ATEŞİ YENİDEN YAKMAK Yasin SARI

ATEŞİ YENİDEN YAKMAK

Yasin SARI

Aslında Mehmet Hayati Özkaya’nın iki farklı romanı iki farklı okuma listemde. Açıkçası ‘Yetmişler’ okuma listemde olan ‘P.K. 546’ romanını daha önce okumayı planlamıştım fakât bu romanı henüz elimde olmadığımdan, ‘İTC Dönemi’ okuma listemde olan ‘Ateşi Yeniden Yakmak’ı da ‘Yetmişler’ listesine aldım ve saplantılı listeden gitme sorunumu kendimce aştım.

 ‘Ateşi Yeniden Yakmak’ romanını içeriğinden tahlîl etmeden önce yazarın amacını değerlendirmede akılda tutmak gerekiyor. Daha kapağında bunun emâresini görüyoruz: ‘Belgesel/roman’. Kitâbın ‘belgesel’ kısmı Ömer Seyfettîn'in yaşamı, yazıları ve fikîrleri üzerine inşâ edilmiş. Daha net ifâde etmek gerekirse, yazarın amacı okuyucuya Ömer Seyfettîn’i edebî şekîlde aktarmak, onun üzerinden ateşi yeniden yakmak. Kurguya göre sahâf Yusuf’un yönlendirmesiyle genç ‘Ayas’ Ömer Seyfettîn’i incelemekte ve kız arkadaşı ‘Deniz’ ile birlikte onun öykülerine sahneye taşımak istemektedir.

 Aslına bakacak olursanız kitâbın kapağındaki ‘belgesel/roman’ ibâresi beni korkutuyordu. Özellikle ‘belgesel’ kısmının bir noktadan sonra bayabileceği, didaktik ve dikte edici bir boyuta geçebileceğini düşünüyordum. Diğer tarâftan ‘belgesel’ tarâfının bilinciyle okuyunca bunu aşmak mümkün oldu. Dahası, yazarın kurgusu birçok ‘belgesel’ kısımlarının ‘roman’ kısmına ‘olağan’ ve göze batmayacak şekîlde yedirilmesiyle ortaya çıkmış. (Muhtemelen yazar için böyle bir ayrım yok fakât ben anlatımda kolaylık olsun diye bu ayrımı yapmak istiyorum.)

Nitekim okuyucu olarak kurgu dâhilinde kabûl edilebelir ‘belgesel’ kısımların tam uzamaya başladığını hîssedince, bu kısımlar kesiliyor ve biz ‘roman’a ve diğer hîkayelere dönüyoruz. Bu bir tarâftan ‘Deniz’in Ömer Seyfettîn ile dolup taşmış ‘Ayas’a yönelik eleştirilerinin de hâklılığını bize hîssettiriyor. Yazarın böyle bir amacı var mıydı bilmiyorum ama ‘Deniz’in eleştirilerini okuyucu olarak hîssediyorsunuz.

Romanı liste dâhilinde bir önceki okuduğum Emine Işınsu’nun ‘Sancı’ romanıyla kıyâslayacak olursam eğreti bulduğum hiçbir şey yok. Aslında kitâbın daha ilk sayfalarında yaşanan diyaloglar, kişilerin üstükapalı veyâ açıkça beliritilen rûh hâlleri, davranış ve duruşlarına dâir verilen detay bilgiler ilerleyen sayfalarda da bir eğretilik olmayacağını gösteriyor. Bu bağlamda romandaki her karakteri gâyet ‘sâhici’ bulduğumu ileteyim.

Yine de içlerinden - yine daha ilk sayfalarda gözümün önüne en net gelen karakter olması sebebîyle - ‘Doktor İlhan’ karakterini tüm kaygılarıyla birlikte doğrudan hayâtın içinden alınmış biri olarak okudum. Zâten kitâptaki ‘belgesel’ kısımları tolere ettiren yan hikâyelerin benim için en merâk uyandıranı ‘Doktor İlhan’ın hikâyesi idi. Daha ilk sayfalarda ‘adamımın’ bu olduğunda karâr kılmıştım… ‘Doktor İlhan’ın rûh dünyâsı çok detaylı olarak incelenmiyor fakât işin büyüsü da tam da burada yatıyor. Bu az bilgiye rağmen ‘Doktor İlhan’ kartondan bir karakter olmayı aşıyor...

‘Doktor İlhan’ ve onun eşi, gazeteci ‘Nuray’ ile olan yanhikâyesinin yanısıra başka yanhikâyeleri de okumak mümkün. ‘Devrimci Abla İkbâl’in, Ayas ile Deniz’in, sahâf Yusûf’un… ve Ömer Seyfettîn’in… Nitekim ‘Ayas’ incelediği yazar ile o kadar dolu ki, bir noktadan sonra Ömer Seyfettîn cânlı, kanlı bir karakter (hayâl) olarak romanda yerini alıyor. Zâten ‘belgesel’ kısımları bu kurgu üzerinden de romana yediriliyor. Dahası bu kurgu romanı ‘büyülügerçekçi’ boyuta da taşıyor ki ben büyülügerçekçiliği severim…

Romanın teknik açıdan pek kusûru yok. Ömer Seyfettîn’i seviyorsanız zâten sıkmayacaktır fakât olumlu önyargınız olmadan okuyacaksanız kitâbın ‘belgesel’ kısımları olduğunu, yazarın amacının da zâten bu kısımlarda yattığını aklınızdan çıkarmayın. Aksi hâlde bu belgesel kısımlardan bunalabilirsiniz. (Dediğim gibi aslında kurgu bu kısımları kesînlikle kabûl edilebilir kılıyor, kurguda veyâ diyaloglarda herhângi bir eğretilik de bulunmuyor ama şahsen ara ara o kısımları ‘yük’ veyâ ‘angarya’ olarak gördüğümü ileteyim. Bu kısımların dozajını kestiremediğimden kitâbı bitirmem normalden uzun sürdü.)

Buna ek olarak romanın sonunda ‘belgesel’ (Ömer Seyfettîn’in anlatımı ve aktarımı) ve ‘roman’ (romandaki tüm hikâyeler) kısımları herhângi bir eğretilik olmadan hemhâl oluyor. Romanın adı esâs son sayfalarda anlamını kazanıyor. Romandaki her hikâye ve her karakter ‘ateşi yeniden yakma’ noktasına geliyor… Yazar karakterlerin ateşi yeniden yakıp yakmadığını okuyucuya bırakmış. Böyle ucu açık bir sonun bu romana yakıştığını ileteyim, nitekim yazar böylece okuyucuya da ayrı bir mesaj vermiş oluyor, kendi hayâtına dâir düşündürtüyor, yâni türlü hikâyelerle kendini özdeşleştirsin ya da özdeşleştirmesin, kendi yaşamında ‘ateşi yeniden yakmak’ ya da yakmamak, (kendi) ülküsünün peşînden gidip gitmemek de okuyucuya kalıyor…

You have no rights to post comments

Yazarın Biyografisi

Mehmet Hayati ÖZKAYA

Mehmet Hayati ÖZKAYA, 1959’da Van’da doğdu.  İlk ve orta öğrenimini Adana’da, yükseköğrenimini Eskişehir’de tamamladı. 1982 yılından itibaren çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni ve idareci olarak çalıştı. 1993-1995 yıllarında İtalya’nın Trieste şehrinde Yabancı Diller Enstitüsü’nde Türkçe okutmanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Özkaya’nın Kıssa-i Aşk, P.K 546- İdealist Bir Neslin Hikâyesi- ve Ateşi Yeniden Yakmak adlı kitapları vardır.

An itibariyle ziyaretci sayısı:

70 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi