Adana Kültür Derneği -5-

 

 

 

Çukurova'da Yanan Bir Ateş
Adana Kültür Derneği
-5-

 

Necati ÖZKAYA

Yıllar hızla akıp gidiyor. Takvim yaprakları artık birer birer 1969 Yıllından da düşmeye başlamıştı. C.K.M.P.’nin kongresi Şubat 1969 Yılında Adana’da yapılacaktı. Bizde artık liseye başlamıştık. O günün Türkiye’sinde dünyadaki yeni akımlara uymuş, sol hareketler, öğrenci olayları ve işçi hareketleri şeklinde her geçen gün şiddetini artırarak yurt sathına yayılıyordu. Bir yandan da yalnız sola değil her türlü yabancı akımlara karşı bir ülkücü nesil yetişiyordu. Adana bu hareketin en önemli merkezlerinden biri olmuştu bu çalışmalarda en önemli merkez Türkçüler Derneği idi. Büyük kongrenin ilk günü 8 Şubatta Adana çok farklı bir şekilde uyanıyordu.  Bir taraftan mehter takımının dünün şanlı tarihini bugüne ulaştıran marşları. Bir taraftan 9 Işığı temsil eden 9 motosiklet. Bozkurt amblemli mavi gömlekli, kalpaklı, çoğu sarkık bıyıklı ülkücü gençler, kaz adımlı yürüyüşle kalabalıkların dikkatlerini çekiyor. Hep birlikte  “Tanrı Korusun Türk’ü” nidalarıyla gök kubbeyi çınlatıyorlardı…

Büyük kongre, aynı zamanda beraberinde ilk ayrılık ateşini de getiriyordu. Atsız Hoca’nın önderliğindeki Türkçü kesim ile Türkeş Bey ‘in Türk-İslam sentezini savunan siyasi kanadı, kongrede bariz bir şekilde ayrılığın fitilini ateşliyorlardı. Kongrenin ilk günü salon oldukça hareketli bir şekilde özellikle İstanbul grubunun başını çektiği, adına ”Atsızcı”lar denen gençler, partinin Türkçülük misyonundan uzaklaşmamasına, sembolün bozkurt olması için tartışmaya, hatta kavgaya varacak şekilde davranışlarda bulunuyor, diğer yandan da gençlik kolları başkanı Sadi Somuncu ve arkadaşları Genel Merkezin doğrultusunda İslamiyet fikrinin de, Türkçülük fikrinin yanında yer alması gerektiğini savunuyorlardı. Şiddetli tartışmalardan sonra, partinin amblemi ettiler. Artık Türk Milliyetçilerinin büyük bir kısmı ve ülkücü gençlik Milliyetçi Hareket üç hilal, gençlik kollarının da hilal içinde bozkurt olmasına kongre sonunda karar verildi. Kongreden kısa bir süre sonra, Atsız ve arkadaşları bir bildirge yayınlayarak MHP’den ayrılıp, siyasetten çekiliyorlardı. Bu arada Adana Türkçüler Derneği de fesh edilip, Milliyetçiler Derneği adını alıyordu. CKMP’den ve Milli Birlik Komitesinden Türkeş Beyle birlikte siyasete atılan bir grupta partinin Atatürkçülükten uzaklaştığını öne sürerek partiden istifa Partisinde yollarına devam edeceklerdi.

Bizler de o büyük yürüyüşe katılıp, tarihin akışını değiştiren, canları bedelince komünizme ve onların yerli işbirlikçilerine dur diyenlerden ve bugüne kadar süren bir hareketin canlı tanıklarıyız.  Yani tarihi okuyarak değil, bizzat yaşayarak yazanlardanız.  O günler sokaklar yeni efendileriyle tanışıyorlardı. Komandolar. Ertesi gün okula gittiğimizde tarih öğretmenim Emel Hanım,  bana dönerek ”Dün senide yürüyüşte gördüm komando” diyen sesi hala kulaklarımda…45 Yıldır hiç kesintisiz aynı yolun yolcuları olmak hiç de kolay değil. O yıllar rahmetli Yavuz’un Kazım’a yapmış olduğu şakalar. Kemal’in Mustafa’nın… Kulaklarımızın pasını silen şarkıları… Ve kendimizi yarınlara hazırlamak için sürekli okuduğumuz kitaplar, dergiler ve Atsız ’ın şiirleri ve romanları.

Klasik tabirle sağ ve sol olayların karşılıklı arttığı; özellikle Ankara, İstanbul gibi şehirlerde silahlı çatışmaların olduğu, ölümle biten olayların her geçen gün artığı, kardeş kavgalarının nice canlara mal olduğu yıllar… Henüz Adana ’da ölümle biten kavgalar başlamamıştı. Bir yanda ülkücü gençlerin, Genç Ülkücüler’ de buluşması, bir yanda solcu gençliğin Dev-Lis’te örgütlenmesi… Tös’e karşı Milliyetçi Öğretmenlerin teşkilatlanması. Türkiye hızla kamplaşmaya doğru yol alıyordu. Sol gruplar dış desteklerle yurdun her yerinde değişik adlarla teşkilatlanıyordu. İşçiler, köylüler solun her fraksiyonu kendine bir adla bir yer buluyordu. Bu arada hiçbir şeye karışmayan, dışarıdan gelen her fikre, her modaya açık bir çaycı grup, birde bugünün iktidarına mensup olan Milli Görüşçüler, Milli Mücadeleciler, Nurcular, Süleymancılar… Velhasıl Süleyman Demirel ve her sağ iktidarlarda olan menfaat ve İslamiyet’i siyasete alet eden gruplar. 1969 da yapılan genel seçimlerde de Adalet Partisi yine tek başına iktidar olmuştu.  Büyük ümitlerle MHP, girmiş olduğu seçimde tek milletvekili çıkarabilmişti. Oda Adana Milletvekili Alpaslan Türkeş'ti.   Bu yüzden Adana milliyetçiler için çok önemli bir merkezdir. Halende bu özelliğini devam ettiren birkaç şehrimizden biridir. Seçim bizim için hayal kırıklığı olsa da, başbuğun Adana’dan seçilmesi bizim için bir gurur kaynağı olmuştu.

İkinci kez seçilen Demirel halkın teveccühünü kazanmasına rağmen, parti içinde Demokrat Partililerin büyük bir baskısı altındaydı. O günün CHP’si de her türlü sol örgütlerin cirit attığı bir yer olmuştu. Bülent Ecevit parti içinde gittikçe güçleniyordu. Ortanın Solu düşüncesi partide ağırlık kazanıyordu. Ecevit, bütün il ve ilçeleri dolaşarak, üstün hitabet yeteneğiyle ileriye dönük siyasi hayatını başarılı bir şekilde tanzim ediyordu.                          

MHP’de eğitim çalışmalarını özellikle gençlere yönelik yaparken, bir yandan da siyasi çalışmalara devam ediyordu. Bizlerde artık lise döneminin delişmenliği çağında,  hayatın akışı içinde yaşamaya, hayatı öğrenmeye devam ediyorduk. Ayrılmaz bir beşliydik biz. Ben, Yavuz, Kemal, Kazım ve Mustafa… Neredeyse bütün zamanımız birlikte geçiyordu. Yavuz’la ilkokuldan başlayan sınıf birlikteliğimiz lise son sınıfa kadar devam etti. Kemalettin ile ortaokulda aynı sınıflarda okuduk. Kazım ile de lisede birlikte okuduk. Mustafa ile ise hiç aynı sınıflarda okumadık. Lise birinci sınıfta kiracı olarak taşındığımız rahmetli Bedia Teyzemizin oğlu idi. Yani bir nevi ev sahibimiz. Ölümsüz dostluğumuz böyle başladı birbirimizle… Can kardeşim, öz kardeşim sevgili Yavuz aramızdan ayrılana kadar sürekli birlikteydik. Aramıza ben ve Kazım’ın askerliği,  bir dönem girmişti.

O yıllar yani yetmişli yıllar Türk Sanat Müziğinin, yeni Türkiye’yi saran ve sarsan arabeskin ve hafif Türk Müziğinin yıllarıydı. Kemal’in kadife sesiyle söylediği Türk Sanat Müziğine, Yavuz tok sesiyle katılışı, Mustafa’nın Orhan Gencebay’dan döktürdüğü parçalar hala kulaklarımda… Hele Mustafa’nın birde Emel Sayın’lı yılları vardı… Şimdi yalnızca hafızalarımızı süslüyor…

Mustafa lisede bizden bir sınıf ilerideydi, o yıl mezun olacaktı. Deli fişek Kemal okuduğu Karşıyaka Lisesinde rahat durmuyor, karıştığı olaylardan dolayı il dışına sürgün oluyordu. Önce Kilis Lisesine, sonrada Tarsus Lisesinde öğrenimine devam etti. Ben, Yavuz ve Kazım’da Adana Erkek Lisesinde aynı sınıfta okumaya devam ediyorduk.  Henüz okullarda ülkücü ve solcu ayrımı doğru dürüst yok gibiydi… O yıllarda Hababam Sınıfı bütün öğrencilerin en büyük zevki ve favori filmi olmuştu. ”İnek Şaban” lı Kemal Sunal’ın yılları başlamıştı. Ve “Mahmut  Hoca” karakteri ile yılların deneyimli aktörü Münir Özkul çok seviliyordu..

Adana’nın  yüksek öğrenime geç başlamasından  dolayı  gençlik çatışmaları, yoğun  boyutlu olmayıp, münferit kalıyordu. Henüz Adana, boykotla işgalle tanışmamıştı. Oysa İstanbul, Ankara, İzmir hatta Erzurum da bile çatışmalar, boykotlar ve işgaller vardı. O günlerde gençlik arasında Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ ın adı öne çıkıyordu. Orta Doğu Üniversitesi solun kurtarılmış yeri idi.  Erzurum Atatürk Üniversitesi de ülkücülerin…

Bir müddet sonra öğrenci olaylarına,  işçiler de grevlerle, işleri bırakmayla destek olmaya başladılar.  Hele 1970 yılında, tarihe 15-16 Haziran Olayları adı ile mührünü vuran işçi olayları, kanlı bir şekilde bastırıldı. İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edildi.  Sendikalar kanununun değiştirilmesi ile başlayan eylemler, bir işçi sınıfı yaratılmak maksadını taşıyordu.

İktidarın kendi içindeki sıkıntıları gittikçe belirginleşiyordu. Bütçeye ret oyu Veren Adalet Partili Milletvekilleri, daha sonra istifa ederek Ferruh Bozbeyli’nin Genel Başkanlığında Demokratik Partiyi kurdular…

Mustafa, üniversite sınavında başarılı olamamıştı. Kemal’de Kilis ’den Tarsus’a gelmişti. Biz üçümüz ise erkek lisesine devam ediyor, sık olmasa da Milliyetçiler Derneğine gidiyorduk. Tabi ki İsmet Ustanın dergâhına da devam ediyorduk.

Ankara ve İstanbul’ da ki öğrenci olayları karşılıklı olarak silahlı çatışmalara dönmüş, ölümlü olaylar artmaya başlamıştı.

Necmettin Erbakan, Nizam Partisini, Ferruh Bozbeyli Demokratik Partiyi kurmuşlardı. Hükümetin istikrarsızlığı, devam eden siyasi ve anarşik olaylar.  Bizimde lise son sınıfa devam ettiğimiz yıllar. Aklımızda artık okulu bitirince hangi ile hangi üniversiteye gideceğimiz var. Süleyman Demirel’in başbakanlığının en zor yılı. Okullarda işgaller birbirini izliyor, fabrikalar grevlerle açılmıyor. Banka soygunları artık rutin hale geliyor. Gençler Filistin’de gerilla eğitimi aldıktan sonra yurda giriş yapıyor. Magazin haberleri yerine gazeteler bu olaylara rağbet ediyorlar. 1970 yılını geride bıraktık.

1971 yılının 12 Martında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu tarafından hazırlanan muhtıra Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a sunuldu. TRT radyolarından yayınlanandı. Ve Süleyman Demirel kabinesi istifa etmek zorunda bırakıldı.

 

 

You have no rights to post comments

An itibariyle ziyaretci sayısı:

214 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi