TARİHİ İYİ BİLMEK İYİ OKUMAK VE DERS ALMAK-18
- Yayınlanma: Pazar, 28 Mart 2021 17:24
- Kategori: MİKRA ASİATİK KATASTROPHE
- Gösterim: 1198
Tarihi İyi Bilmek İyi Okumak ve Ders Almak-18
XX. y. yıl’a girildiğinde, bu yüz yıl bir tarihçimizin değerlendirmesi ve gözüyle, nasıl Osmanlı Devleti için ”uzun bir yüzyılın sonu “ olan asrın bitişi ve son çözümün başlangıcı ise ( ORTAYLI ),yine bu yüz yıl en azından Avrupa’ da; büyük devletlerarasında “ kozların paylaşılacağı” zaman dilimi olarak kabul olarak edilir.
ULUS DEVLET olma aşamasına hayli geç tarihte elde eden veya o konuma gelen Almanya, kısa zamanda diğer Avrupa devletleri ile arasındaki ekonomik teknolojik, farkı çok kısa bir zaman içinde kapatmış, onlara yetişmeyi bırakın birçok stratejik sektörlerde, önlerine bile geçecekti.( KİMYA – TEMEL BİLİMLER – MÜHENDİSLİK )
Londra her zaman ki, Avrupa günlük siyasetinden, çekişmelerinden uzakta durup, DENGELECİYİ, “ BÜYÜK ABİ “ konumunu koruma politikasını öncelemeye devam etmekteydi. Dünyanın muhtelif yörelerinde statükoyu bozmak bir adım öne geçmek arzu / niyetinde olan diğer devletleri geri adım atmaya veya kendinin koyduğu / belirlediği kadarıyla yetinmelerini sağlama, DOWNİNG SREET NU 1O ‘ nun asırlardır ciddiyetle uyguladığı /savunduğu dış politika ilkesi değil miydi?
Bu dengeli, uzlaşma esaslı politik tercih ve öncelikleri için en büyük riziko, “uzak yeğenlerden” gelmekteydi. Özellikle II. WİLHELM’ in Berlin’ de, giderek etkisinin artması, onun kişisel, şuuraltı, İngiliz korku / nefreti gibi; akıl dışı (IRRASYONEL ) duyguları da, işin içine katılınca, yanında ekibinde bu konuda daha soğukkanlı düşünmesine / değerlendirmesine / davranmasına yardımcı olacak deneyimli uzman kişilerin olmaması, kısaca SÜPER EGOSU ‘ne “kurban gitmesine “ neden olacaktı.
Önemli ve değerli devlet adamlarının en karakteristik özellikleri veya üstün yanları; DERİN TARİH BİLGİ –ŞUURU ve yanlarında her zaman danışabileceği deneyimli, yetişmiş, geçmişi bildiği kadar geleceği de hesaplayabilen, bir kadronun her zaman çok yakınında bulunması, yeri ve zamanı geldiğinde, onların düşünce, bilgilerinden ve deneyimlerinden yararlanma, en azından dinleme, özelliğine sahip olmasıdır. Bu türü özellikleri / erdemleri olamayan siyasal kadrolar yalnız kendilerinin değil aynı zamanda başında oldukları halkın / ulusunda, kaderinde, geleceğinde çok olumsuz rol oynamışlardır.
İngiltere, asker, politik ve diplomatik çekirdek kadrosu, bu giderek SÜPER EGOSUNUN kurbanı olacak “ uzak yeğenlerin “ eninde sonunda, bir felakete neden olacaklarını bildikleri ve tahmin ettikleri için; dış ilişkilerini yeniden gözden geçirme, eldeki mevcut kuvvetlerinin, dağılımını, konuşlanmasını yeniden, gözden geçirip, uygulamaya koydular.
1884 de BERLİN KONFERANSI ( 78 le karıştırmayın o KONGRE ‘ dir ) Avrupalı EMPERYALİST / SÖMÜRGECİ güçler arasında, Afrika nın bölüşülmesi konusunda bir sorun çıkmış, adına siyasal tarihte FAŞODA KRİZİ denecek olan sorun yaşanmıştı. Bu bir anlamda BERLİN - PARİS arasındaki ilk ciddi sorundu. Daha ileriki bir tarihte TANCA’ da PANTER olayı da yaşanınca, PARİS için; Çok açık tipik bir “YAKIN TEHLİKE” durumu demekti. Onun için, QUOİ D’ORSAY, tek başına asla BERLİN ‘i dengeleyemez onu bloke edemezdi. Paris önceliğini ister istemez LONDRA ve MOSKOVA’ya vermek zorunda idi. Gerçekte Moskova ile bir sorunu yoktu (PETROGRAD ).Rusya ekonomik kalkınma için, Fransız SERMAYE ve TEKNOLOJİSİNE adeta kopmaz bağlarla bağlıydı. Paris için Londra’da çok önemliydi, DOWNİNG SREET NU 10 u yanında görmek için, ister istemez NİL NEHRİNİN doğum noktasında, LONDRA ile yaşanan krize son vermeliydi. Bu konuyu dana önce anlattığımız için tekrardan kaçınıyoruz. Taraflar arasında, açıkça Almanya’nın hedefe konduğu / alındığı bir anlaşma 1911 de imza altına alındı. ( SAMİMİ ANLAŞMA –ENTENDE CORDİALE)
Belki de gerek dünyanın gerekse insanlığın üzerinde en derin, kalıcı ve köklü değişim: XIX. yüzyılın son çeyreği ile XX. y. yılın ilk çeyreği arasındaki 20-30 yılık zaman içinde ki, MÜHENDİSLİK alanında; makine – metalürji –kimya gibi temel mühendislik alanında yaşanılan / ulaşılan, buluşlar, icatlar ve hem teorik hem de pratik yenilikler, bütün insanlığı, halkları ve ulusları daha ileriye – yükseğe daha da hızlı bir şekilde, dalmasına, uçmasına neden olacaktı.
Bütün bu anlattıklarımızın veya anlatmaya çalıştığımız, gözle görülebilen, elle tutulabilen sonuçları, bir de o yıllar içerisinde bir de düşünebilirseniz, büyük bir ihtimalle JULES VERNE’ yi daha iyi anlayabiliriz. Bu bağlamda; karşımıza çıkacak en büyük sorunsal, bu teknik ilerlemeler ve araçlar için ENERJİ türü ve kaynağı değil midir?
İnsanlar, toplumlar ve uygarlık açısından artık KÖMÜR / BUHAR kardeşliği yeterli olmamaktaydı, bu konu çözümlenirse, insanların ve toplumların her zaman aradıkları o meşhur Amerikalı iktisatçının, İKTİSAT LİTERATÜRÜNE kazandırdığı TAKE OF WALFE ‘ si olacaktı.( Gelişme –Kalkınma İktisatı. D.ROSTOW )
XX. y. yılın hemen başlarından itibaren, dünya ve insanlık, iki kutuba ve güç merkezlerinin y a etraflarında ya da çekim alanları içinde kendilerine / haklarına yer almaya veya en azından bu güçlerln PASSİONER etki alanında yer almak zorundaydılar.
Nasıl tarih ilminin, politik, ekonomik ve toplumsal yan / yönleri varsa veya bu yan disiplinlerden yeteri kadar yararlanması şartsa en az bunlar kadar geçerli olmak üzere; JEOPOLİTİK ve JEOSTRATEJİK gerçeklikleri de asla ıskalayamaz veya göz ardı edemez.
İsterseniz şimdi, asıl / ana konumuzu bu yukarda özet olarak sunmaya çalıştığımız, değerlendirme açısından kısaca bir gözden geçirelim.
Kim ne derse desin “ eski ( kadim) dünya yani AVRUPA; özellikle 1911 den ani PARİS – LONDRA arsında gittikçe büyüyen be tehdit merkezi olmaya başlayan BERLİN ‘e karşı imza altına aldıkları SAMİMİ ANLAŞMA ile karşılıklı iki güç merkezi olarak bölünmeye başlanmıştı. Zaten 1907 de REVAL, İSTANBUL, Rus Çarı II. NİKOLA’ nın değerlendirmesine göre, CAN vermekte olan, büyük güçlerin kollarındaki “ HASTA ADAM “ değil miydi?
Almanya; II. WİLHELM ‘ le birlikte; saldırgan, statükodan memnun değil, artan ekonomik gücüne uygun, PAZAR-SERMAYE - HAM MADDE ve EMEK ayrıca artan NUFUSUNU DA GÖÇÜRECEĞİ, İSKÂN EDECEĞİ, VATAN YAPACAĞI SEYREK NÜFUSLU COĞRAFYA PEŞİNDEYDİ.
O günlere kadar dünyanın bu tür özellik taşıyan bütün kara parçaları uzun zamandır İNGİLİZ, FRANSIZ devletlerinin ya işgali ya da kontrolü altındaydı.
BERLİN dünya’ ya böyle bakınca kendine en uygun hayat ve av sahası olarak (LEBENSRAUM ) Osmanlı devletinin, fizik şartları nüfus özellikleri en uygun olan MEZAPOTOMYA, özellikle seçti. Seçimin de, bu coğrafyanın neredeyse HİNDİSTAN ‘a “bir taş atımı uzakta” olması bir diğer neden ise İngilizler İran ‘da, artık geleceğin ZENGİNLİK VE GÜÇ KAYNAĞI OLACAK OLAN PETROLU BULMUŞ OLMALARIYDI.
O yıllarda veya başka bir deyişle, dünya üzerindeki politik / asker yapılanma, ülkelerin / devletlerin konumlanması, tüm dünyanın gerek karalarında gerekse denizlerinde yeni bir JEOPOLİTİK – JEOSTRATEJİK neredeyse ikiye doğru bir ayrışma demekti.
Bu yapılanmaya kâğıt üzerinde bakıldığında KARASAL olarak CERMEN BLOKU daha güçlü gibiydi. BERLİN – VİYANA ve o anlarda ROMA, karşıda ise LONDRA – PARİS. Bu güç karada Alman blokunun karşısında hafif kalıyorsa da İngilizlerin DONANMA – TİCARET FİLOLARI ve DENİZ AŞIRI gücü, karalardaki zayıflığını giderecekti.
Uluslararası böylesi bir yapılanmanın özünde elbette tarafların stratejik / taktiksel çıkar ve ilgi alanları, jeopolitik çıkar hesap ve öngörüleri dikkat çekerse de, asıl amaç ve hesaplar: EKONOMİK – MALİ kaygılar ve endişeler üzerineydi.
Belli aşamalardan geçerek SANAYİLEŞEN KAPİTALİST ÜLKELER, için bundan sonra yapılacak tek iş veya hedef;
• YENİ PAZARLAR
• ZENGİN UCUZ H.MADDE
• UCUZ HATTA ÜCRETSİZ EMEK
Bu arada özellikle Almanlar için bir başka niyet sık sık üstünde durduğumuz, hatta zaman zaman altını çizdiğimiz, artan gittikçe gençleşen ALMAN NÜFUS için yerleşim alanları.
Böyle bir neden / amaç eğer temel kıstas olarak ele alınıp, politika ve ekonominin öncülleri olursa. BERLİN, açısından temel hedef veya amaç bir den çok bacaklıydı. Berlin’in gözü, ister istemez, bir savaş durumunda, İngilizlerin bir yüz yıl önce Napolyon ‘ a karşı uyguladıkları bir ABLUKA ve AMBARGON’ un yıkıcı sonucun tahmin ettikleri için, öncelik ve stratejilerini; İngiliz askeri gücünü denizlerde yok edemeseler de dengelemek zorundaydılar, kara da ise ortak bir FRANSIZ – RUS saldırısını boşa çıkarmaktı.
1880 ler le birlikte başlayan BERLİN – İSTANBUL ilişkileri iki taraf içinde son derece yararlı gelişmelere sahne oluyordu. Berlin etrafını saran Müttefik kuşağını hem karalardan hem de denizlerden yıkmak zorundayken, Osmanlı devlet adamları da, ilk tercihleri olan LONDRA –PARİS ve MOSKOVA ‘ dan, gelecekle ilgili önemli devlet adamları yollayarak temas etmişse de, hiç birinden olumlu cevap aramayınca, rotasını Almanya’ ya çevirmek zorunda kalacaktı. Zaten savaş öncesi, batılı güçler arasında yapılan bütün görüşmelerde, OSMANLI DEVLETİ “ MASAYA “ yatırılmış, savaş sonrası, topraklarının aralarında nasıl paylaşılacağı karara bağlanmıştı.
Alman askeri ve ekonomik yardım ve yatırımlarının, Osmanlı ülkesine akması ki bunların en başında BERLİN – BAĞDAT DEMİRYOLLARI denen kısaca 5 B denilen ulaşım kuşağı. Berlin’den çıkan tren’in BAĞDAT’ a varması, Anadolu için gerçekten “ devrim “ denecek kadar önemli bir girişimdi.
Osmanlı asker ve sivil devlet adamları 1908 MEŞRUTİYET,1912 BALKAN YENİLGİSİNDEN sonra, neredeyse tüm askeri donanımı, teşkilatı, eğitimi, PRUSYA SİSTEMİ içine girmişti.
LONDRA ve BERLİN; bir değerlendirme ve bakışa göre, oto yol üzerinde karşılıklı aynı yol üzerinde hareket eden iki dev araçtı, bu devletlerin bir amacı da, kaçınılma z olan bu çatışmada yanlarında, arkaların da mümkün olduğu kadar fazla devleti de sipere sokmak, ateş hattına sürebilmekti. Bu açıdan Avrupa coğrafyasına bakıldığında MERKEZ DEVLETLER denilen, BERLİN – VİYANA nın, ROMA dışında yanına çekebileceği fazla devlet yoktu. Roma da son derece ayarsızı / kararsız durumdaydı kim ne verecek vaat edecek konumda beklemedeydi.
Ortada olan devletlerden biri de OSMANLI DEVLETİ idi,. İstanbul 1877-78 de Ruslarla giriştiği savaşta gere k Anadolu’da gerekse Rumeli de ağır kayıplara uğramış,1911 de LİBYA‘yı İTALYAN’ lara bırakmak zorunda kalmış, BALKAN SAVAŞIN’da da, İmparatorluğun neredeyse, bütün Avrupa’da ki topraklarını kaybetmiş ancak EDİRNE’yi ancak Bulgar İşgalinden kurtarabilmiş.
Daha önce de dediğimiz gibi Avrupa üzerinde savaş bulutları toplanmaya, politik / diplomatik / askeri bütün çevrelerde konuşulan tek konu SAVAŞ, olunca; Osmanlı devlet ricali derhal Avrupa başkentlerinde “ dirsek teması “ amaçlı “ nabız yoklamış” ama her seferinde de olumsuz, oyalayıcı cevaplar alması, İstanbul’da ki korku, endişe havasının daha da artması ile sonuçlanacaktı.
Bütün bunlar yaşanırken, Balkan harbinde denizde HAMİDİYE dışında savaş gemisi bulunduramayan, Osmanlı Devleti, halkının çaba ve arzusu üzerine kurulan DONANMA CEMİYETİ, halkında katkıları ile toplanan paraları İngilizlere vererek 2 savaş gemisi sipariş vermişti.
Dünya’da savaş bulutlarının artık resmen toplandığını tarafların bir “ kıvılcım “ beklediği bir anda, biten gemileri teslim almak üzere gelen Osmanlı bahriyelilerinin tersanede olduğu bir anda İngilizler GEMİLERE “ EL KOYMA “ kararı aldılar. Hatta bu sırada taraflar arasında yaşanan çatışmada TÜRK askerlerinden canlarını kaybedenler bile olmuştu.
Bütün bu yaşananlar İSTANBUL ‘ da duyulunca, halkta ki tepki, şaşkınlıktan öfke ve kin hatta intikam almaya doğru evrilecekti.
XIX. yüz yılın son on yılında büyük bir coşku tarafların istek ve arzuları ile başlayan,20 yıl oyunca da taraflar arasında hiç sorun olmayan / yaşanmayan; TÜRK – ALMAN ilişkileri bütün boyutları ile son derece verimli, hiç pürüzsüz yürüyordu. Yüzlerce TÜRK asker ve sivil Almanya’ da eğitim, uzmanlık ve staj görmüşler görmeye de devam eden bir süreç yaşanıyordu.
Osmanlı Ordusunda veya diğer ilgili birimlerde yüzlerce Salman uzman görev yapmaktaydı. Bunun dışında ORDU tamamen Alman standart ve görüşlerine paralel donatılmakta, eğitilmekte, teknik ve ateş gücü reforme edilmekteydi. Mesela BOĞAZ SAVUNMASI, Alman Top ve İstihkâmcılığına göre yeni baştan oluşturulacaktı.
Daha öncede dediğim gibi 5 B olarak kodlanan BERLİN – BAĞDAT DEMİRYOLLARI, Osmanlı Devleti açısından aynı TELGRAFIN yarattığı etkiyi yaratacak. İstanbul Telgraflarla nasıl ülkenin dört bir tarafında olan biteni öğrenmişse de, bu sefer de. İSTANBUL, ülkenin en uzak köşelerine fiziken / askeri açıdan da ulaşabilecek duruma gelmişti.
DEVAM EDECEK