Mehmet Ali Kalkan
Halil Atılgan
- Yayınlanma: Cuma, 04 Eylül 2020 14:42
- Kategori: M.Ali Kalkan
- Gösterim: 545
Burası bizim köyde Yüklecik Kayası.
Köye gelen büyüklerimizi, dostlarımızı, arkadaşlarımızı buraya çıkarmadan olmaz.
Bütün vadi ayağının altında, uzaklarda Sakarya ve dağlar, dağlar, dağlar...
Bu fotoğraf da oradan. Ömrünü türkülerimize vermiş Halil Atılgan Ağabey ile.
Geçen akşam TRT Müzik'te rahmetli Neşet Ertaş'ın bir konserini yayımladılar.
Bir sandalyaye oturmuş, başladı;
-Allı turnam bizim ele varırsan.
Şeker söyle, kaymak söyle bal söyle...
-Doyulur mu doyulur mu, canan doyulur mu..
Sora ceketini çıkardı devam etti;
-Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın
Ben de gülemedim yalan dünyada.
-Gesi bağlarında dolanıyorum
-Evvelim sen oldun, ahirim sensin.
Sonraki söylediği türkü Aşık Hüseyin'indi.
"Çırpınıp da şanoya da çıkınca
Eğlen şanoda da kal Acem Kızı."
Bunu Şanova diye okuyorlar ama Şanova değil efendim, şano yani sahne.
Halil Atılgan Ağabey bu türkülerin hikâyesini yazmıştı, Acem Kızı ve Tenecioğlu Aşık Hüseyin diye.
Kadirli'li zenginler Ceyhan'a eğlenmeye gidiyor, giderken aşık Hüseyin'i de götürüyorlar. Sahneye Acem Kızı çıkıyor ve söylüyor.
Gelenler oranın sahibine rica ediyorlar, "bir de bizim Aşık Hüseyin söylesin Acem Kızı'na" diye. AŞık Hüseyin sazını alıyor ve anında, irticalen bunu okumaya başlıyor Acem Kızı'nın gözlerine bakıp. Devam ediyor tabi;
"Uğrun uğrun kaş altından bakınca
Can telef ediyon bil Acem Kızı.
Seni gören âşık neylesin canı
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi dil Acem Kızı.
Söyledikleri çok uzun aşığın ama şu kıtanın üçüncü mısrası muhteşem;
"Şahin gibi yükseğinde düneği
Avrupa’dan gelmiş cansız bineği
Berber aynasından duru yanağı
Akıyor dudaktan bal Acem Kızı."
Sonra seviyor Aşık Hüseyin Acem Kızı'nı, ama engeller sıra sıra. Bir vatandaşla Adana'ya gidiyor Acem Kızı, Aşık Hüseyin şunu söylüyor;
"Dayanamam gayrı ben bu hasrete
Ya beni de götür ya sen de gitme
Ateş-i aşkına yakma çıramı
Ya beni de götür ya sen de gitme
Ahtı amanımız vardı seninle
Gönül mü eğledin yoksa benimle
Kavli kasem eylemiştik yeminle
Ya beni de götür ya sen de gitme.
...
Yâr sineme vurdun kızgın dağları
Viran koydun mor sümbüllü bağları
Hüseyin’im geçiyor gençlik çağları
Ya beni de götür ya sen de gitme."
Sonra Maraş'lı biriyle evleniyor Acem Kızı, ardından şöyle diyor;
Bilemedim kıymetini kadrini
Hata benim günah benim suç benim
Eliminen içtim aşkın zehrini
Hata benim günah benim suç benim
Kader aramıza çekti bir perde
Yoksulluk düşürdü çaresiz derde
Affetmem kendimi ulu mahşerde
Hata benim günah benim suç benim
Körümüş gözlerim görmedim önü
Boşuna yormuşum eyvah ben beni
Bilirim göremem bir daha seni
Hata benim günah benim suç benim
Hüseyin’i yandırdın yâr ataşlara
Daha sürme çekme kalem kaşlara
Vursam da başımı taştan taşlara
Hata benim günah benim suç benim.
Neşet Ertaş "Bilemedim Kıymetini Kadrini" de söyledi ardından.
Dün Halil Atılgan Ağabey'i aradım, anlattırdım bunları. Yazdığı kitabı gönderecek. Ban da "İman tazele" dedi zaten.
Şimdi Halil Atılgan Ağabey'den derlenen bir türkü dinleyelim.
Akşam da saat 18.05 de TRT Türkü Radyo'da Adile Kurt Karatepe Hanım ve arkadaşlarından Yadigâr türküleri dinleyelim.
"Sevda sırınan olur efendimm."