelişimi Fakültesini kazanır. Yeniden Ankara yolu görünür. Çekmiş olduğu o zor günler gelir aklına. Ama,bu defaki yolculuk  umuda yolculuktur. Geçmişi unutur ve Ankara'nın yolunu tutar. Okul ve Mersin arasında mekik dokur. Anne ve babasının kimsesizliğini unutturmaya çalışan oğluna zorda olsa annelik vazifesini yapmayı hiç ihmal etmez. Hep kendisinden verir, ömrüncede bu böyle devam eder.

Okulunun ikinci yılında kız kardeşi Lale, kuzeni Yasemin' de Ankaraya okumaya gelince , hep birlikte eve çıkarlar. Bir yıl sonra da diğer kuzeni Osman' da aralarına katılır. Bütün çocukların sorumluluğunü üstlenir. Okulunun yanısıra ev işleri bütün zamanını alır. Başarılı ve sevilen bir öğrencidir. Hiç aksatmadan devam eden Mersin seyahatları  sabrın ona verdiği bir mükafatın neticesidir. Öğrenciliğinin sonuna gelmiştir. Tek hedefi , master yapıp okulunda öğretim görevlisi olmaktı. Bu hep içinde bir ukte olarak kaldı.

Mersin' e geldiği bir gün , annesi Sıdıka Hanım kadınlar kolu başkanlığını yaptığı Mersin Türk Ocakları başkanı ile Ankara' da ki bir iş  görüşmesi için  tanıştırılır. Başkan Necati Özkaya ile karşılaşır karşılaşmaz birbirlerine karşı bir elektriklenme olur. Kader ağlarını örmüştü bir kere, kaçmak mümkün mü?

Yaz tatili için kardeşi ile 1998 tatilinde Mersin' e gelirler. Sıcaktan dolayı tatillerini genellikle Kepirli' deki yayla evinde geçirirlerdi. O yaz annesi rahatsızlandı. Zamanda çok sınırlıydı. Tatilin son günlerinde Kayseri' den teyzesi gelmişti. Birlikte tatilini keyfini çıkarıyorlardı.

12 Eylül 1998 C.tesi günü Mersin' e dönüş kararı aldılar. Çünkü, Jale master sınavını kazanmıştı. Lale' nin de okulu açılıyordu. Celal' de Niğde Üniversitesi İnşaat Mühendisliğini  kazanmıştı. Daha yapılacak yol hazırlığı vardı.

Akşam üzeri babasının kullandığı arabaya bindiler. Yola çıkmadan önce, babası ile annesi biraz tartışmışlardı. Annesi birazda Jale' ye sebepsiz olarak kızmıştı. Yola çıktıklarında arabada bir sessizlik hakimdi. Sanki biraz sonra olacakların habercisiydi.

Aniden acı bir frenle daldıkları halden uyandılar. Babası direksiyon hakimiyetini kaybetmişti. Bağrışmalar, çığlıklar birbirini kovalıyordu. Araba hızla yoldan çıkarak, şarampole yuvarlandı.. Çığlıklara inlemeler de karışmıştı. Araçtan güçlükle çıktı. Yardım etmeleri için acı acı bağırıyordu. Zaman bir türlü geçmiyordu. Dünya başına yıkılmış ve bir daha dönmemek üzere durmuştu.

Hastahane koridorları, odalardan canlarını ararken, bir an annesini gördü. Çocuklarının durumunu merak ediyordu. Bu onu son görüşü oldu. Annesi ve Lalesi yoktu artık.

Anne ve kardeşini Kayseri' ya defnettiler. Sonra birbirlerinin yaralarını sarmak içn Mersin'e geri döndüler.

Eylül ayında okulların açılması ile birlikte Türk Ocakları' da çalışmalara başlardı. 1998 yılında da öyle oldu. Görevli Kadın Kolları Başkanını aradığında acı gerçeği  Jale hanımdan öğrendiler. Hemen  Başkan Necati Özkaya ve bir grup Türk Ocaklı Sıdıka Hanımın evine başsağlı dilemek üzere gittiler. Jale ve Necati'nin yolları bir kez daha karşılaştı.

Daha sonra rahmetliler için verdikleri yemekte bir araya geldiler. Jale' nin geleceği ile ilgili bir konuşma yaptılar. Daha sonra uzun bir müddet görüşmediler. Bir gün Jale telefonla Necati  Özkaya' yı arayarak, öğretmenliğe başladığını ve annesinin görevini üstlenmek istediğini söyler. Ve Ocağa gelir. İşte ogelişle ,kader yeniden işbaşındadır.

23 Nisan  1999' da birbirlerine her türlü zorluğa rağmen bir ömür boyu birlikte olma sözünü verirler. Her türlü engellere karşı birlikte yürüyüşleri devam eder

Necati Özkaya eşinden ayrılmış, uç çocuğunu  yanına alarak mücadele eden bir adam. Jale'den tam 18 yaş büyük. Geçmiş olaylardan dolayı yaralı. Jale' nin acılarına ortak olur. Birlikte kaderlerinin çizdiği  yola doğru yürürler. Uzun ve zorlu bir mücadele sonucu 2002 yılının 5 Temmuz günü sonsuza kadar birlikte olma dileğiyle evlenirler. Jale, kayınvalidesi gibi üç çocuğa gerçek bir ana,  çok iyi bir abla olur. Kendi çocuğundan ayırmaz onları. Özellikle eğitimleri için gösterdiği çaba takdire şayandır. Maddi şartlar zorlasada o bütün güçlükleri aşmaya çalışır. Akşamları bile mesaiye kalır. Fakat,2003_Temmuz ayında Necati Özkaya re'sen emekli edilir.Şimdi onları daha zor bir hayat beklemektedir. Büyük oğul Baha Yavuz Mersin' de, Murat Marmara Üniversitesi Hukuk fakültesinde öğrenime başlar. Bir  yıl sonrada kızları Gülce Muğla Üniversitesi  Türkçe Dili Bölümünü  kazanır.. Ekonomik şartla daha da kötüleşir. O hiç yılmadan yoluna devam eder. 10 Kasım 2004   yılında  dünyalarını aydınlatan Lalenur' ları gözlerini dünyaya  açar.Artık ikide bir olmuştular.

Her türlü çabayı göstererek çocukların eğitimlerini bitirirler. Bugün biraz gecikmeyle de olsa okulunu bitiren Murat, İstanbul' da bir özel Üniversitede  öğretim görevlisi olarak çalışmakta, Gülce mezun olduğu okulda doktora yapmakta olup aynı zamanda öğretim görevlisi. Büyük oğul Baha Yavuz okulunu bitiremedi,Şimdi bir kamu hastahanesinde  bilgisayar operatörü olarak çalışıyor. Küçük oğul Serhat Cağ üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. Hayat kaynakları, yaşama sevinçleri Lalenur ise ilk okul 4.sınıf öğrencisi.

Jale sevdiği öğretmenlik mesleğini bırakarak, Necati'nin devren almış olduğu  şirketteki en büyük dayanağı olarak, şirketin idari ve mali işlerini yürütmektedir.

İşte bugünün önemine binaen ayrı zamanlarda dünyaya gelen iki annenin  bir hayatta birleştikleri ortak kader çizgisi ile  yaşadıkları hayatı yazarak, Anneler Gününü  bir kez daha kutlamak istedim.

Sevgili Anacığım Anneler Günün Kutlu Olsun !...

Sevgili  karıcığım Anneler Günün Kutlu Olsun.

Bütün Anneler Anneler Günümüz Kutlu Olsun !...

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

293 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi