MANGAL YÜREKLİ KADIN: MÜYESSER YILDIZ

MANGAL YÜREKLİ KADIN: MÜYESSER YILDIZ

Hakan Paksoy

Türkiye, 8 Haziran sabahı, değerli gazeteci Müyesser Uğur Yıldız’ın gözaltına alınması ile güne uyandı. İlk şaşkınlıktan sonra ne olduğu anlaşılmaya çalışıldı. Epey bir zaman önce yaşanmış senaryolara benzer bir senaryo daha sahne alıyordu sanki. Çok geçmeden, yandaş basının amiral gemisinde “Teknik takip sonucu ‘Askerî casusluk(!)’ suçlaması” ortaya atıldı. 

Savcılık buna hiç açıklama yapmadı. Kendisinin Oda TV’de yazdıklarından öğrendiğimize göre, gözaltının son gününe kadar değişmeyen suçlama, dördüncü gün, “zincirleme olarak devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” olarak değişti ve tutuklandı. 

 Artık geçici ikametgâhı Sincan L Tipi cezaevinde.

Türkçemizde, mangal yürekli deyimi vardır. Yiğitliği, gözü pekliği, cesareti ve gözünü budaktan sözünü dudaktan sakınmazlığı anlatır. Aynı zamanda acıya dayanıklılığı da ifade eder. Malum, mangalda ateş yanar, közün dayanılmaz sıcağı bazen mangalı eritecek yüksekliğe erişir ya, insanın acıyla veya tehlikeyle karşılaşması da böyledir. İnsan yüreği acıya dayanıklıdır ancak bazıları daha dayanıklı çıkar. İşte onlara mangal yürekli derler. Müyesser Yıldız böyle bir kadın ama o 45 kiloluk bedendeki küçücük kalbi aslında mangal gibi. Fakat bu büyüklüğü sıradan bir mangal da ifade etmiyor doğrusu.

Müyesser Hanımı ilk ne zaman tanıdığımı hatırlamıyorum. Galiba 2004 veya 2005’di, Türk Ocakları Genel Merkezinde karşılaştık. Hemen de kaynaşıvermiştik. Aynı dilden konuşuyorduk çünkü. İlerleyen dönemde Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalar başlamış, diğer yandan PKK açılımı devam ediyordu. Olaylar karşısındaki tepkilerimiz de çok farklı değildi. O günlerin tartışmalarını hatırlayanlar bu cümlelerin ne anlama geldiğini iyi bilirler. Müyesser Yıldız yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Yaradılışındaki çalışkanlığı, adalet anlayışı, haksızlığa başkaldırması, hakikati arayan tecessüsü Türk milliyetçiliği ile birleşiyordu. Bunların yanına bir de gazetecilik mesleğinin tecrübesi eklendiğinde ortaya Küçük Dev Kadın Müyesser Yıldız çıktı.

Çıktı ve Türk Milletinin etrafında inşa edilen sırça köşke elindeki taşları atmaya başladı. Çünkü sırça köşkü yapanlar, dışarıda olup bitenleri içeridekilerin görmesini istemiyorlardı. Müyesser Yıldız’ın elindeki taşlar da hakikat terazisinde tartılmış, hak, hukuk, adalet, millet menfaatini gözetmek malzemesinden yontulmuş taşlardı… Tabiatıyla, köşkü yapanlar ve ortakları da bundan rahatsız oldular. Çünkü Türk Milleti üzerine hesapları vardı. Onun attığı taşlar da köşkün içinde oturtulanları uyarmaya başlamıştı.

Bu rahatsızlık onu Silivri zindanlarına kadar götürdü 13 ay yattı ama önce tahliye oldu, sonra da beraat etti.

Müyesser Yıldız’ı yazılarından tanımak…

Askerî casusluk da devletin (dolayısıyla Türk milletinin) güvenliğini ve siyasal yararlarını tehlikeye düşürmek Müyesser Hanım’ın yüzlerce kilometre yarıçapına girebilir mi? Bence yanına bile yaklaşabilmesi mümkün değil. Nasıl mı? Gelin Silivri cezaevindeyken basılan kitabının Önsöz’üne bakalım. Sadece, cezaevinden yazdığı Önsöz ve Son Söz bile O’nu tanımaya yetecek özellikte.

Kitabın adı “Yılan’ın” Kış Güneşi. 2011 Kasım’ında Togan Yayınları’ndan çıkmış. Kitap’ta FETÖ -o günkü adıyla Fetullah Hoca (!)-, ABD, AB, PKK, peşmerge vs var. Bunlarla ilişkiler üzerine onlarca uyarı var. Kapalı kapılar arkasında yapılan siyasetin okunması var. Ve bugüne bakıldığında ulaştığımız ara menzil açısından hepsinin de haklı çıktığı gün gibi aşikâr bir kitap karşımızda.

Biz Önsöz’e bakalım…

“Tecavüzcümle evlenmek istemiyorum!..”

Önsözün başlığı bu. Görüldüğü gibi zorbalığa, kötülüğe ve yanlışlığa isyan var. Kitapta da Türk Milletine yapılan yanlışlığa isyan ediyor…

Silivri’de alıkonulmasına sebep “terörist(!)” olması. Önsöz’de: “Beşiktaş Adliyesi’nde savcı zekeriya öz’ün huzuruna alınana kadar neyle suçlandığımı bilmiyordum. Neden PKK ve şehit haberlerini yaptığımı sordu ısrarla. Aynı soruları tutuklama kararı veren hâkim de yöneltti. … iddianame ve ek klasörler çıkınca … evet ‘suçum’ bu haberleri yapmış olmamdı!..

Bir ‘terörist’ olarak da işlediğim suçun adını ’Kara propaganda ve halkı yanlış bilgilendirme’ koymuşlardı”

Bu sefer gözaltına alındığında da ilk gelen haberler “Casusluk(!)” suçlaması için dayanağın, aldığı bilgileri yayımlamaması olduğu yazılmıştı. Ama bu büyük garabetten vazgeçtiler ve siyasal çıkarlara(!) dönüldü.

Önsöz’de büyük bir uyarısı vardı Müyesser Hanım’ın: “Sözcükler, kavramlar anlamını yitirince, insanlar sadece özgürlüklerini, haklarını değil, onurlarını da yitirir. Onurunu yitiren ise her şeyini; vatanını bile…” diyordu.

Hakikate fener tutanlar…

Onurlu bir Türk olarak elinde Fener, çağdaş bir Diyojen olarak hakikate ışık tutmaya çalıştı. 21 Ekim 2011’de yazdığı Önsöz’de “Tarih en kanlı hâliyle tekrarlanıyor… Bu süreçte payıma şimdilik Silivri düştü. 8 Ay önce özgürken yaptığım gibi, olanları görmeye, anlamaya, yorumlamaya devam ettim. … yeşil renkli parmaklıkların ardına bakmaya devam ettim.” diye yazmıştı. Silivri’den çıktı ve artık olaylara özgür gözlerle bakmaya başladı.

Bütün bunları da niçin yaptığını da “Evvela bir anne olarak oğluma, bir aydın olarak da milletime karşı duyduğum sorumluluğun gereğini yapmaya çalıştım. [Önsöz’den H.P]” diye izah ediyordu. Kitabını da “Ezelî-ebedî liderim Mustafa Kemal’le onun neslinden biricik oğlum İlim’e…” ithaf ederek açıklamıştı. Hep bu yolda devam etti.

Müyesser Yıldız yazdıkları bir bir çıkan gazeteci, uyarılarında ne kadar haklı olduğu hep anlaşılan bir Türk aydını, Türk Milletinin çıkarlarını zindanlara düşmek pahasına gözeten bir Türk milliyetçisi, hak ve adalet savaşçısıdır… Hakikatin güneşini karartmaya da hiçbir güç yetmez.

 

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

114 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi