BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM…

 

Dr. Halil ATILGAN

 

Ben türkülere, Çukurova’ya, Toros dağlarına sevdalıyım. Sevdam: Anamın beni tarlada doğurmasından, sekiz yaşına kadar ayakkabıyı tanımayışımdan, yufka ekmeği fırın ekmeğine sarıp katık diye yiyişimden, anamın dokuduğu, nar kabuğuyla da boyadığı çıbıklı ceketle büyümemden, Toros Dağları’nı yorgan, Çukur -ova’yı döşek, yavşan kokusunu pudra, kekik kokusunu esans kabul etmemden kaynaklanır.

Sevdam türkülerdir. Türkülerde anamın ağıtı, babamın sırları gömülüdür. Ana kucağının sıcaklığı vardır onlarda. Sevdaların dumanı yükselir. Köyümün dağları şekillenir. Çayları çağlar. Tıpkı Uzun Yayladan doğup Akdeniz’e dökülen Seyhan nehri gibi… Kavuşamayanların arzusu siyim siyim gözyaşı olur türkülerde. “Aman aklımı başımdan aldı bu ceren / Edem seherde karşıma çıktı bu ceren” denildiğinde Amanos’lardan hışımla inen kar suları gelir aklıma. İşte bizim türkülere, bağlamaya, ozanlara, Anadolu’ya, Çukurova’ya sevdamız bundandır. Bu sevda onulmaz yaralar açtı sinemde. Yollara düşürdü. Anadolu’yu koyak koyak, köy köy dolaşmamı sağladı. Duyduğumu not ettim, yetişebildiğimi kayda geçtim. Anadolu ozanlarıyla hemhal oldum.

            Yaşadığımız hayat, türkülerle haşir neşir olmamızı sağladı. Sevdamız karasevdaya dönüştü. Bu sevdamızı Anadolu’yla, ozanlarla, sevenlerle paylaşmaya çalıştık. Türkülere olan aşk günbegün ilerledi. Yazmaya, araştırmaya, folklora-edebiyata yöneltti. Kendi çapımızda yazmaya, toplumu bilgilendirmeye, milletimizin kültürünün kalıcılığını sağlamaya çalıştık. Onun için tozlu yollara düştük. Az gittik uz gittik. Kendimizi Karacaoğlan’ın, Ferrahi’nin, Agâhi’nin, Derviş Ali’nin, Metini’nin dilinde telinde ve bulduk.

Bu zaman için de sazımız hep birlikten, beraberlikten yana çaldı söyledi. İkilikten kimseye hayır gelmez diye yalvardık. Birlik için müthiş bir mücadele başlattık. Birliğin bize vereceği güçten rahatsız olanlar, bana Alevi, size Sünni dediler. Alevi Sünni plağını döndürmeye başladılar. Âşık Veysel buna engel olmak için “Nedir Alevilik Sünnilik / Menfaattir var varası” diyerek bizi doğruladı. Koca Veysel’in bu düşüncesi yakın zamana kadar kabul görmedi. Yine herkes bildiğini okudu. Aleviler ve Sünniler istenilen ölçüde kucaklaşamadılar. Bizler birbirimizi kucaklamadıkça onlar amacına her gün biraz daha yaklaştı. Gün geçti devran döndü. Alevi’si de Sünni’si de ayrılığın kimseye fayda getirmeyeceğine inandı. Bir olalım- İri olalım- Diri olalım özdeyişi telaffuz edilmeye başlandı. Dilimizden anlayan aydın kesim Alevilerle – Sünniler arasındaki hoş görü köprüsünün kurulması için ilk adımlarını attı. Bu birlikteliğin önemli kurallarından biri dil birliği olarak karşımıza çıktı. Dil birliğini Yunus’tan bu yana getirenler ise halk ozanlarımız oldu.

            Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu:Bir savaş nasıl kayıp edilir” diye soruyor. Sonra da: “Bu ancak ulusun ulus olmaktan çıkarılmasıyla gerçekleşir. Ulusun ulusluktan çıkarılması için de onun dilini ve kültürünü yok etmek gerekir” diyerek cevabını da kendisi veriyor. .

Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu sıkıntıyı yıllar önce tespit etti. Onun için de Dil Kurumunu kurarak Türkçenin ilmi ölçülerde incelenmesini sağladı, önemini de vurgulayarak konuyu tüm varlığıyla destekledi. Olanca hassasiyetini gösterdi. Şimdi ise bu hassasiyeti canı yürekten destekleyen, kucaklayan Halk ozanları kaldı. Dil onlar sayesinde geçmişten günümüze ulaştı. Selçuklu Devleti yazışmalarında Farsça kullanırken Âşık Şah Hatay-i şiirlerinde arı ve duru bir Türkçe kullandı.

Anadolu ozanları ise her zaman şiirlerinde Türkçeyi kullanarak geçmişle gelecek arasında önemli bir köprü oldu, birlik ve beraberlik çağrısı yaptı.  İşte şimdi bu sesi çok uzaklara duyurmak, bir olmak, beraber olmak için avazımız çıktığı kadar bağırmalıyız. Yeni yıllar, bayramlar, Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizim demeliyiz. Cumhuriyet ise, demokrasinin Çanakkale de, Dumlupınar’da, Sakarya da dökülen kanların sayesinde yeniden var oluşumuzun destanıdır diyerek haykırmalıyız.

Onun için herkesin “aklını başına alıp”, eteğindeki taşı döküp, bayrağımıza, devletimize, milletimize, özellikle cumhuriyetimize sahip çıkması gerekir. Ayrılık hiç kimseye saadet getirmez. Unutmayalım ki birlikten kuvvet doğar. Hep beraber el ele yürek yüreğe: Ne demiş Cenap Şahabettin: “Sevgisiz yürek petrolsüz lambaya benzer.” Koca Yunus Emre: “Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz” sözüyle sevginin ne denli yüce olduğunu ifade etmiş. Unutmayalım sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz. Zira o yüce insan Hacı Bektaşi Veli: “İncinseniz de incitmeyin” diyor.

Ülkemiz için Allah’ın bir lütfü olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk de: "Efendiler... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınızdiyerek işin kutsiyetini bir kez daha anlatmaya çalışmış.Çalanlar söyleyenler, ozanlar, şairler sizler bu ülkenin sanatçılarısınız.Sanatı; “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç" olarak düşünürsek, yapılan tüm güzel işler sanatla ifade edilir. Öğretmenlik sanatı, güzel yazma sanatı, konuşma sanatı gibi. O halde yapılan bir iş, güzel ve etkileyici biçimde ortaya konmuşsa, onu sanat olarak tanımlamamız gerekir. Kişi yaptığı işi yücelttikçe, ona yeni boyutlar kazandırıp birini beş yapmışsa sanat olgusuna biraz daha yaklaşır.  

Sanat: Aşk, iş ve duygu üçgeninin birleşerek ortaya koyduğu eserdir. Bunu vücuda getiren de sanatçıdır. Sanatta; sevgi, dostluk, barış ve nezaket vardır. Aşksız sanat olmaz. Sanat insanları birbirine bağlayan, ortak müşterekler sağlayan, yeni dostluklar oluşturan duygular bileşiğidir. İçerdeki güzelliklerin dışa yansıması, dışarıda renk, şekil ve biçim bulmasıdır. Sanat: dünyaya gönül penceresinden bakan, yaratılanı Yaradan ötürü seven, engin gönüllere ışık tutan, mecliste arif olmayı bilen, “Kim ki gönül kırmış ise / İki cihan bedbahtı“ diyen bir anlayıştır.  Engin oldukça insanı yücelten duyguların en yücesidir. “Sanat: İnsanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olan, insan özgürlüğünün hakkını arayan, birleştiren, bağlayan, savaşsız yaşamayı amaç edinen duyguların tümüdür”. Bilimde, ilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı,  insanın kendini anlaması, araması demektir. Sanat: Kadir kıymet bilme, yardımlaşma, paylaşma, iyilik, güzellik ve dayanışmanın sembolüdür. Kültürdür. Okumaktır. Toplumun önde gelen insanlarını yaratan güçtür… Karacaoğlan’ın aşkı, Yunus’un sevdası, Köroğlu’nun mertliğidir. Kerem’in Aslı’sı, Erzurum’un Dadaş’ı, Ege’nin Zeybeği, Karadeniz’in Horonudur.

Sanatçı: Doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, şahsiyet, güzellikler bileşkesidir. Yalaka ve yağcılığa karşıdır… Hiçbir zaman karakterinden ödün vermez. Nokta kadar menfaati için virgül kadar eğilmez. Adam gibi adamdır. Duyguludur. Sevecendir. Toplumun aynası, lideri, öğretmeni, hacısı, hocasıdır. Tolstoy: "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır" diyerekdüşüncelerini dile getirmiş.  Aristophanes ise: “Sanat ekmek peşinde koşarsa alçalır” demiş. İşte siz bu kurallara uyan, Anadolu’nun çilekeş ozanları, kadri kıymeti bilinmeyen Türkçenin bekçileri. Gün bugündür. Bir olalım - İri olalım - Diri olalım. Üçüncü kişilere fırsat vermeyelim diyor sözlerimi sizler için söylenmiş bir dörtlükle noktalıyorum.

Belli ki Karacaoğlan soyundan

Haber aldım obasından köyünden

Güzellerin güzel güzel huyundan

Görünce cemalin cennet sanıyor…

                                                                      

             

 

 

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

110 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi