Mehmet Ali Kalkan
İSA SOFİ TÜRBESİ
- Yayınlanma: Cumartesi, 03 Temmuz 2021 00:27
- Kategori: M.Ali Kalkan
- Gösterim: 969
İsa Sofi Türbesi
Aytuğ diye bir güzel arkadaşım var. Dağ taş dolaşır, bitkilerin özelliklerini, ne işe yaradıklarını, nerede ne var çok iyi bilir. Tarihe meraklı, mitolojiyi sever. Gezdiği gördüğü, önemli bulduğu yerleri benim de görmemi ister. Ön keşif kolu gibi bir şey.
Geçen gün "Ağabey müsaitsen biraz dolaşıp gelelim" dedi.
Arabaya bindik, "en eski köye gidiyoruz" dedi, anlamadım, anlattı sonra.
Aytuğ tatil için Yunanistan'a gitmiş, Selanik yakınlarında da bir ev kiralamış. Ev sahibinin adı Yorgo imiş, gayet güzel de Türkçe biliyormuş. Yorgo sohbet sırasında "Ben en eski köydenim" demiş. En eski köy dediği Söğüt'müş.
Aytuğ'la Bilecik ili, Söğüt İlçesi yakınlarındaki Borcak Köyü'ne gittik. Oradaki bir köylü arkadaşa "bu isim nereden geldi?" diye sordum. "Atalarımız, buraya mı, şuraya mı, az daha öteye mi yerleşelim diye konuşurken bulundukları yer hoşlarına gitmiş, buracığa yerleşelim işte demişler, köyün adı buracık'tan Borcak'a dönüşmüş" diye cevap verdi. (Oralarda yaşayan bir kızımız var, onunla konuştum, o da aynısını söyledi. Haftaya da bu kızımızı yazalım inşallah.)
Yine ata mezarlarında olduğu gibi köyün karşısındaki tepede İsa Sofi'nin türbesi var. Türbenin özelliği şu imiş;
"Anadolu'da Tengri inancına yönelik şamanist süslemelerin yer aldığı, Gök Tanrı inancına ait bezemelerle süslenmiş ve muhtemelen Anadolu coğrafyasında bulunan ilk ve tek örnek bir yer. 14. ncü yüzyılda inşa edilmiş klasik Türk- İslam sanatı özelliklerini taşıyan yapı."
Daha önce birileri bu yazıların üstünü sıvamış, sıvalar kalkınca bu kök boyalı şekiller ortaya çıkmış.
İnternetteki yazılardan birini yorum kısmına koydum.
Köyde konuştuğumuz arkadaş anlattı. Eskiden hıdrellezlerde, önemli zamanlarda oraya çıkar dua ederlermiş. Nişanlılar, anne adayları muhakkak İsa Sofi'yi ziyaret ederlermiş. Onlar Ertuğrul Gazi'nin sancaktarı olarak biliyorlarmış.
Orayı ziyaretten sonra Ertuğrul Gazi Atamıza uğramadan olmazdı.
Demişti ya oğlu Osman'a;
Ertuğrul Bey öğüt verir,
''Hayrı şerre yorma oğul,
Ağaç köksüzse devrilir,
Soyundana vurma oğul.
Anadolu beyliklerle bölünmüştü, parçalanmıştı, bir çok baş vardı, Germiyan Oğulları, Dulkadir Oğulları, Karaman Oğulları, Karasi Beyliği...
Parçalanmış Türk birliği,
Sağlamak sana dirliği,
Yere düşürme erliği,
Şerre kanat germe oğul.
Dürüst ol, doğru ol, sadece işine bak, yolundan ayrılma diyordu;
Ne dost şaşırt, ne sen şaşır,
Doğru hedefe ulaşır,
Laf taşıyanlar gaf taşır,
Ser ver sırrın verme oğul.
Dünya gelimli gidimliydi. Dün olanlar bugün yoktu. Bir sivrisinek, bir kuşun gagasındaki taş bile yeterdi kötülükleri engellemeye.
Ne Lut kaldı ne de Babil,
Filleri yıktı Ebabil,
Karıncaysa da sen fil bil,
Düşman küçük görme oğul.
Edebalı boyun direğiydi. Yolu yol, eli el, dili dil di. Gül alıp gül satanlardandı. Terazisi doğru tartardı. Yolu aydınlatan ışık hep elinde dururdu. Onu sevmek, saymak, hürmet etmek lâzımdı.
Edebalı aşk denizi,
Dirhem şaşmaz terazisi,
Üzüp incitsen de bizi,
Sakın O'nu kırma oğul.''
Şehitlerimize, bu toprakları vatan yapanlara, atalarımıza, Ertuğrul Gazi'ye, Osman Gazi'ye, İsa Sofi'ye, geçmişlerimize Allah rahmet eylesin.