Mehmet Ali Kalkan

Adana Hatıraları-2

Adana Hatıraları-2

P.K.546

Mehmet Ali KALKAN

Adana'da evimiz Büyük Postahane'nin sırasındaydı. Evimizin daha doğrusu Adana Kültür Derneği'nin posta adresi de P.K. 546 idi. Postahaneden bir posta kutusu kiralamıştık mektuplarımız oraya gelirdi. Hatta eve oradan telefon ederdik. Evlerde telefon yoktu. Acil durumlarda sabah Eskişehir'le görüşmek için adımı ve adresi yazdırırdım, ancak öğleden sonra 17.00 ye doğru -o da belki- babamla görüşebilirdim. Kabinden bağıra çağıra konuşunca bütün söylediklerinizi dışarıdaki insanlar da duyardı tabi.

P.K.546 bu binadaydı. Adana Kültür Derneği'nin 1980 öncesi günlerini Mehmet Hayati Özkaya bu isimle kitaplaştırmıştı.

Abdi Savaş P.K.546 için şöyle demişti;

"Ey! PTT'nin en haysiyetli, en şahsiyetli, en karakterli ve en şerefli posta kutusu! Görev yaptığın sürede, içine konan mektup, telgraf, davetiye, kutlama mesajları vs. gibi iletişim türlerinin hiçbirinde; ihanet, irtikâp, yolsuzluk, art niyet ve ikiyüzlülük bulunmayan zarfları sahiplerine ulaştırmanın haklı gururunu bizzat yaşadın. Ne mutlu sana! Hiçbir Posta Kutusu senin kadar şanslı olamaz. Bu yüzden sen, Adana Kültür Derneği'ne ait bir posta kutusu olmanın elbette sevincini ve mutluluğunu duymalısın, çünkü öyle bir yerdi ki senin mensubu olduğun yer; burada ayrılık gayrılık nedir bilinmezdi. Müdavimlerinin tamamı kardeş gibiydi. Gündüz gözüyle eline gemici fenerini alıp ‘Adam arıyorum, adam' demene gerek yoktu. Çünkü o çatı altına gelenlerin tamamı ‘gibisi yok adam'dı."

Dün biraz Adana'daki evden bahsedince Mustafa Ramazan Usta'ya iğne yaptığından bahsetmiş, "yazarım bak" deyince de "yaz" dedi, ben de yazıyorum işte.

Evimizin arkası kargacık burgacık bir sokaktı, giriş kapısı da oradaydı. O sokakta iki bina biraz çapraz birleşmiş, arada 2-3 m2'lik bir yer kalmış, Ramazan Usta'da orada yaşardı. Yaz, kış, soğuk, sıcak oradaydı hep. Sarhoş olmadığı zamanlar azdı. Yaptığımız yemeklerden falan verirdik bazen, zor durumunda ilgilenmeye çalışırdık. Gece sabaha kadar şarkı söyler, konuşur, nara atardı. Onun konuşması belki biraz da bizim güvencemizdi o yıllarda.

Ramazan Usta hasta olmuş, tıpta okuyan bir arkadaş da iğne yapmaya başlamış. Artık bıktı mı, işleri mi çıktı bilinmez görevini Mustafa'ya devretmiş. Mustafa mühendislik öğrencisi ama iğnenin nasıl yapılacağını da tarif etmiş. Mustafa anlatıyor;

"Yakup ağabey bıkmış. Bana öğretti patates üzerinde patatesi dört çizgi ile haç işareti gibi işaretledi. Tam orta üst dilimin merkeze yakın yerine iğneyi sokacaksın dedi. İyi ama suç bende mi adam yatmayınca patatesinde (pardon poposundaki o dört dilimi göremedim biraz bele yakın yere batırmışım iğneyi. Tabure üzerinde anca kestirebildim. Oturduğu yerde iğne vurunma ısrarı nereden çıktıysa. Eğitim zayiatı olacaktı nerdeyse.

Vurunca biraz kasılmıştı ama ben ilaç yaktı zannetmiştim. Ertesi gün diğer iğneyi vurmaya gidince sadece 1 karış kadar yukarı kesimde bir delik gördüm ve sivri sinek ısırmasıdır diye teselli buldum. Her neyse Ramazan ustam bir hafta kadar topalladı ama diğer iğneler ve şifalı ellerim sayesinde çok kısa bir süre sonra yine nara atmaya başlamıştı."

İşte böyle...  :)

P.K.546 nın içinde bulunduğu Büyük Postahane'nin üst katları da görev yapmıyordu Pazar günü gördüğümde.

Mehmet Hayati Özkaya'nın P.K.546 kitabı Ötüken Neşriyat'tan çıkmıştı.

 
 

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

37 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi