Mehmet Ali Kalkan

ADANA KÜLTÜR DERNEĞİ

Adana'da üniversitede talebelik yaparken üç sene Adana Kültür Derneği'nde kaldım. 1976-1979.

Nice güzel insanları ismen, cismen orada tanımıştım.

Derneğimiz dört oda, bir salon gibi bir yerdi. Salonun üç tarafına sedir yapılmıştı. Üstünde kilimler vardı, arkamızda da sırtımızı dayayacağımız yastıklar.

Sehpa yerine iki kişinin ancak kucaklayabileceği bir kütük, onun üzerinde renkli bir hasır, onun üzerinde de kocaman bir radyo.

Bir odasında da biz kalıyorduk derneğin.

Terzi İsmet Abi vardı, Lokantacı Ali Abi, sarhoş Ramazan vardı kapı komşumuz. Galip Erdem Ağabey gelirdi, Adana aşıklarını orada tanımıştım, Hilmi Şahballı'nın bir kaseti vardı o tarihlerden imzalı.

Terzi İsmet Abi Adana'nın bütün ağır abilerine ve aynı zamanda garip gurebasına elbise dikerdi.

Halil Atılgan Ağabey İsmet Abi için uzun bir yazı yazmış ama iki cümlesi şöyle;

"Gece geç saatlerde evine giderdi. O saatlerde yolunda ne kadar satıcı varsa, ne satıyorsa onlardan alır, karşısından gelen herkese o aldıklarından ikram eder, eve varıncaya kadar da aldıklarını bitirirdi."

Lokantacı Ali Abi, bizden çok az para alırdı. Yemek üç lira ise bir lira alırdı meselâ.

Okul bittikten yirmi sene sonra Adana'ya gitmek nasip olmuştu. Bankalar Lokantası'na uğradım, Ali Abi kasada. Yemeğimi yedim, ücretini bu sefer tam ödedim. Sonra Ali Ağabey'e kendimi tanıttım. Ağabey ben burada yirmi sene önce talebelik yapan, çok yemeğinizi yiyen, üzerimde hakkınız olan Mehmet Ali Kalkan."

Elini öptüm, Eskişehir'den getirdiklerimi verdim. Bir gariplik çöktü. Sevinç, hüzün hepsi bir araya toplandı geldi.

Faruk Akkülah Ağabey vardı , bir radyo konuşması yapmıştı;

"Bir gün gelecek" ti konuşmasının adı ve devam ediyordu, bir yerinde şöyle demişti; " Kalbi büyük aşklarla çarpmayan, tek bir kıvılcımdan bile mahrum insanları canlı kabul etmiyorum. Onlar iman pınarları kurumuş, bütün sevgi çiçekleri solmuş, hayatı bir yük gibi sırtlarında taşıyan, gömülmesi unutulmuş ölülerdir...

...

O gün güvercinlerin gagasında, o gün 'veli'lerin va'dinde, o gün boşanan bir ok, o gün dolu bir yelken, o gün olgunlaşmış bir başak, o gün yolda bir mektup, o gün telgraf tellerinde haber.."

Oğuz Özkaya Ağabey vardı, başkanımız. Her sözünü "emir" telâkki ettiğimiz.

Esasında ben bizim Abdi Savaş'ı yazacaktım. Derneğimizde hepimiz çay yapardık ama Abdi'nin çayları bir başka güzel olurdu. Derneğimize mektupların, kitapların vs gelmesi için bir posta kutusu kiralamıştık. Posta kutusunun numarası da 546 idi.

Mehmet Hayati Özkaya bizim Adana günlerimizi bu isim altında kitaplaştırdı. Kitabın adı P.K.546- İdealist Bir Neslin Hikâyesi.

Abdi Savaş bizim posta kutusu için bakın neler yazmış, bir bölümü şöyle;

"Ey! PTT'nin en haysiyetli, en şahsiyetli, en karakterli ve en şerefli posta kutusu!

Görev yaptığın sürede, içine konan mektup, telgraf, davetiye, kutlama mesajları vs. gibi iletişim türlerinin hiçbirinde; ihanet, irtikâp, yolsuzluk, art niyet ve iki yüzlülük bulunmayan zarfları sahiplerine ulaştırmanın haklı gururunu bizzat yaşadın. Ne mutlu sana! Hiç bir posta kutusu senin kadar şanslı olamaz.

..

Müdavimlerinin tamamı kardeş gibiydi. Gündüz gözüyle eline gemici fenerini alıp "Adam arıyorum adam" demene gerek yoktu. Çünkü o çatı altına gelenlerin tamamı 'gibisi yok adam'dı."

...

O insanlar tek tek yazılmalı.

Mehmet Hayati Özkaya'nın P.K. 546 kitabı okunmalı.

Bir gün Adana'ya gitmeli. Aşık Feymani Ağabey'e uğrayıp elini öpmeli. Tabi Abdi'nin çayını içmeli önce, bakalım zam yaptı mı? 

İnsanda Adana hasreti depreşince böyle oluyor.

Fotoğrafta Hayati Arkadaşımız bizim köyde, kara çaydanlığın başında...

Aşık Feymani Ağabey'den de bir türkü dinleyelim.

 

 

 
 

Yorumlar  

0 #1 Şevket 22-09-2020 02:22
Mehmet Ali Kalkan Bu bina Kızılay Caddesinde ki Adana Kültür Derneği'nin yeri değil mi?

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

40 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi