TÜRK-ARAP İLİŞKİLERİ - Halil ALTIPARMAK

TÜRK-ARAP İLİŞKİLERİ

Halil ALTIPARMAK

Aslında, bugün, İzmir’in 15 Mayıs 1919 işgali nedeni ile tarihimize Altın Harflerle yazılmış kişilerden olan Gazeteci Hasan Tahsin ile ilgili bir yazı yazmayı tasarlamıştım. Ancak, ülke ve dünya gündemimiz o kadar dolu ki, ister istemez tasarı değişiyor ve dolayısıyla yazı konusu da değişiyor.

Bugünkü yazımızın konusu, İsrail-Filistin meselesi ile bağlantılıdır.

Her şeyden önce şunu söylemeliyim; İsrail, zaten, kuruluşu, terör örgütlerinin mücadelesi ile gerçekleşmiş bir devlettir. 

Filistin Araplarının toprak satma gafletleri gibi yapılan işler, İsrail Devleti’nin kuruluşu için zemin hazırlamıştır, doğru! Ancak,Teodor  Herzl,1896 yılında Siyonizmin kuruluşunu ilân ederken, 50 yıl içinde İsrail Devleti’nin kurulacağını da beyan etmiştir.

 Terör örgütlerinin kan ile kurduğu İsrail Devleti için acımasızlık, merhametsizlik sözde BEKÂ konusu olunca daha da artmakta ve sınır tanımamaktadır.

Bu nedenle, İsrail’in bu acımasızlığı ve merhametsizliği dünyanın meselesi olmalıdır ve özellikle de Arap Dünyasının en baş meselesi olmalıdır.

Bu madalyonun bir yüzüdür.

Bizi, kendi iç meselemiz olarak ilgilendiren bir yüzü de vardır.

Nedir o? Filistin Araplarının Müslüman olmaları.

Filistin Arapları Müslüman da, tüm Arap Âlemi Müslüman değil mi?

Dünyada Müslüman olan tek ülke biz miyiz? Biz olmadığımıza göre, kendi içimizde bu tartışmaları neden yapıyoruz ve neden kutuplaşıyoruz?

Bir kere, İsrail’e gitmek veya öyle göstermek ve görünmek  isteyenler olduğunu görüyoruz, bu kimi ilgilendirir. Gitmek isteyen için yollar açık, adres belli ve ne yapılacağını biliyorlardır. Bu kişilerin gitmelerine karışmaya gerek var mı?   

BURASI, DEMOKRATİK BİR ÜLKE, İSTEYEN FİLİSTİNE GİDEBİLİR!     

Ancak, gitmek isteyen de gitmek istemeyenlere karışmamalı ve hatta, giderken yanına gitmek istemeyeneleri çağırmamalı ve hele Mehmetçiği, HİÇ!

Gitmek istemeyenlerin, olayların başladığından beri bütün ortamlarda ortak bir dayanakları var. Araplar, Türklerin Din Kardeşi olmasına rağmen, Türklere ihanet ettiler.

Bu konunun bir geri plânına, tarihî boyutuna bakalım, hem de Tarih Felsefesi yaparak, yani sorular sorarak, sorgulayarak bakalım.

Her şeyden önce şu, Arapların ihaneti meselesinden başlayalım.

İhanet kavramı nedir, nerede kullanılır ve hangi durumda geçerli olur?

Beraber yola çıktığınız, beraber işler yaptığınız, birbirinizle dayanışma içinde yaşadığınız kişi, grup, MİLLET’ten biri size kalleşlik yaparsa, sizi arkadan vurursa, bu durum İhanetttir ve vuran Haindir.

Biz, tarihin hangi döneminde, Araplar ile birlikte kime karşı olduk? Tarihin hangi döneminde, Araplar ile birlik olarak başka güçlerin karşısına çıktık?

Yani… Yanisi şu: Araplar ile hiç beraber olmadık ki, Araplar hanet etsin! Dolayısıyla, Arapların Türklere yaptıkları bir ihanet değil, Türk Düşmanlıklarının gereğidir. Biz, saf ve temiz bir Millet olmamızın getirdiği bir anlayışla, onların bizimle Din Kardeşliği Hukuku’na bağlı olduklarını zannettiğimizden dolayı, ihanet olarak değerlendiriyoruz.

Oysa, Arap, Türk için hiç de öyle düşünmüyor.

Öyle düşünseler idi, en önemli örnek olarak gösterebileceğim bir konu olan Haçlı Seferlerinde yanımızda olurlardı.

Haçlı Seferlerinin, Din Kavgası olduğunu mu zannediyoruz? Hayır!

Haçlı Seferleri, neden 1096 tarihinde başladı? Oysa, İslamiyetin geliş tarihi 610-11 değil mi? Peki, tam 485 yıl neyi beklediler? Kudüs’ün Fethi, Halife Ömer zamanında 637 yılında gerçekleştirilmişti. Kudüs, ONLAR AÇISINDAN Haçlı Seferi yapacak kadar değerli idi ise, neden, 460 yıl beklediler.

Avrupalı Hıristiyanlar açısından meseleTürklerin Müslüman oluşu ise, neden yaklaşık 150 yıl beklediler?

İlk Haçlı Seferi yapılan yıl olan 1096 yılı, Büyük Türk Sultanı Alpaslan’ın 1071 Malazgir Zaferimizi elde etmesinin hemen arkasından olması tesadüf mü?

Avrupa Milletleri, 1071’e kadar, Kuzey’den gelen Türkleri çok iyi bilmektedirler. Tanrı’nın Kılıcı dedikleri Atillayı, yani Hunları, Avarları, Alanları, Peçenekleri, Kumanları, Kıpçakları, bunların uzantıları Macar ve Bulgar Türklerini çok iyi bilmektedirler.

1071ile, Anadolu’ya yukarıda saydığımız boylardan başka bir de Oğuz Boyları’nın akın akın bir sel gibi gelişleri, Avrupa Milletlerini dehşete düşürmüştür.

O Dönemin Avrupasında bu Türk Akınını durdurmaktan başka çare göremeyen devletler, bu seli durdurmak için çare aramışlar ve ortak hareket etme kararı almışlardır. Hangi çatı altında ortak hareket edebilirler? Tek ortaklıkları vardır: Hıristiyanlık! Bu yüzden Papa Urban faaliyete geçirilmiş ve 600 bin kişiye yaklaşan bir çapulcu sürüsüyle Anadolu’ya saldırmışlardır.

Bu sürüler, Türkleri kebap yapıp yerler iken Araplar nerede idiler, ne yapıyorlardı? Lütfen, birkaç kaynağa bakın, ne yapıyorlarmış?

Ayrıca, Büyük Türk Sultanı Selahattin Eyyûbî, Kudüs için uğraşırken ve tekrar Kudüs’ü alırken, Araplar ne yapıyorlardı, onlara da bakın lütfen?

Azgın, kasap, vahşete bulanmış Emevileri yıkıp Abbasîleri iktidara taşıyan Türklere, daha sonra, bazı Abbasi Halifeleri ne yaptılar acaba?

Bu sorular çok uzar, gider!

Bir de Halifelik meselesinde Türklerin yaptıklarını tarihî boyutuyla incelersek, çok daha köklü bir Türk düşmanlığını görmek mümkündür.

Arap-Türk ilişkilerinde bu yazdıklarımız tarihin bize söyledikleridir.

Eli kırılasıca İsrail Devleti’nin acımasızlığını durduracak olanlar, yine Araplardır, biz değil. Çünkü, Türk Milleti, İslâm Dini için zaten oluk oluk kanını akıtmıştır.    

Türk Bayrağı kullanmak ne anlama geliyor acaba?

Niye böyle soruyorum? Hani, yıllarca, Afrikalı Siyahîlere İstiklal Marşımızı ezberletip söyletmiş ve bazı temiz, saf insanlarımızı ağlatmışlardı ya, acaba onun gibi bir iş mi diye soruyorum.

 

Aslında, çok kısa ve özet olarak anlatmaya çalıştığım Türk-Arap ilişkilerinin tarihî boyutunu Dünyanın en önemli Tarihçilerinden, Başkurdistanın önemli Liderlerinden ve hepimizin yakından tanıdığı Zeki Velidi TOGAN, çok daha güzel özetlemiştir:

“Biz Türkler, Ebu Cehil’in gerçek adı olan Hişam’ı bile almışız, ancak, İslâm’a en büyük hizmeti yapmış olan Büyük Türk Sultan’ı ALPASLAN’ın adını 1000 yıldır BİR TEK Arap çocuğuna koyduramamışız.”  

 

 

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

86 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi