Mehmet Ali Kalkan
M. Ali Kalkan - M. Halistin KUKUL
- Yayınlanma: Salı, 12 Nisan 2022 15:25
- Kategori: M.Ali Kalkan
- Gösterim: 838
Gönlümden...
M. Halistin Kukul
Halistin Kukul Ağabey, Trabzon Beşikdüzü doğumlu. Kara Harp Okuluna giderken 21 Mayıs 1963 hadiseleri sebebiyle oradan ayrılıyor ve Atatürk Üniversitesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatından mezun oluyor. Sonra liselerde Diyarbakır ve Samsun Eğitim Enstitülerinde, 19 Mayıs Üniversitesinde öğretim üyeliği yapıyor ve 1997 yılında da emekli oluyor.
Liseden bu yana okuduğum kitaplarda, edebiyat dergilerinde bir çok isim vardı aklımda. Yazarlar, şairler, desen yapanlar... Şiirle iştigal etmeye başlayınca bu isimlerin, kendilerini hayranlıkla takip ettiğim büyüklerimin çoğuyla tanışma fırsatı buldum çok şükür.
Bu güzel insanlardan birisi Halistin Ağabey. Şair, yazar, hikayeci... Binin üzerinde makalesi var.
Eskişehir'de misafirimiz olmuştu. Muhtelif şiir toplantılarına beraber katılmıştık.
Bu fotoğraflar 2010 yılından. M. Halistin Kukul Ağabey göndermişti. 2. nci Uluslararası Samsun Şiir Şöleni'nden. Birinde Mustafa Bilir, Yavuz Bülent Bakiler, Ekrem Kaftan ve Halistin Kukul var. Diğerinde de yine Halistin Kukul, Azerbaycan'dan Gülaye Sınıklı Hanım ve arkadaşı, Abdullah Satoğlu var.
Samsun'a gittiğimiz zaman Yavuz Bülent Bakiler'in haberi olmadan, "sevmediği ot burnunun dibindeyken" bir fotoğrafını çekmek istedim ama tam çektiğim anda beni gördü. Kızmıştır ama bir şey de dememişti.
Otobüsün vakti geldi, Eskişehir'e döneceğim, vedalaşmak için baktım ama Yavuz Ağabeyi göremedim. Haber bıraktım "Ben gidiyorum, çektiğim fotoğrafları evine göndereceğim, selâm söyleyin."
On gün kadar sonra bir kargo geldi Yavuz Bülent Bakiler Ağabey'den, bir de mektup, bir de el yazısıyla bir şiir. Gelenler içinde gömlek, kravat, bir takım elbiselik kumaş, iç çamaşırı, çorap var. Mektupta da özetle şöyle yazmış;
"Ey Mehmet Ali Kalkan adlı zalim adam" demiş ve bir yerinde şöyle demiş; "Beraber gittiğimiz bir toplantıda sahnede yanına geleceğim, bu giydiğin ceket benim çıkar diyeceğim, bu pantolon benim çıkar, bu kravat benim, çıkar, bu gömlek benim çıkar, bu çoraplar benim çıkar, bu çamaşırlar benim çıkar. Seni sahnede o halde bırakacağım, bak gör."
Ben de o günden bu yana Yavuz Ağabey'le beraber gittiğimiz toplantılarda gönderdiklerinin tamamını giymiyorum. ?
Konumuz o değildi de nereden nereye geldi.
M. Halistin Kukul Ağabey Ufuklar Ardı Bizim için bir yazı yazmış.
Halistin Ağabey iki ayrı yazı yazar. Öven bir yazı yazar bunu da bir yerde yayımlatır. Ama kitap için tenkitlerini de ayrıca sadece senin bilmen için yazar, o yazıyı da postayla gönderir.
Bizde tenkit müessesi pek yok. Tenkit etmek küfür etmek değil. Yazdıklarının doğrularını, yanlışlarını, göremediğin yerlerini, konuları vs bir şekilde sana ifade etmek. Yol açmak, insanın başka yerden bakmasını sağlamak, ikaz etmek. Bu da yazan için çok faydalı oluyor. Daha dikkatli davranıyorsun, daha özenli oluyorsun, biraz daha haddini biliyorsun.
Değer verdiğin büyüklerin tarafından kulağının çekilmesi ne güzel.
Biz yayımlayan yazıyı koyalım efendim.
Halistin Kukul Ağabey'in ellerinden öperek.
...
Ufuklar Ardı Bizim
Her san’at dalı öyledir ammâ nezdimde, şiir, bir başka ‘hususî’dir. Okununca gönül çelen, akıl uçuran, tâzeleyen, sükûnete dâvet eden fakat zaman zaman da, taşıran, köpürten, haykırtan bir hâlin/edânın/tavrın temsilcisi olmak da ona mahsustur.
Bu bakışla; başta Yûnus Emre olmak üzere, bu kıvamı, Necip Fâzıl’da bulduğum gibi, Fuzulî’de ve Şeyh Galib’de de bulurum. Muhteşem, muhterem ve mümtaz Türk şiirinin bu havayı sunan güzellik âbidesi her mısrâsında ayrı bir lezzet, apayrı bir hayatla müşerref olmak mümkündür.
UFUKLAR ARDI BİZİM; dost şâir, mühendis şâir, milletine, vatanına, bayrağına ve insanlığa sevdâlı şâir Mehmet Ali Kalkan’ın Geceye Göz Ekledim (2001) ve Gök Aradık Tuğlara (2014) adlı kitaplarından sonra, Ötüken Neşriyat A.Ş. tarafından yayınlanan üçüncü şiir kitabıdır.
Bâzılarını, zaman zaman, bâzı dergilerde okumuşumdur. Burada, şunu ifade etmeliyim ki, “Mühendis Şâir”, edebiyat mezunu şâirlerden çok, edebiyat dergilerine müptelâdır. Demek ki, şiir, böyle bir ‘iç muhasebe ve muhakeme san’atıdır’ ve mutlak surette, “gönül” le alâkalıdır.
Türk şiirinin târihî akışı, hece vezniyle tekâmül etmiştir. Bu mânâda, Mehmet Ali Kalkan, gelenekçi bir şâir olarak karşımıza çıkar. “An’aneyi yıkmak için yola çıkıp da, kendileri yarı yolda kalanların tercihi, sâdece, ‘yeni adına’ bir takım ‘absürtlükler’den de ileri gidememiştir.
Şu var ki; hangi vezinle yazılmış olursa olsun, bir şiirde, âhengin ve mânanın bütünleşmesi mutlak surette şarttır.
İkinci şiir kitabı olan “Gök Aradık Tuğlara” adlı kitabı için yazdığım yazıda, ne kadar haklı olduğumu görünce çok sevindiğimi itirafa etmeliyim.
O yazıma şöyle başlamışım:
“Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî'de şöyle buyuruyor: " Her meyvanın içi, kabuğundan "iyi"dir; bedeni kabuk bil, içi de o sevgili." ( Mesnevî, Gölpınarlı, C. 3, Sy. 410)
Tabiî ki; biz, yorumumuzu mevzûmuza göre yapmak istiyoruz.
Nezdimde; şiir, bir "iç meyva san'atı"dır. Eğer, onun "iç"ine, "o sevgili"yi yerleştirebilirseniz, o, odur.
(…)Bu bakımdan, "san'at meyvası"nda "iç" arıyorum.
Son zamanlarda, bunu yakalayan şâirlerimizden biri, belki de birincisi Mehmet Ali Kalkan'dır.
(…) Şâir Kalkan; İslâmî/ metafizik temalarını Yûnus Emre; hamâsî temaları ise, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Ârif Nihat Asya, Yetik Ozan'a yakın bir üslûpla sunmaktadır. Daha doğrusu, ben, böyle sezmekteyim. İfadeler gayet yumuşak, rahat söyleyişli, tesirli, itimat verici, sevdirici, muhakeme ettirici ve târih ile günü ve geleceği irtibatlandırıcı özelliktedir.(Bknz. M. Halistin Kukul, Gök Aradık Tuğlara, Çağrı Dergisi, Mayıs 2014, Sf. 5-6; Olay Gazetesi, 28-29 Nisan 2014,
“UFUKLAR ARDI BİZİM” de, Mehmet Ali Kalkan, 4+4, 4+3 ve 6+5 hece vezinlerini kullanmıştır.
Kırk iki şiirin yer aldığı eserde, an’anevî / millî Türk kültürünün estetik şahlanışına şâhit oluruz. Yer yer, çok mahallî gibi görünen temalar, uzadıkça Türk Dünyâsı’nı kucaklayan bir edâya bürünür ki, bu, Mehmet Ali Kalkan’ın şiirindeki temel özelliğinin esasın teşkil eder.
Yûnus Emre rüzgârı, -şu veya bu idrâkle- bizim bütün şâirlerimizde değişmezdir. Onlarda, illâ ki, bir Yûnus edâsı bulunur. Bunu, aramak için çok da zahmete girmeye lüzum yoktur. Yine, Necip Fâzıl ve bilhassa millî temalı şiirlerde Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu hatırlanır.
Fakat, bu hatırlanmalar, şâirin kendi üslûp özelliğinin kaybolması mânasında asla değildir.
Biliriz ki, bizde, çok yanlış bulduğum bir ‘eski edebiyat-yeni edebiyat’ saçmalığı vardır. Defalarca dile getirdim: Hakîkî şiir asla eskimez!..Fakat..
Adam; -tâbirimi hoş görün-kendine piyasa bulmak için, bir takım yollara saparak kendini ‘yeni’ ilân ediyor ve ana istikametten çıkmışlığı da bir mahâret sanıyor.
Soruyoruz: Yolculuk nereye ahbap?
Adına topyekûn “Batı” dedikleri, ya F(ı)ransa, ya Almanya, ya İngiltere’ye veya sessiz sedâsız Rusya’ya!..
Mehmet Ali Kalkan; tıpkı Yûnus Emre tâkîpçileri gibi, an’aneye bağlı olmakla birlikte, Orhun Kitâbeleri’ne ve Dede Korkut’a doğru yol alırken, ‘dil mühendisliğini” de unutmaz ve halk tâbirlerini kıvrak bir şekilde kullanmasını bilir.
“Türkiye ve Azerbaycan” başlıklı şiirinde şöyle der:
“Ağ güllerim var destede
Sevdâ sırladım bestede
Bir türküde, şikestede
Alır dağımızı duman,
Türkiye ve Azerbaycan.
Sevdâlandık diyar diyar,
Âşık, aşkıyla bahtiyar.
Yûnus, Nizamî, Şehriyar,
Neçe gözel, ne Mihriban
Türkiye ve Azerbaycan…”
“Göğsünde Süphan Kardeşim” şiirinde, vatan-insan irtibatını kurmasının yanında, bunu, hamâsetin de ötesinde taşır ve sosyal bir mes’ele olarak dile getirir:
“Gittiğimiz her yer bizim,
Buralar vatan kardeşim.
Her karışta belli izim
Dağı, taşı şan kardeşim.
Aktıkça tarihin arkı,
Döndüren de biziz çarkı.
Ta ezelden beri Türk’ü,
Bilir bu cihan kardeşim.
Yaşar daim Türk’ün çağı,
Gönderde Oğuz’un tuğu.
Bu ordunun ilk başbuğu,
Elbet, Mete Han kardeşim.
...
İslâm kalesinin nuru,
Yağmur damlasından duru.
Türklük gurur ve şuuru
Alnında nişan kardeşim.”
Şâir Mehmet Ali Kalkan, gözeden fışkıran dupduru sular gibi şiir dünyamızdaki yerini alıyor. Tebrik ediyorum ve okunmalı diyorum!..
M. Halistin Kukul