Dr.Mahmut Rişvanoğlu

OKUMAK VE DÜŞÜNMEK

Dr. Mahmut RİŞVANOĞLU

Bir insanın ne aradığını bilmiyorsa, aradığını bulması mümkün değil. Gideceği yönü bilmeyen yelkenliye hiçbir rüzgarın faydası olmaz.

Öğrenmeyi ve düşünmeyi bilmek, böyle bir yeterlilik seviyesine ulaşmak ve ulaştırmak, “eğitim” kavramının özüdür, kalbidir…

Tekrarlayalım: Öğrenmeyi bilmek, düşünmeyi bilmektir. İki türlü okuma vardır:

Birincisi; öğrenmeyi ve düşünmeyi bilenlerin okuması,

İkincisi de; öğrenmeyi ve düşünmeyi henüz bilmeyenlerin okumasıdır.

Birinci gruptakiler; okuma ve öğrenme teşfikinden müstağnidir yani, özendirmeye muhtaç değillerdir. Fikri gelişme, düşünmeyi bilenlerin ana gayesidir zaten. Onlar, elbette ki düşüneceklerdir. Okumuyorlarsa, yanlış bir tanıma var demektir.

Bazıları hem kendilerini yanlış tanırlar, hem de başkaları tarafından yanlış tanınırlar.

İkinci okuma türü, yani henüz öğrenmeyi ve düşürmeyi bilmeyenlerin okuması; işte bunlar için mutlaka yardım ve rehber gerekir. Akis halde, istismar çarklarından korunma ve kurtulma imkanı bulunamaz. Medya ve ‘halk dalkavukculuğu (popülizm) yayımcılığı, bu istismardan beslenmeyi tercih ettiği için “gerçek okuyucu” nisbeti (artmak şöyle dursun) azalmaktadır.

Ama unutulan şudur; öğrenmeyi ve düşünmeyi bilmeyenlerin şuur ve sorumluluk noksanı sermaye edinenler, eninde sonunda, kendi bindikleri dalı kesmek şaşkınlığına düştüklerini anlama noktasına gelirler. Hiçbir kolaycılık tercihi, sonunda en zorun hatta imkansızın sert kayasına başını çarpmak akıbetinden kurtulamaz.

Bazı şeyler vardır ki, insan onları ancak, öğretme çabası sırasında öğrenir ve düşünme emekleri sırasında düşünür. Bu bir, “imkan ve ihtimal” zaruretidir; gelişme ile ilgili olduğu için de. ihmale ve gaflete tahammülü yoktur.

Bilgileri hamal gibi taşımak kötüdür. Ama daha da kötüsü, düşünceleri manken gibi taşımaktır. Bazı kifayetsiz öğreticiler, yazıcılar ve aydınlar hep düşünceleri manken gibi düşünmezler. “özgün ve özgür” sunuşları hiç tanımazlar. Eleştirirler ama; bu kendilerine yönetilen eleştirilerden faydalanma nasibine sahip bulunmayanların ham ve menkul eleştirileridir, yani aslen eleştiri falan değil, alelade tekerlemelerdir. Bir milim ileriye gidemez, bir gramlık bir artış gösteremez, bir zerre katkı oluşturamaz durumdadırlar.

Her yerde vardırlar ama, hiçbir yerde yokturlar. Ciddiyetle buyur edildikleri her sınav meydanından kaçarlar. Devekuşu hikayesinde olduğu gibi, “uç” denilince develiğe “yürü” denilince kuşluğa sığınırlar. Batı’nın girişinde doğuya, doğu’nun girişinde Batı’ya dönerler. Yakalanmamak için bütün kavram oyunlarını tam bir samimiyetsizlikle sergilemenin her türlü hilesini hiç çekinmeden uygularlar.

Yukarıda, öğrenmeyi ve düşünmeyi bilmeyenlerin kaba istismarından söz etmiştim. Asıl hünerli ve tehlikeli istismar ise, işte bu “düşünce mankenleri”nden kaynaklanan istismar türüdür. Yetişmiş ve yetiştirilmiş zannettiğimiz adamlar (gençler), istismarın bu türlüsüne yenik düşüyorlar ve kendi tamamlanmışlık gururları yüzünden menzil dışına savruldukları içinde onları yakalamak ve etkilemek fevkalede zorlaşıyor.

Okuyan, okuduğunu anlayan ve düşünen; düşünce üretenler her zaman kazanır.

Okumayan, okumayı bir zül sayan, akıllarını kafalarında saksı çiçeği gibi bir süs halinde taşıyanlar; her zaman sürünmeye mahkumdurlar.

Bu ülkede, kütüphaneler kapanıp dururken, birahaneler, meyhaneler, her türlü eğence yerleri açılıp durmaktadır. Cehalet diz boyu.

Dağların tepesinde kuş da bulunur yılanda; birisi uçarak çıkar, birisi de sürünerek.

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

42 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi