ONUNLA SEVDA YOLLARINDA ÇOK ÇARIK ESKİTTİK
 
                                                                                                          Dr. Halil ATILGAN
 
            Selahattin Baysal’ı1970’li yıllardan bu yana tanırım. O yıllarda üç ülkücü varsa biri o idi. İyi bir Karaisalı’lı olması hep birlikte hareket etmemizi sağladı. Toplumcu kişiliğiyle  ülkücü teşkilatların bütün kademelerinde görev aldı. Yazardı. Şairdi. Karaisalı ile ilgili tüm faaliyetlerde rahmetlinin izi olur. Murtçuların birlikte hareket etmesi için bütün gayretiyle çalışırdı.
           
Çok iyi görüşmemize rağmen 1970 yıllarda Adana Ülkü Bir teşkilatı seçiminde  ekibiyle bize karşı muhalefet olarak adaylığını koymuştu. Bizim ekip rahmetli  Tevfik Pampal’la hareket ediyordu[1]. Sonuçta seçimler lehimize sonuçlandı. Buna rağmen irtibatımız hiç kesilmedi. Fakat seçimi kaybetmesiyle hüzünlü bakışlarını da eksik etmedi. Her şeye rağmen 1972 yılı genel seçimlerinde yine birlikte hareket ettik.
 
Benim 1975 yılında Adana’dan ayrılmam aramızda azda olsa bir kopukluk oluşturdu. Fakat birbirimizi hep takip ettik. Karaisalı dergisinin çıkması bizi yeniden bir araya getirdi. Derginin kaç sayı çıktığını hatırlayamıyorum. Her sayıda olmasa bile, çoğunda Karaisalı ile ilgili yazılar yazdım. Derginin yayın hayatının devam etmesi için Kuruköprü’deki kendine özgü mekânında zaman zaman bir araya geldik. Fakat çok istememize rağmen dergi 20. sayısına ulaşmadan yayın hayatını bitirdi. Adana’ya gelişimde muhakkak Kuruköprü’deki mekânına uğrar kasavet dağıtırdık. Bir gün sevgili dostum Oğuz Adem Selçuk’la birlikte ziyaret ettik onu. Benim Ankara’da Karaisalı’lar Derneğini kurma çalışmalarımın sonuçsuz kalmasına ne kadar üzüldü ise, Oğuz Âdem ile birlikte gelişime de o kadar sevinmişti. Bizim için itina ile hazırlattığı öğle yemeği samimi duygularının ifadesi olmuş, memnuniyetini de ifade edememenin sıkıntısını yaşamıştı. Bunu gözlerinden anlamıştım. O gün bana söylediği: “Hemşehrim sen de, be de Karaisalı’lara kendimizi anlatamadık. Ama bu durum, bizim murtçu sevdamızı eksiltmedi” demişti. Ben de dediklerini canı yürekten onaylamıştım. Hiç unutmadım o dediğini.
 
Derken benim kaleme aldığım Murtçu Folkloru kitabına geldi sıra. “Adını ne iyi etmişsin de Murtçu Folkloru demişsin. Murtçular murtçuluğu yaşamasa da Karaisalı bu kitapla sonsuza kadar Murtçuluğu yaşayacaktır” dedi. İçeriğinden ziyade kitabın adı onu daha çok memnun etmişti. Selahattin Baysal böyle bir Murtçu idi.
 
 Son zamanlarda münasebetimiz daha da artı. Yaklaşık 10 günde bir
birbirimizi arar olduk. O bundan çok mutlu oluyordu. Ben aramaz isem o arar. O aramaz ise ben arıyor ve sağlık haberlerini takip ediyordum. Yazdığı şiir kitaplarını, romanını, hâsılı yayınlanmış tüm eserlerini imzalı olarak gönderdi.
 
            İncirgediği köyündeki baba evini müze yaptığıma çok seviniyordu. “Açılışta muhakkak bulunacağım, üstelik bir de konuşma yapacağım” diyordu. Ben de elbet te…  Sensiz müze açılışı olur mu? Böyle bir açılışı nasıl düşünürsün dediğimde kesin ve net cevap: “Düşünemem” demişti. Ama o düşünmese de Azrail gönlüne bırakmadı. Aldı götürdü onu… Müzenin açılmasını çok istiyordu. Karaisalı ve yöresinin kültür ürünlerinin kalıcılığının sağlanması onu ziyadesiyle mutlu edecekti. Maalesef o bu mutluluğa ulaşamadı. Kerkük’lülerin ağzıyla onu “Azrail apardı” ( 11. 03. 2015.) Evet… Azrail apardı… Aldı götürdü… Çukurova Toroslar Yörük Müzesinin açılışını göremeden göçtü gitti bu dünyadan.
 
            Fakat sevgili dost üzülme. Sen bu dünyadan göçüp gitsen de eserlerinle, hizmetinle sevenlerinin gönlünde hep yaşayacaksın. Bense; senin son yolculuğunda birlikte olamamanın üzüntüsünü yaşayacağım.  Evet, sevgili dost... Biliyor musun? Üzgünüm. Gurbet, salından tutmama bile engel oldu. Ankara’dan gelemedim cenazene törenine. Salından tutamadım. Bir kürek toprak atamadım. Bu içimdeki burukluğu hep yaşayacağım.
 
Sevgili dostum. Karaisalı çok murtçu yetiştirir. Fakat senin gibisi dekte bir çıkar bunu bilesin.
 
Bin rahmet olsun. Başka ne diyebilirim ki…
 
 
.                                                                                                                               .

[1] Tevfik Pampal çok sevgili dostumdu. Öldürülmeden önce Ülkü Bir Teşkilatında birlikte çalıştık. Kız Lisesinde tarih öğretmeni idi. Herkes onu Tevfik Pampal olarak sever sayardı. Bense bilinmeyen özelliklerini bilir çok  da takdir ederdim. Kadirli’li idi. Kadirli Bozlaklarını en güzel söyleyen bir Tevfik Pampalı’dı o... Onun Kadirli Bozlaklarını çok iyi söylediğini bir ben, bir de Nevin Çelik ablam bilirdi.  Bu özelliklerine doyamadan onu da Azrail apardı. O benim gönlümde ölünceye kadar “Yüzünü sevdiğim gül yüzlü Döndü / Sen gülünü kim sundun evvela” adıyla bilinen Öksüz Ali Bozlağıyla yaşayacak. Bin rahmet olsun sevgili dostum. 

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

182 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi