ATEŞİ YENİDEN YAKMAK - Hamdiye OĞRAŞ

ATEŞİ YENİDEN YAKMAK

Hamdiye OĞR

Türk edebiyatına damgasını vuran, hikâyeleriyle bir devrin çocuklarını büyüten değerli öykücülerimizden biri Ömer SEYFETTİN...

Hastalığının ilerlediği zamanlarda henüz varlığı bile bilinmeyen insülin ile karşılaşmıştı. Fakat bundan ne kendisinin ne de o devir doktorlarının haberi vardı. Çünkü o dönem diyabet ve insülin dünyada bile bilinmiyordu. Her doktora gittiğinde şekerin yaptığı eklem ağrıları için romatizma tedavisi uyguluyorlar ve çıkarken sık sık tembihleniyordu:

"Aman azizim bol bol portakal, mandalina ye, üzüm hoşafı iç..."

Ne yazık ki Ömer Seyfettin doğduğu ay olan martta Haydarpaşa Hastanesi'nde "Ah Selanik" diye inleye inleye son nefesini vermiştir. Vefatından sonra cenazesi kimsesizlerin cenazeleri gibi Haydarpaşa Numune Hastanesi' ne kaldırılmış ve orada Sivaslı bir hademe tarafından karnı yarılarak otopsisi yapılmıştır. Maalesef artık öğrenciler için bir kadavra örneğiydi; Türk mefkûresinin yitip giden önderi.

Bu hazin son karşısında Ömer Seyfettin' e sevgi ve bağlılığımızı gösterecek olan, M. Hayati ÖZKAYA tarafından yazılan "Ateşi Yeniden Yakmak" kitabı bir nebze de olsa ona hak ettiği ehemmiyeti vermemizi sağlayacaktır.

Bizler de M. Hayati ÖZKAYA sayesinde yıllar önce, milliyetçi ve vatansever bir gencin yaktığı ateşi yeniden yakıyoruz ve Ömer Seyfettin'i yeniden diriltmeye çalışıyoruz. Ki ona hak ettiği yeri verebilelim.

İlk olarak "Ateşi Yeniden Yakmak" kitabının isim ve içerikle uyumunun harikulade bir şekilde gözler önüne serildiğini görebilmekteyiz. Okuduğum kitaplarda önemle üzerinde durduğum konulardan bir tanesi Türkçenin nasıl işlendiğidir. Bu kitabın Türkçesine gelince burada gösterilmeyecek kadar zengin, millî yüksek inanış ve düşünüş çizgileriyle süslü ve güzel sesli varlığıyla onu okuyan her Türk' te büyük gurur uyandıracak güzelliktedir. Romanın kurgusu hakkında gelin sözü Gülcan Havva ERASLAN’ın (Millîdüşünce.com. 12.03.2019) şu paragrafına bırakalım: 

“ Ana karakter üzerinden yüzyıllık bir zaman dilimi, ağırlıklı olarak geriye dönüş tekniği ile ana karakter Ayas üzerinden genele uygulanmış. Sahneleyici anlatım tekniği ile de diğer ana karakter Yusuf üzerinde başarı ile anlatılmış. Karakterlerin iç konuşmalarının, sıkmadan ana fikri vermesi de yazarın kaleminin gücünü ortaya koymaktadır.”

Dil mevzuunda apaçık bir hadiseye büyük ehemmiyet verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Herkes ve her millet, çok iyi bilir ki yeryüzünde "mektep" denilen okuma ve öğrenme yurtları kurulduğu günden itibaren her millet, bu mekteplerde her şeyden çok, öğrencilerine kendi dillerini öğretir. Bana da dil öğreniminin, bütün bir tahsil, hatta bütün bir hayat boyunca devam ettiğini öğreten kişi M. Hayati ÖZKAYA'dır.

Kitaba dönecek olursak 1980 darbe dönemine dair yaşanılan acılardan esinlenerek kurgulanmış. Ve bu yapılırken de her türlü siyasetten, ideolojiden uzak tutularak yapılmıştır. Bu da kitabın her türlü kesim tarafından okunmasını sağlayacak bir özellik oluşturacaktır.

Adını ezbere bildiğimiz, belli başlı hikâyelerini ( Kaşağı, Pembe İncili Kaftan, Diyet) neredeyse bilmeyenimiz ya da okumayanımız yoktur. Lakin onu layıkıyla anlayıp anlatanımız yok denecek kadar azdır. Yazımı kitapta (s.278) yer alan Ömer Seyfettin' in şu sözleriyle desteklemek istiyorum:

"Bütün edebiyatçılar beni bir hikâye planına hapsedeceklerine, hikâyelerimi okusaydılar ve okutsaydılar; anlattıklarımı iyi anlasaydılar, hikâyelerimin dışında yazdıklarımı da okuyup, inceleseydiler, daha çok bu memlekete faydalı olurlardı. Ne yazık ki yıllardır Türk kültür ve sanatına hizmet ettiklerini söyleyen, bundan da gurur duyan birçok yazar birçok dergi benden doğru dürüst bahsetmedi bile. Bu, beni bilmediklerinden, tanımadıklarından değil, millî benliğimize gereken değeri vermediklerinden kaynaklanıyor. Yoksa bu arkadaşlar, şu gerçeğin farkında değiller mi? Milliyet muhabbetinden vatan muhabbeti, vatan muhabbetinden de lisan muhabbeti doğar. Bu değerleri unutan milletler ise ayakta duramaz.”

Yazımı bitirirken kitabın finaliyle ilgili Osman OKTAY’ın (Habererk Gazetesi-18.04.2019) şu tespitini sizlerle paylaşmak istiyorum:

“ Ömer Seyfettin’in bir ara kaldığı Münferit isimli mekânından ilhamla Münferit Kitabevi’ni işleten Yusuf’un organizesi ile büyük bir işe girişen Tiyatro sanatçıları Ayas ve Deniz tam işin sonuna gelip hazırladıkları oyunları kaymakamlığın desteği ve Gazeteci Nuray’ın gayretleri ile peş peşe sahneleyecekleri sırada aksilikler peşlerini bırakmaz ve o ateşi yakmayı bizlere, daha doğrusu genç nesillere bırakarak giderler… “

Evet, biz gençlerin yüreklerine düşen bu kıvılcımı, büyük bir ateşe dönüştürmek için yola çıkanlara, ateşi yakanlara ve yakmak isteyenlere selam olsun!

You have no rights to post comments

Yazarın Biyografisi

Mehmet Hayati ÖZKAYA

Mehmet Hayati ÖZKAYA, 1959’da Van’da doğdu.  İlk ve orta öğrenimini Adana’da, yükseköğrenimini Eskişehir’de tamamladı. 1982 yılından itibaren çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni ve idareci olarak çalıştı. 1993-1995 yıllarında İtalya’nın Trieste şehrinde Yabancı Diller Enstitüsü’nde Türkçe okutmanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Özkaya’nın Kıssa-i Aşk, P.K 546- İdealist Bir Neslin Hikâyesi- ve Ateşi Yeniden Yakmak adlı kitapları vardır.

An itibariyle ziyaretci sayısı:

84 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi