Adana Kültür Derneği -6-

 

Çukurova'da Yanan Bir Ateş

Adana Kültür Derneği 

-6-

Necati ÖZKAYA

 

Bunalımlarla birlikte hayatta devam ediyordu. Bitirme imtihanlarımız başlıyordu. Ben ve Kazım’ın ders notlarımız iyi olmasına rağmen, Yavuz’un notlarının birçoğu zayıftı. Altı dersten bitirme sınavına girecektik. Nasıl bir çalışma ile Yavuz’un sınıfı geçmesini sağlayabilecektik. Yaptığımız plana göre, Yavuz benle Kazım’ın arasında bir yere oturacak, her ikimizde onun sorularını cevaplandıracaktık. Planımızı çok başarılı bir şekilde uygulayıp, Yavuz’un haziranda sınıfını geçmesini sağladık. Yavuz’un mezun olması herkes için büyük bir sürpriz olmuştu. Yavuz’un özelliklerinden biride çok iyi kopya hazırlayıp, çekmesiydi. Biraz kopya çekerek, birazcıkta komşu yardımı ile okulu bitirmeyi başardı.

 

Şimdi üniversite sınavına girme zamanı gelmişti. Sınava Ankara’da girecektik. Daha önce Ankara’yı hiç görmemiştik. Ben, YAVUZ, Kazım Oğuz abim ve onun birkaç arkadaşıyla birlikte, imtihandan iki gün önce Ankara’ya gittik. Bizden önce Ankara Dil-Tarih i kazanan Ahmet Yılmazer’e misafir olduk. Başkent bize çok büyük ve modern bir şehir olarak görünmüştü. Kızılay, Ulus meydanlarını gezdik. Akşam üzeride E.Şehir’den gelen Abdurrahman abim ve sınava girecek olan kızları Lütfiye ve Hüsniye ile buluştuk. Hepimizi de sınav heyecanı sarmıştı.

Sınav bittikten sonra biz Yavuz’la birlikte abimgille Eskişehir’e gittik. Yaz tatilini orada geçirdik. Orada Adana’nın milliyetçiler için ne kadar önemli olduğu kadar, solcular içinde  “faşist” bir kent ilan edildiğine tanık olduk. Yani BAŞBUĞUN Adana’dan milletvekili seçilmesinin etkisini bir kez daha gördük.

Yaz tatili bitimi Adana’ya geri döndük. Hepimizi sınav sonuçlarını beklemenin heyecanı sarmıştı. Postacının yolunu bekler olmuştuk. Beklenen postacı bir gün kapıyı çaldı. Ne yazık ki, hiç birimiz istediğimiz puanı alamamıştık. Mustafa gene kazanamamıştı. Kemal ve Yavuz’da öyle… Kazım’da Adana’da ki makine mühendisliği akşam bölümünü kazanabilmişti, oraya kaydını yaptırdı. Bana gelince anamın istediği olan  “tıp fakültesini” kazanamamıştım. Ankara Hukuk ve birçok şehir dışı okulları kazanabilecek puan almıştım. Fakat gerek ekonomik şartlardan, gerekse anamın yanımda okuyun dayatmalarından dolayı o yıl hiçbir yere kaydımı yaptırmadım.

Bir yıl dördümüz boşta, Kazım’da akşamcı olduğu için gündüzleri bize bağlı olarak hareket ediyordu.Dernekler kapalı,faaliyetler Kuruköprü’deki iki katlı ahşap parti binasında devam ediyordu.Necdet abim,o dönem gençlikten sorumlu olarak ,hem üniversite gençliğine,hamda orta ve lise gençliğine hocalık ediyordu.Ona Ayhan Aksu,Mehmet Poyraz,Sadık Ödemiş,Mustafa Yılmazer hocalar yardım ediyordu….

Boş zamanlarımızı geçirdiğimiz yer daha çok İsmet Usta’nın terzihanesiydi.Hayatla ilgili birçok konuyu orada öğrendik. İsmet Usta’nın nefis üslubuyla anlattığı İstanbul hatıralarını, altmışlı yılların ses sanatçılarının hayatlarını, bazen kendisininde sesiyle söylediği o dönemin şarkılarını, türkülerini ondan dinledik. Filmlere, kitaplara konu olan 6-7Eylül 1955 olaylarını, Ermeni ustasının yanında çalışan bir delikanlının gözü ile ilk ondan dinledik. Ogün İstanbul’da kopan olayların vahametini, insanların nasıl gözlerinin karardığını, önlerine gelen her şeyi yağmaladığını onun da “USTA”sını ve tanıdık azınlıkları nasıl koruduğunu, bir kahraman edasıyla anlatmasını dinledik. Eğer”,helal süt emmeseydim. Şimdi çok zengin biri olurdum.”demesi, hala dün gibi kulağımda… Terzihane demişken, şimdi o da rahmetli olan Süleyman Gökbük’ü de unutmamak gerekir. Süleyman usta, İsmet usta’nın ortağı idi. İlk tanıdığımda ikisi de Diyap ustanın terzi dükkânında parça başı dikiş yapıyorlardı. Daha sonra bir üst katta tutukları dükkânda ortak olarak çalışmaya başladılar. Burası daha sonra bizim ve Adana'ya gelen bütün yüksek okul öğrencilerinin ikinci adresi idi. Rahmetli Nehir abla’nın yaptığı yemekleri zannedersem orada yemeyen kalmamıştır. Nehir abla,1.50cm.boyunda ya var, ya yok. İsmet usta 1.85cm. Boyunda ince, uzun. İstanbul dönüşü, köyünden alıp kaçırmış Nehir ablayı. Kendi deyişi ile”bavuluma koydum, kaçırdım”.Birbirlerine son derece bağlı bir çift. Allah hepsine rahmet etsin. Yeri geldikçe bu mekândan ve bu sevdiklerimizden bahsetmeye devam edeceğiz.

1972 yılında da anarşi ve terör bütün şiddetiyle devam etti. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idama mahkûm edildiler. Mecliste bu cezaları onayladı. İstikrarsızlığın devam etmesi üzerine Nihat Erim başbakanlık görevinden istifa etti. İdam kararlarını protesto eden teröristler Ünye’de yabancı teknisyenleri kaçırdılar. Daha sonra güvenlik güçlerince kıstırılan teröristler, teknisyenleri öldürdüler. Kızıldere’de yapılan çatışmada Mahir ÇAYAN ve diğer teröristler ölü, Ertuğrul Kürkçü ise sağ olarak ele geçirildi. Bu olaylar daha sonra şarkılara, şiirlere ve senaryolara konu oldu.

Hükümet krizi, idam kararları derken, CHP’de İnönücüler ve Ecevitciler arasındaki ihtilaf iyice su yüzüne çıktı. Artık İsmet İNÖNÜ döneminin sonu geliyordu. CHP örgütleri çalkalanıyordu.

6mayısta idam cezaları infaz edildi. Yıllar geçsede idam edilen gençler, başta Deniz Gezmiş olmak üzere solcu gençlere put oldular.

7mayısta,CHP’nin olağanüstü kongresinde Bülent ECEVİT, İsmet İNÖNÜ’DEN daha fazla oy alınca İSMET PAŞA genel başkanlıktan istifa etti. Böylece bir tarih daha bitmiş oldu. Bülent Ecevit CHP’nin yeni genel başkanı oldu. CHP’de artık solun her türlü fraksiyonlarının merkezi haline gelmiş oldu. Ve siyasi tarihimizde Demirel-Ecevit kavgaları da başlamış oldu.

Terör her türlü şekilde artmış. Suikastlar, cinayetler art arda bütün şiddetiyle sürüyordu. Hükümet kurma çalışmaları da devam ediyordu. Nihayet Ferit MELEN’nin başbakanlığın da hükümet kurulabilmişti.

Yurtta bu olaylar olurken, dünyada da önemli gelişmeler oluyordu. Kuzey Vietnam kuvvetleri, A.B.D. kuvvetlerine karşı yapmış olduğu direnişte başarılar kazanıyordu.

İlk defa bir spor olaylarında kan dökülüyordu. Münih Olimpiyatların da  “Filistin-Kara Eylül Örgütü”İsrail’li sporcu kafilesini rehin alıyordu. Çıkan çatışmada İsrailli sporcular, Alman polisi ve gerillalar hayatlarını kaybediyordu.

Ülkemiz gibi dünyada kaynıyordu. Neredeyse her gün bir yazar veya profesör gözaltına alınıyordu.

Bizlerde sınavlara hazırlanıyorduk. Şimdiki gibi dershanelere gitmek mümkün olmuyordu. Büyük Dershane’ nin üniversiteye hazırlama kitabı ile sınava hazırlanıyordum. Hala o kitaptaki bir sorunun cevabına 1972 yılından beri, sorduğum hiçbir kimseden doğru cevap alamadım. Bu soruyu sizlerle de paylaşmak istiyorum.”bana öyle bir dokuz harfli kelime söyleyin, sondan üç harfi çıktığında 12 olsun?”Tabi ki cevabı “düzinelerdi. Mustafa bu arada İstanbul’da ki dershanelerden birine sınava hazırlanmak için kaydoldu. Bu yüzdende sınav yeri olarak İstanbul’u seçtik. İstanbul’da Zekiye teyzem ve Bedri dayımlar vardı. Böylece yaz tatilini de Yavuz’la birlikte İstanbul’da geçirme kararı aldık.

Sınava iki gün kala İstanbul’a gittik. Topkapı otogarında Mustafa bizi karşıladı. Galiba Adana yurdunda kalıyordu. Teyzemlerin ve dayımların oturduğu yere çok yakındı.

İstanbul, filimlesin, şiirlerin, masalların şehri. İstanbul karşımızda bütün ihtişamıyla duruyordu. Bir akşamüzeri o rüyalar şehrine İndik. Otogarda Mustafa bizi karşıladı. Kalabalık, kalabalık, kalabalık… Gelen ve giden otobüslerin çokluğu karşısında şaşkınlığımız had safhada. Yürüyerek önce Fındıkzade’ye sonrada Hekimoğlu Ali Paşa Camisine doğru yol aldık. Teyzemlerin evine vardık. Adana’da müstakil evlerde oturduğumuz için, apartmanlara hele zemin veya bodrum katlarına alışkın değildik. Kat farkından dolayı bir tarafı yolun aşağısında olan, diğer tarafı bahçeye açılan bir eve misafir olduk.

Ertesi gün sınava girecek olduğumuz, Teknik üniversitesinin Gümüşsüyü kampusuna gidip, yerlerimizi gördük. Tabi ki  belediye otobüsü  ile yaptığımız o güzel İstanbul turu gerçekten görülmeye değerdi.Ve orda  ilk  defa adının  “kokoreç” olduğunu öğrendiğimiz bir yiyecekle  tanıştık. Farklı bir lezzette olan  kokorecin temizlenmiş  bağırsaktan yapıldığını  yedikten  sonra öğrendik. Baharat kokulu duman insanların iştahını açıyordu.

Ertesi gün,yeni bir umuda yelken açmak için sınava girdik.Sınavımın oldukça iyi geçtiğini tahmin ediyordum.O zamanlar,sınav sonuçları  ne gazetelerden,nede televizyondan açıklanmıyordu.

Sınav bitince Mustafa Adana’ya doğru yola çıktı.Bizde yaz tatilini geçirmek için  İstanbul’da kaldık.

Olaylar ,krizler devam ediyordu.Ecevit’in genel başkanlığından  sonra CHP kaynayan bir kazana döndü. Partinin  önemli isimleri ya ihraç   edildi,ya da partiden istifa etmeye başladılar.İstifa edenler Cumhuriyet Partisini kurdular.Yılın son günlerinde İsmet İNÖNÜ partisinden istifa ederek,tabi senatör  oldu.CHP’de hükümetteki  bakanlarını çekerek,gelecek günlere de bunalımı taşıdı.

Yaz tatilimiz bitti.İstanbul’un rüya aleminden  Adana’ya tekrar dönüş…Sevdiklerinizin olduğu yerler,nasıl olursa olsun cennet olur bizim için.Adana’nın  rutubetli sarı sıcağını da özlemek varmış.Yeniden  ayrılmaz beşli bir araya gelmiştik.Kaldığımız yerden hayatımıza  tekrar başlamıştık.Siyasi  olaylar  henüz Adana’yı  fazla etkilemiyordu.Akşamları yazlık sinemalara gidiyorduk.Yahutta Atatürk parkına veya Ziya Paşa bulvarı üzerinden Yeni istasyona giderdik.Gırgırın,şamatanın birbirine karıştığı o gençlik yılları….Sokağımızda  akşam  üzerleri top oynardık.Kıran kırana geçerdi  oyunlarımız.Henüz sokaklar,mahalleler parsellenmemişti o   tarihlerde.Her sokağın başında ,kendini mahallenin namusu zanneden delikanlılar vardı.O  delikanlılar,okuyamamış,çok küçük yaşta  esrarla tanışmış,ceketleri omuzların da ,yumurta  topuklu ,sivri burunlu ayakkabı giyen gençlerdi.Daha  sonra  sol örgütler bu bıçkın gençleri,esrarla,hapla ele geçirip  bir çok kanlı olayda kullandılar.Akşam  üzerleri birerli,ikişerli  genç kızlar endam ederdi  sokaklarımızda…O  yıllar genç kızların,Tarık  Akan’a hayran olduğu yıllardı.Kanların deli deli  aktığı o zamanda  sokaklarımızda  genç kız ve erkeklerimizin birbirlerine platonik aşklarla sevdalandığı demlerdi.

Yolunu sabırsızlıkla gözlediğimiz postacı ,bir ikindi vakti kapımızı çaldı.Zarfları açılınca,ben oldukça yüksek bir puan aldığımı görünce bir sevinç çığlığı attım.Yavuz ise  gene istediği puanı alamamıştı.Mustafa ve Kemal’de  kazanamamışlardı.Şimdide nereye kaydolacağım  konusu ile karşı karşıya kaldım. Anamın tıp okuma isteği, Diyarbakır’daki tıp fakültesine  puanım yetmesine rağmen  olmadı. Bunun  üzerine  Adana’daki seçenekleri düşünmek zorunda kaldık. Ortak akıl olarak, Makine  Mühendisliğinin  gündüz bölümünü  seçmek zorunda kaldım.Mühendislik aslında  pek de ruhuma uygun bir meslek değildi.Bazen istemesek de, kaderin istediği yola gideriz.

Yazların en önemli gerçeği  yazlık sinemalardı. Yazımın içinde birkaç kez zikretsem de, Adanalılar için yazlık sinemaların  önemini  anlatmadan geçemeyeceğim. Neredeyse ana caddelere  açılan her sokakta birer yazlık sinema vardı. Adana’ya ilk geldiğim yaz çok şaşırmıştık, her yılın 23-Nisanında açılan bu sinemalar,Adanalıların en büyük eğlence kaynağıydı.Akşam üzerleri at arabasının üzerine konulan reklam panolarıyla  mahalleler,sokaklar gezilir,oynanacak filimler tanıtılırdı.Mahallenin çocukları arabanın peşinde koşar,mahallesinin bittiği yerde arabayı diğer mahallenin çocukları karşılardı.Yazlık sinemaya gitmenin de bir kültürü  vardı.ailece gidilirdi.Hazırlanan  eğlenceliklerle filmler izlenirdi.Akşam üzerleri  sinemacılar yoğun bir humma ile çalışmaya  başlar,sandalyeler düzeltilir,temizlenirdi.Akşama kadar ısınan toprağın harareti,sulanarak  alınırdı.Her damla  suyla mis gibi toprak kokusu havaya karışırdı.Hoparlörden günün en revaçta şarkıları çalınırdı.O demleri yaşayanlar asla o günleri unutamamışlardır.Yazlık  sinemanın  en özelleri  Sular’da olanlardı.Hali vakti iyi durumda olanlar genellikle film  izlemek  için Sular’ı  tercih  ederlerdi.Akşam  yemeğinden sonra evden çıkılarak,Sular’da bir tur atılır,sonra  çay bahçelerinde çay içilir,daha sonrada sinemaya gidilip,film seyredilirdi.Bizim beşli grupta  ,haftanın  bir günü Sular da bu keyfi yaşardık.

Bu yazlık sinema zevki anarşinin artması ile yerini televizyona bıraktı  .Şimdi  o sinemaların yerlerinde yeller esiyor mu,bilmiyorum…

Ve  okul  açıldı.Artık yeni bir hayat,yeni adımlar vardı önümüzde.Yurdun farklı bölgelerinden  yüksek tahsilini yapmak için gelenler ve Adana’da  yaşayan bir grup genç birlikte okuyacaktık.Farklı kültürlerin birbirine uyumları nasıl olacaktı ,zaman gösterecekti.

Okulumuz K.Köprü  semtinde ,yüksek yapılı tek bir  binaydı.Gündüz ve gece olmak üzere iki dönemliydi.İlk zamanlar inşaat ve makine bölümleri vardı.Sonra endüstri bölümü de açıldı.

Okulun birkaç bina yanında ikinci okulumuz olan,MHP’si il ve ilçe teşkilatlarının  olduğu  iki katlı,ahşap bina vardı.Okulda mı,partide mi daha çok zaman geçirdiğimizi şimdi bilemiyorum.Partililerin haricinde,gençler,işçiler ,memurlar özellikle öğretmenler ve serbest işadamlarımızın buluştuğu bu mütevazi bina ,o yıllarda oraya gelen herkesin ömrünce unutamadığı ve almış olduğu bir çok erdemin  başlangıç yeridir.Bizlerin hayatında da Kültür Derneğine başlangıç adımlarımızın attığı yerdi.Şehrin en işlek yerinde yer alan parti binamızın çok büyük bir terası vardı.Tahta basamaklarla  çıktığımız parti binasına girdiğimizde ,sonradan Fransız’lara ait olduğunu öğrendiğim bir vecize hala gözlerimin önünde.”Gitmediğin yer senin değildi.”Bugünde siyasetle uğraşanların ilham alması gereken bir söz.İkiodalı,bir salon, uzunca bir sofa ve küçük bir çay ocağından ibaret olan o binadan tarihin akışı içinde kimler geldi,kimler geçti.Rahmetli Başbuğun Adana’ya gelişleri ,”Yazarını Kurşunlatan Yazılar”ın yazarı rahmetli Necdet Sevinç,henüz gazeteciliğinin ilk yıllarında olan Yaşar Okuyan,rahmetli Malatya belediye başkanı iken bombalı paketle şehit edilen “HAMİDO”ünvanlı Hamit Fendoğlu,Adana’nın unutulmaz il başkanı rahmetli Faruk AKKÜLAH  ve isimlerini  sayamadığım hepsi birbirinden er kişiler hep  o mekandan geçti.

Evet dönelim  okulun başlangıç günlerine,gündüz bölümü 1.ve 2. Sınıflardan oluşmuştu.Makine bölümünde çok az sayıda kız öğrenci vardı.İnşaat bölümünde de neredeyse  erkekler kadar kız öğrenci  vardı.İlk gün sınıfta hiçbir tanıdık kimse yoktu.Neredeyse gündüz bölümünde tanıdığım yoktu.Hemen dersler bittiğinde il binasına gittim.O zaman Necdet  ağabeyim  gençlikten sorumlu  olarak eğitim çalışmaları veriyordu.

 

 
 

You have no rights to post comments

An itibariyle ziyaretci sayısı:

137 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi