ADALET: TANRI BUYRUĞU!..

Adalet: Tanrı buyruğu!..

Hakan Paksoy

Ordu hareket etmiştir ancak Cengiz Han çok büyük sıkıntı içindedir. İkide birde göğe bakmaktadır. Ama aradığını bir türlü bulamaz. Küçük beyaz bulut artık görünmemektedir.

Milletleri ve devletleri tarihin derinliklerinden bugüne kadar kaybolmadan yaşatan, yönetimde hukukun üstünlüğü dolayısıyla hak ve adalet olmuştur. Nizam-ül Mülk’ün Siyasetnamesindeki “Küfür ile bir devlet yıkılmaz, zulüm ile yıkılır. adil olmayan idare zulümdür.” Şeklinde de ifade edilebilecek sözü tarihin sayfalarındadır. Yüce Tanrı’nın emrettiği adaletin toplumsal hayat üzerindeki hâkimiyetini ifade eden çok önemli bir yönetim sanatı uyarısıdır.

Elbette bu sözü herkes söyleyebilir ama büyüklük uygulamadadır. Uygulama tam ve kâmil anlamıyla hayata hâkim olmalı, insanlar bu uygulamaya alkış tutmalıdır. Mahkemeye olan güven yerini kapısının önünden geçmeye korkmaya bırakmamalıdır.

Türk devlet felsefesinde “Tanrı kut verdiği için” insanların idaresi kağana verilir. Tanrı Kutunu geri alırsa artık kağanlık meşruiyetini kaybeder. Kut’un kazanılması da kaybedilmesi de adalet üzre davranmakla ilgilidir. Millet adaletle davrananın arkasında durur. Bugünkü sistem içinde buna millî irade de denmektedir.

Hukukun üstünlüğü, adaletin tesisi erdemli davranışları da öne çıkaracaktır. Yalanın cezalandırılması, kendisinin olmayana uzanan elin kırılması, haksızlığın önlenmesi toplumda huzuru getirir. Tersi ise toplumda karmaşa, huzursuzluk, birbirine güvenmeme ve nihayetinde dağılmayı kaçınılmaz yapar.

Adalet sadece mahkemede olan bir ilke değildir. Yönetimde de çok önemlidir. Ehliyet ve liyakat öne çıkmamışsa, çalışan ve hak eden değil de yöneticiye yakınlık en önemli tercih sebebi yapılmışsa, terazinin dengesi bozulmuş demektir. Artık o terazi doğru tartmaz. Ölçü bozulmuş demektir. Ölçü bozulmuşsa denge bozulur. Dengesi bozulan uçak düşer, gemi ya alabora olur ya da dengesini bulana kadar yolcu ve yük kaybeder. Otobüs yoldan çıkar.

İlahi denge insanlar için…

Rahman Suresinde Yüce Tanrı, yarattığı insana öğrettiğini söyler ve “Güneş ve Ay. Hesaba bağlıdır her birinin her şeyi (5). Ve gök. Yükseltti onu. Ve koydu şaşmaz ölçüyü, mizanı (7). Azgınlık etmeyin ölçü ve tartıda, saptırmayın mizanı (8). Ölçüyü titizlikle, adaletle koruyun ve hüsrana araç yapmayın mizanı (9).” diyerek insanları uyarır. Her şey O’nun koyduğu ölçü iledir.

Bilim ilerledikçe atmosferdeki denge anlaşılır hale gelmiştir. Ultraviyole ışınlarından koruyan, göktaşlarının geçişini engelleyen, geçmeye çalışanların sürtünme ile yanmasına sebep olan bir duvar söz konusudur. Öyle bir duvar ki görünmeyen ama varlığı ve fonksiyonları ile anlaşılan bir yapıdır. Atmosferdeki bir incelme dahi bilim insanlarını ürkütmektedir. Korunması için karbondioksit salınımı kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Yani denge korunmaya çalışılmaktadır.

Peki, bu ölçü sadece gökte mi? Sekizinci Ayette de bunun cevabı gelir. Ölçüde ve tartıda azgınlığa karşı uyarır. Burada da sadece –mesela- kumaşın uzunluğu ile elmanın ağırlığından bahsedilmemektedir. Her inanın bir biri ile ilişkisi de vardır. Ailenin yapısı, çocukların büyürken davranışlar, okurken yapılacaklar, yolda yürürken veya otobüste yahut metroda ne olduğu, işyerindeki hayat… Hasılı hayatın her anında bir ölçü içinde davranmak gerekliliği karşımıza çıkar. Olan biteni tartarak kararımızı bir ölçü içinde vermek. İşte burada da ölçü ve tartı bizi toplum içinde bir yere koyar. Ve insanlar birleşip toplumu oluştururlar. Yani denge toplumda da vardır. İnsanlar arasındaki ilişki bu dengeyi sağlar. Ölçü üzeredir. Eğer ölçüde eksiklik ya da fazlalık olursa, yani insanlar arasındaki ilişkide eksiklik ya da fazlalık olursa, artık dengesizlik var demektir.

Yüce Tanrı, hem ölçünün aşılmaması gerektiğini, bunun azgınlık olduğunu söylemekte (8. Ayet) hem de bunu yaparken adaleti emretmektedir (9. Ayet). Ve bunlar sadece Müslümanlar için değildir. Bütün dinler için geçerli hükümlerdir. Herhangi bir dine inanmayanlar için de geçerlidir. Yani insana hitap etmektedir, evrensel kurallardır.

Gök-Tengri de küstürülmemeli…

Büyük Türk romancısı Cengiz Aytmatov’un “Cengiz Han’a Küsen Bulut” romanı bunu anlatan edebi şaheserdir.

Roman dünyayı fethetmek için sefere çıkan Cengiz Han’ı anlatır. O tarihlerde sefere kadınlar da katılmaktadır Büyük cihangir sefere çıkarken çok sert bir buyruk verir. Kadınlara doğumu yasaklar. Yaratılışa aykırı bir buyruktur ama kimse bir şey diyemez. Çünkü Han’ın buyruğuna karşı gelmek ölüm demektir.

İdil Nehrine doğru yol alırken Cengiz, geçmişte meczup görünümlü bir ihtiyarın dediklerini hatırlar. “Gök-Tengri’nin bir işareti olarak, O’nun parmağı gibi üzerinde bir bulut dolaşacak, senin yeryüzündeki görevini kutsayacak. Ama bulutu yitirirsen bütün kudretini de yitireceksin…”

Ordu yürürken, Cengiz Han başının üstünde, kendisi ile birlikte hareket eden küçük beyaz bir bulutu fark edince bu olay aklına gelmiştir. Kendisi nereye gitse bulut da oradadır.

Bu düşünceler içindeyken bir doğum olduğu haberi duyulur. Kadın ortaya getirilir. Çocuğun babası sorulduğunda kadın sevdiğini açık etmez ama bir yüzbaşı olan çocuğunun babası, kendisi çıkar. Kağanın buyruğuna karşı gelmenin cezası ölümdür ve infaz derhal gerçekleşir. Ve Cengiz han orduya hemen hareket emri verir. Koca ovada iki ceset ve kucağında yeni doğmuş bebekle iyice yaşlı bir kadın kalmıştır.

Yaşlı kadın kucağında yeni doğmuş bir çocukla uçsuz bucaksız ovada yapayalnızdır. Ne yapacağını ve nereye gideceğini bilmez vaziyette yürür… Bebek açlıktan ağlamaya başlar. Kadın daha da telaşlanır. Yeni doğmuş bebeğe ne yedireceğini de bilemez. Şaşırmış bir vaziyette iken, susturmak için artık iyice ihtiyarlamış memesini çocuğun ağzına verir. Çok kısa süre sonra çocuğun sesi kesilir ve iştahla emdiğini görecektir. Hayatında anneliği tatmamış kadının sütü gelmiştir. Karnı doyan çocuk yaşlı bir kadının memesinden gelen sütle doymuş, bozkırın dayanılmaz sıcağında gökteki küçük beyaz bir bulutun gölgesinde uykuya dalmıştır.

Ordu hareket etmiştir ancak Cengiz Han çok büyük sıkıntı içindedir. İkide birde göğe bakmaktadır. Ama aradığını bir türlü bulamaz. Küçük beyaz bulut artık görünmemektedir. Cengiz Han İdil kıyısından geri dönüş emrini verir.

Türkiye’deki her kademedeki yönetici Aytmatov’un bu dev eserini başucunda bulundurmalıdır.

Tanrı buyruğu adaleti, ölçüyü ve dengeyi emretmektedir.

 

 

 

 

 

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

43 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi