OSMANLI DEVLETİNİ PARÇALAMA POLİTİKALARI

Geçen haftadan devam  - 2 -

OSMANLI DEVLETİNİ PARÇALAMA POLİTİKALARI

DR. Mahmut RİŞVANOĞLU

Bu projenin uygulama safhasına geçirilmesi için batılı emperyalist ülkeler, dini, kültürel ve maddi yönden Ermenilerle daha yakın bir ilişki kurdular. Bu hem kendi kamuoyu ve Hıristiyan kamuoyu önünde güçlü ve tesirli propaganda silahını elde etmiş olacaklardı ve hem de böylece Hıristiyan Ermenileri Osmanlı zulmünden kurtarmak ve bağımsızlığına kavuşmasına yardım etmelerine vesile olacaktı.Bu devletlerin tutumu, haliyle bu hususta çalışmaları hızlandırmış olan Taşnak ve Hınçak gibi terörist Ermeni ve diğer Ermeni örgütleri için bir sevinç vesilesi olmuştur.

Sanki 'Kürtçe ve Zazaca' konuşan insanlarımız, Hıristiyan dininden ve sanki Fransız, Alman gibi aynı soydanmış gibi; Kürtçülük/bölücülük fitnesini de bu şekilde Ermenistan bağımsızlığı gibi ortaya atan ayrı emperyalist Hıristiyan-Yahudi cephesidir.

Nitekim batılı yazar "WANDAL" diyor ki:

"1800'li tarihlerde, yanında Osmanlı Türk Devletini taksim için plan taşımıyan politikacı yok gibi idi. Her Avrupalı politikacı bir fırsattan istifade eder veya fırsatını bulursa hemen bu planlamdan birini hep yanında bulundururlardı kullanmak için.

Kapitülasyonlar yüzünden hareket sahası tamamen daralmış ve ne içerde ne dışarda "milli politika" yürütme gücü kalmamış Osmanlı Devleti, Tanzimat Fermanı (1839) ve 'Islahat Fermanları(1856)' ile Avrupa devletlerinin tamamen "gözetim ve denetimi" altına gimişti.

İstanbul'da uzun yıllar yaşayan İngiliz büyük elçisi 'Lord Stanford CANNIG', Osmanlı Devleti'nin o zaman ki Dışişleri Nazm(Bakanı) Mustafa Reşit Paşa'nın, Tanzimat ferman ile 'önce çatal-bıçak' kullanımıyla başlayan büyük reform ile Batı-Hıristiyan Avrupa hayranlığının zirveye çıkartılığını ve kendilerinin 'onaylamadığı' bir idari işlerinin asla fiiliyata geçirilemeyeceğini, kendi ağzından bir görelim;

"Canning'in yardımıyla kabul edilmiş yasaları uygulamayan paşalar, tepetaklak olurlardı."

"İngiltere'nin Bab-ı Ali'deki(0smanh Hükümeti) nüfuzları şöyle anlatıyordu":

"-Büyükelçinin kendilerini ziyaret edeceğini öğrenen Nazırlar(Bakanlar), girecek delik arıyorlardı. Mustafa Reşit Paşa hariç büyükelçinin karşısında yılgınlığa kapılmayan kimse yoktu. İngiltere'nin dışındaki diğer devletlerin büyükelçileriyle görüşme yapıldığı zaman oyalama, kaytarma çareleri pekala yürüyordu ama Lord St. Canning Bab-ı Ali'ye geldiğinde, memurları bir korkudur alıyordu. Vezir-i Azam(Başbakan) bile acele toparlanıp, arzuları öğrenmek üzere telaş ve tereddütle bu azılı İngiliz'in yanına koşuyordu"(Lord St, Canning'in "Türkiye Hatıraları",sf: 102-99/100-196)

Lord Canning 1853'te karısına yazdığı bir mektupta ise:

"-Osmanlı Hükümeti apansız değişiverdi. M. Reşit Paşa, sadrazamlıktan azledildi. O saat padişaha (Abdülmecit'e) çıktım, yeniden Reşit'i vazifeleri başına getirdiler."

Aynı kitapta Hariciye(Dışişleri) Nazırı Reşit Paşa'nın-gözlerinden yaşlar akarak İngiliz Büyük Elçisi Lord Canning'in elini öptüğü de yazılmaktadır.

Başbakanları, Batılı düveli muazzam'ın tayin ettiği, nüfuzu kalmamış bir padişah; işte Osmanlı bu şekilde bir nevi sömürge devleti haline gelmiş; getirilmişti.

O tarihlerde Osmanlı Devletini parçalamanın ve mirasını bölüşmenin tehlikesiz yolları 'reform'lar idi. Avrupalı devleti olarak Osmanlı'nın sayılabilmesi için onlam istek ve arzulama göre biçimlenmiş reformlam kabul edilmesi ve hemen uygulanması gerekmekteydi..

Avrupalı devletlerin 'gözetim ve denetim' altına tuttuğu Osmanlı Devleti'ne "dayatmalar" ile yaptıracakları sözde 'demokratik reformlar' ile varılacak hedef; "dini, . mezhebi ve etnik" gruplara biraz daha fala siyasi ve idari imtiyazlar sağlayarak, ileride "önce özerkliklerini" daha sonra da "bağımsızlıkları" gerçekleştirmek ve nihayet Osmanlı Devletinin dahilinde mevcut Türk hakimiyeti yerine; dini, mezhebi ve etnik unsurların hakimiyetlerini/bağımsızlıkları kurmaktı.

Gerçekten de asırlardan beri "Şark politikaları "nın ana hedefi olarak; 'cephe ülkesi' olarak gördükleri Osmanlı Türk Devletinin kurucuları Müslüman Türkleri 'önce Balkanlardan daha sonra da Anadolu'dan; bir kısmını imha ederek sağ kalanları ise geldikleri yere yani Orta Asya'ya sümek. Bu projelerini gerçekleştirmek için Osmanlı Ülkesi'nde uygulatacakları ve "en ileri(!), en modern, en çağdaş" diye-bugün olduğu gibi-bize allayıp pullayıp telkin ettikleri bu demokratik (!) reformları kabul etmekti. Devlet, kozmopolit bürokratlar ve Avrupa'yı kusursuz ve ideal bir model olarak gören "alafranga aydınlar "ın hakimiyeti altında olduğu için; bu reformları uygularsak bizde 'düvele muazzama' oluruz, bizi de 'Avrupalı' olarak kabul ederler diye bu reformları uygulanması hususunda bütün gayretleriyle emperyalist Avrupa'nın bizden istediği 'idari ve siyasi reformların altında yatan gerçeği gören gerçek aydınların ikazları ise, sahraya düşen bir yağmur tanesi kadar ancak etkili olabilmiştir.

1838'de 'liberal ekonomi sistemi', liberal hukuk sistemi(1856'da) ile birlikte bir nevi liberal politik sistemi hedef alan 'bu demokratik(l) reformları' imparatorluğun önemli bir kesiminde tatbik ettiler.

Uygulama sahasına konulan bu 'iktisadi, idari, siyasi ve hukuki' reformlar ile o zamanın şartlama, gayr-i Müslimler ve diğer etnik gruplar, topluluklar, oldukça önemli

9

'siyasi, idari, hukuki ve iktisadi' imtiyazlar elde ettiler. Buna karşılık Müslüman Türk Milleti'ne yeni, herhangi bir hak veya yeni bir imtiyaz verilmediği gibi Hıristiyanlara göre sahip oldukları kendi haklarım da kısmen kaybettiler veya bu hakları onlarla paylaşmak zorunda bırakıldılar(artık gâvura gâvur demeyeceksiniz! gibi).

0 tarihlerde Namık Kemal, 'Tercüman-ı Ahval' gazetesinde yazdığı bir makalede; ticaret-i hürriyet(serbest ticaret)in Avrupa'da ekonomik gelişmelere büyük katkıda bulunduğunu ama bizim için ise 'mazanat '(bela) olduğunıı, elimizdeki ve bize yeten birçok tezgâhlarımızın yok olduğunu belirtirken, gerçekten Osmanlı Devleti'nin elinde kalmış olan az miktardaki sanayisi de öldü. Osmanlı ekonomik bakımından da çökerek "Avrupa'ya el açar" duruma düşürüldü.

Bu sözde demokratik reformlar sayesinde eğitim sahasmda da önemli imtiyazlar elde eden Batılı güçler, ABD, Fransa, İngiltere ve İtalyanlar ülkenin her tarafına kolejler ve bir nevi 'ajan okulları' olan misyonerlik merkezleri açtılar.

Bütün Rum, Ermeni, Arap ve Balkan komiteciler hep bu mekteplerde yetiştirildi. "Ermenistan bağımsızhğı" büyük Ermenistan ideali, "Helenizm", "Siyonizm" ve "ayrılıkçı/Kürtçülük" gibi fitne fikirler buralarda gençlerin beyinlerine işlendi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kurulan-özellikle ABD Protestan misyonerlerinin kurduğu-kolejlerde, "Arap bağımsızlık, Büyük Ermenistan ve Kürtçülük" tohumları atıldı.

Yıllarca Balkanlarda ve Yunanistan'da Müslüman Türk katliamları yapmış olan Rum ve Bulgar komitecileri ve örgütleri, Emıenilerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bağımsız bir devlet kumaları için her türlü yardımları yapmışlardır. Nitekim bu işbirliğinin bir örneği olarak 1860 yılında Yunanlı Rum politikacısı 'Pitzipios'; Ermeni kardeşleri için Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan kurulması hususunda bir plan hazırlayıp Avrupalı efendilerine sunmuştur. Yine Yunan Rumyamdan 'Rattos' tarafından. Başşehri Van olmak üzere Doğu Anadolu'da büyük Ermenistan Devleti'nin kurulması için hazırladığı raporu Avrupalı patronlara takdim etmiştir.

Batı'da "Plevne", Doğu'da "Erzurum Savunması" ile tarihimize eski tarih ile "93" harbi olarak geçen; 1877-1878 Türk-Rus harbinde; her iki cephede tarihimize altın sayfalar olarak geçen Kahramanlıklara rağmen Osmanlı Ruslara karşı bu savaşı kaybetmiştir. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan "Ayestafenos" anlaşması ile Osmanlı'nın Avmpa'daki hâkimiyeti altındaki topraklar üzerinde bağımsız ve özerk devletler kumluyordu(Osmanlı'nın Avrupa kısmındaki Sevr anlaşması sayılır). Fakat Almanya başta olmak üzere İngiltere bu anlaşma ile kendi çıkarlarına haleldar geldiği için kabul etmeyip Berlin’de,  Almanya Başbakanı 'Otto Bismark'ın başkanlığı altında bir konferans tertiplenir. Bu konferansta bazı değişiklikler yanında, Ermeni ruhanilerin İngiltere'ye başvurması ile Doğu Anadolu'da kendilerine bağımsız bir devlet kurabilmeleri için yardım istemiş olmaları üzerine İngilizler, Osmanlı için önemli kayıpların yanında bıı Antlaşma'nın özellikle Osmanlı için en tehlikelisi olan 61. maddedeki isteklerdir; Doğu Anadolu bölgesindeki 9 vilayeti kapsayacak şekilde Ermenilerin lehine "siyasi, idari ve hukuki" bakımından bir nevi "özerklik" ihtiva eden "reformların" uygulanması karar altına alınması idi. İşin diğer önemli bir yönü; bu reformların uygulanmasında Avrupalı güçlerin "gözetim ve denetimi" altında uygulanacağıdır.

1878'deki Berlin Konferansında alınan kararlarda ayrıca; Anadolu toprakları ve Müslüman Türk milleti ve diğer Müslümanlar, ABD, İngiltere, Fransız ve İtalya gibi sömürgeci devletlerin kurdukları bir nevi "ajan" kuruluşları olan kolejler, dernekler, vakıflar, konsolosluklara ve yabancı tüccarların insafına terk ediliyordu.

II. Abdülhamit Han, Berlin Konferansı'nda alınan bu kararları Osmanlı Devleti'nin Anadolu'daki varlığıma indirilecek bir darbe olarak gördüğüne karşılık, "dini ve etnik" toplulukların siyasi ve hukuki bağımsızlıklarına zemin hazırlayan ve özellikle de 6l.maddede Doğu Anadolu Bölgesinde "Büyük Ermenistan" kuruluşuna fırsat hazırlayan hükümler sebebiyle, her ne kadar bu alınan kararlar Osmanlı temsilcisi "Karatori Paşa" tarafından imzalanmasına rağmen, Abdülhamit Han, bu kararları uygulama sahasına sokmamıştır.

61. madde ile elde edecekleri "siyasi ve idari "özerkliklerini, Abdülhamit'in diretmesi ile istediklerini elde edemeyen Ermeni komitecileri, özellikle bu maddenin konması için ağırlığı koyan İngiltere, Anadolu'nun doğu bölgesinde Ermenileri kışkırtarak yer yer isyanları çıkartır. II. Abdülhamit bunlara karşı yöre aşiretlerinden (Türkmen, Kürt ve Zaza) milis kuvvetler olarak * Alaylar/Hamidiye Alayları' kurar.

İleride Ermeni terörizmin en önemli temsilcisi olacak olan "sosyalist Hınçak 1887'de İsveç'te, 1890'da da Kafkasya'da "Taşnak sutyun (Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği)" adlı sağcı görüşte kurulur.

Kurulan bu Ermeni terör örgütünün ve komitecilerinin parolası şu idi:

"-Türkmen, Kürt, Zaza, Azeri" demeden her yerde ve her türlü şartlarda bulabildiğiniz bu Müslümanları vurun, öldürün ve intikamımızı alın!(Apo'da aynı şeyi yapıyor).

Haçlı barbarlığını hala ruhumda yaşatan Batı ve Siyonist Dünyası'nın şifa bıılmaz iki hastalığı vardır; "Türk ve İslam düşmanlığı". 1860-1890 yıllarında İngiltere Başbakanlığı

11

Yapan Yahudi asıllı " Gladson " ;  "Her Hıristiyan'ın kutsal görevi, Hilal'in yerine Hıristiyan hacının dikmesidir."

Dışta emperyalizmin bu çalışmaları yanında, emellerine engel olmaya çalışan II. Abdülhamit'i onlara göre yerinde kaldığı müddetçe hedeflerine vamanın çok zor olacağı düşüncesiyle, onu tahttan indirecek planlar yaparlar. Dışta kendileri içeride ise kendilerine hizmet edecek 'alafranga aydınlar' ve ayrılıkçı (Rum, Ermeni, Kürtçü, Arap, Arnavut gibi) unsurlar ile birlikte çalışmaya başlarlar. Bu hususta çeşitli örgütler ve komiteler kurdular.

Batı'dan Arap Dünyası'na kadar yayılan bu örgüt ve komiteleri anlatmak çok ayrı bir konu olduğundan teferruatına girmiyorum.

İlk önce II. Abdülhamit Han'a karşı bir suikast yapılması gerektiğini; 21 Temmuz 1905'de kararlaştırırlar. Belçikalı Ermeni* terörist 'Charles Edouard Joris'i kiralarlar.

Cuma selamlığı sırasında patlatılan bombanın, Abdülhamit'in arabasına birkaç dakika geç binmesinden dolayı, kendisi kurtulur, fakat etrafta 30 masum insan ölür.

Aslında bu bombalı suikast sadece padişah şahsına değil, temsil ettiği Türk Devleti'ne karşı idi. Devlete ve millete ve de hükümdara yapılan bu saldırıdan sonra şair Tevfik Fikret, bu teröriste bir şiirle methiye yazar:

"Ey şanlı avcı! Dâmını (tuzağını) bihûde (beyhuda) kurmadın, Attın fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!"

Tevfik Fikret'in 'şanlı avcı' dediği suikastı yapan Ermeni komitecisi ve Jotis efendidir, vurulacak av ise II. Abdülhamit Han ve şahsında Türk Devleti'dir. Sadece bu kadar da değil, tarihçilerimizden Ahmet Refık Bey'de "Abdülhamit ve Devr-i Saltanat" adlı eserinde (üç çiftlik) şunları yazıyordu:

"-Nihayet hakikat anlaşıldı. Osmanlı Milletini Abdülhamit'in zulmünden kurtamak için bıı "kahramanca" hadisenin Ermeni vatandaşlarımız tarafından yapıldığı anlaşıldı."

Yoruma ne gerek var;

Tarihçiye göre, Türk Devleti'ne ve hükümdarına yapılan suikast olayı 'kahramanca' bir hadise, tebrik edilen kişi de, bir Ermeni teröristidir.

Bugün de Ermeni asıllı Kürtçülerin yönettiği PKK ile siyasi kolu olan siyasi ve sivil örgütlerin asker, polis, koruyucu ve diğer masum insanları bombalarla öldürürken aynı geçmişte olduğu gibi, şimdi de bu hainlere methiyeler yazan, yere-göğe. sığdırnayan ve de devrimci kahraman olarak gösterilmektedir.

Toplumumuzda bu hainlik galiba genetik olarak nesilden nesile aktarılıyor gibi!

Zihniyet ve hainlik aynı, sadece bir zaman farkı vardır.

Bu suikast olayından sonra arzuladıkları hedef ve emellerine varamayan; ayrılıkçı, çeşitli etnik gruplar ve topluluklar ve bunların kurduğu örgütlerin liderleri; 4 Şubat 1907'de Paris'te toplanarak Abdülhamit'in mutlaka tahttan indirilmesi gerektiğini çünkü, Abdülhamit hal edilmeden onun kurduğu merkezi idarenin yerine 'âdem-i merkeziyet' (yani merkezi otoritenin yerine mahalli ve yerel otoritelerin, siyasi özerkliklerin kurulması) yapılanması mümkün olamayacağı kesin kanaate vardılar.

Bu toplantı da, başlarında İngiliz yandaşı sözde Prens denilen Sabahattin, Arap, Ermeni, Bulgar ayrılıkçı komiteciler ile Siyonist taraftarı ve Yahudi devletinin kurulması için çalışan Yahudi liderler, masonlar gibi örgüt mensupları vardı. Bu toplantı da, Türk Tarihi'nin devamlı lanet edeceği bir takım "bölücü" kararlar almışlardır..

Bu kararlardan bazı maddeleri vardı ki, Müslüman Türk Milleti'nin birliğine ve vatanın bütünlüğüne çevrilmiş bir hançer mahiyetindedir. Bu ihanet örgütlerinin toplantılarında alınan kararlardan 2. maddesine ait şu fıkralar ve neticeleri şöyledir:

Berlin Antlaşmasıyla (1878'de) ve diğer anlaşmalardan doğan "Makedonya" ile 'Doğu Anadolu'ya ait hükümlerin diğer vilayetlere de yaymak suretiyle tatbikine çalışılacaktır.

Bunun neticesi olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun her tarafında "mahalli idareler" (yerel yönetimler) ve "milli muhtariyetler(özerklikler)"(Dini ve etnik özerklikler) teşekkül edecektir.

Sultan Abdülhamit'in Makedonya ile Doğu Anadolu'da bile tatbik etmediği (Ermeniler için) 'yerel ve azınlık muhtariyetler (özerklikler)' usulünü bütün vilayetleri içine alması için 'büyük devletlerin'(yani Avrupalıların) Osmanlı Devletine müdahale etmesi temin edilecektir.

Prens Sabahattin'in başkanlığında toplanan bu şer güçlerin aldığı ihanet kararlarında , bulunan Ermeniler, Bulgarlar, Siyonist Yahudiler, ayrılıkçı Arap komitecileri ve benzer etnik diğer ayrılıkçı güçlerin temsilcileri, Doğu Anadolu'da 9 vilayetin Ermenilere verilmesi, Filistin'de Yahudi devletinin kurulabilmesi, Arap ayrılıkçıların emellerine ulaşması ve Kuzey Irak'ta II. Abdüsselam Barzani'nin Rusların himayesinde Kürdistan 'ın kurulması; bunun yanında diğer 'yerel özerkliklerin' kurulması için mutlaka II. Abdülhamit Han'ın ve merkezi idaresinin ortadan kaldırılması gerektiğini de ittifakla karar verdiler. Daha sonra da bu emellerine ulaşırlar.

1908'de (Temmuz ayında) II. Abdülhamit'in II. Meşrutiyeti ilan etmesi ve daha sonra da biri Yahudi, birisi mason, bir diğeri de dönme olan üç kişinin "seni tahtan indirdik" deyip karşısına dikilmesi; "beni tahttan indirildiğini bildirecek bir Türk bulamadılar da bu üç çıfıtı mı gönderdiler" diyen II. Abdülhamit'i tahttan indirdiler; akabinde Osmanlı Devleti-zaten zar zor ayakta duruyordu-çorap söküğü gibi parçalanmaya doğru yönelir. Balkanlarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, Arap dünyasında, Kuzey Iraktaki Baraziler ile yer yer isyanlar ve bölünme hareketleri başlar.

Rusya ve İngiltere Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya bakışları, sadece Ermeni ve Kürtçülük açısından değil daha çok stratejik açıdan çok önemli bir coğrafi yapısı vardır. Ruslara buraya sahip olunca Basra'ya kadar gideceklerini sayıklamakta, İngilizler ise-o zamanlar için- Hint hâkimiyetinin anahtarı durumundadır. O halde bu bölgede Ermenistan kurulması demek, Türkiye'nin bağımsız bir devlet olmasına son vermekten başka bir şey değildir. Nitekim Selçuklu karşısında tutunamayıp bu bölgeyi kaybeden Bizanslılar, soluğu Marmara kıyılarında almıştır; Doğu Anadolu'ya hâkim olur.

Birinci Dünya Savaşı'nda müttefikimiz olan Almanya'nın yenilmesi ile Osmanlı Devleti de mağlup cephede bulunmasından. dolayı yenik kabul edilmiştir. Daha sonra ABD'nin o zamanki başkanı Wilson'un genel barış prensipleri esasları içinde 'İhtilaf Devletlerine'(galip tarafına) barış teklifinde bulunuldu. 30 Ekim 1918'de "Mondros Mütarekesi" yapıldı. Bu mütareke(aslında bir ateşkes anlamında olmasına rağmen) de alınan kararlar bir nevi Anadolu'nun parçalanmasını öngörüyordu. Savaş sırasında Batılı Hıristiyan ve Siyonizm emperyalizmin ile işbirliği yapan "ayrılıkçılar" her cephede ordumuzu arkadan hançerlemişlerdir.

Osmanlı Devleti'nin yıkılması, Anadolu'nun emperyalistler tarafından işgali le birlikte, "Wilson Prensipleri" adı altında ülkemizin parçalara bölünmesi; Doğu Anadolu'da büyük bir Ermenistan kurulması; güneydoğu ve Kuzey Irak'ta İngilizler 'in mandası altında bir Kürt özerkliğin kurulması planlanmıştı. Bu planlar ve bu hususta alınan kararlardan dolayı Anadolu'da çeşitli kendilerine azınlık olarak gören -gayr-i Müslimler hariç-Müslüman olmalarına rağmen etnik inançları ağır basan ve de kendilerine Avrupalı' Ari ırktan' olduğunu iddia eden birçok Ari ırkçı Kürtçü teorisyenlerin kurduğu örgütler bu parçalanmayı fırsat bularak ayrı devletçikler kurma sevdasına soyundular.

Aralık 1918'de Fransa'da(Paris'te) "Taşnak/Ermeni İhtilal Örgütü'nün kontrolü altında "Ermeni Cumhuriyeti Delegasyonu Örgütü" ve diğer Ermeni örgütleri ile birleşerek "Bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti Parlamentosu" kuruldu. Aslına bir cinayet örgütü olan Taşnak ve diğer Ermeni örgütleri, 1919'da 'Versailles'de (Fransa'da) barış komisyonuna Paris ve Londra'daki görüşmelerine, Sevr Antlaşmasının hazırlık komitelerine müracaat ederek "Türkiye'nin Doğu Anadolu'sunda Ermenistan devletini kurmak için hakları olan toprakların verilmesi" hususunda talepte bulunurlar.

 

 

 

You have no rights to post comments

An itibariyle ziyaretci sayısı:

131 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi