28 Mart 2024
TÜRKMENELİ’NİN KADERİ
- Yayınlanma: Perşembe, 21 Eylül 2017 00:24
- Kategori: Ali Bademci
- Gösterim: 1405
TÜRKMENELİ’NİN KADERİ
Ali BADEMCİ
Irak ve Suriye Türkler’in Ortadoğu’da ilk yerleşim bölgeleridir; Abbasî ordusunda evvela Fergana’nın Karluk ve Kıpçakları, sonradan da Selçukîler ile anavatanını boşaltırcasına Oğuz akını 8. yüzyıl ortalarına kadar inmektedir! Demek ki Türkler bu bölgede 1300 seneden beri; 1918’e kadar devlet anlamında teşkilatlı ve kuvvetli bir varlık göstermişlerdir! Akdeniz’den yukarı Mezopotamya, buradan Orta ve Batı İran tarikiyle Azerbaycan’a yarım hilâl şeklindeki “Bayat “ adlandırımlı bölgede Türkmen ağırlığının mührüdür!
Çağ değiştiren Fatih Sultan Mehmed ahfadına “Fırat’ın doğusuna geçmeyin” dermiş; bunu bir vasiyet olarak yorumlayan tarihçiler de vardır. Elbette zamanın Doğu-Güneydoğu-Irak-Suriye Türkmen yapısı ile oynanmaması istenmiştir! O sebeble Cihan Sultanı’nın Akkoyunlu Uzun Hasan’ın üzerine gidişi şaka gibidir! Sanıyorum bu önemli sırrın gerçek sırrı Dede Yıldırım Bayazıd’dır; çünkü o bir yandan Anadolu Türkmen Beyliklerini toparlarken, bu beyliklerle çok ilgisi olmayan Karakoyunlu ve Akkoyunlu’lara şafkatle yaklaşmıştır. Doğu Anadolu Türkmen Beyleri Türkistan’dan gelen ve Selçukîler sonrası dönemde Anadolu’da birlik sağlanamazsa devlet kurucu özellikleriyle artçı ve büyük bir Oğuz dalgasıydı; ki buna Karamaniler’i de ilâve etmek gereklidir.
Mısır’da Abbasî cenazesini ortadan kaldıran Yavuz Selim’in mevtayı Konya’da Karamaniler’e emanet ettiği önemli bir tarihi ayrıntıdır! Dolayısiyle asırlarca İslâm’ın kaderini elinde bulunduran Abbasî Hanedanı’na İç Anadolu mezar olmuş ve burada kaybolmuştur! Selçukiler’in aksine Osmanlı’nın küsurat Araplar veya Arap sanılanlarla iş tutması I.Cihan Savaşı’nda hazin sonucu ortaya koymuştur!
İslâmcı Türk aydınları Osmanlı’nın dağılmasını üç beş kişiye bağlamakla, samimiyet sözkonusu ise aşırı şüpheci davranıyor; değilse çelişen görüşlerle zehir saçıyor ve fikir hayatımızı yanıltıyorlar! İnanılmak istenmiyor ki Büyük Savaş Osmanlı’nın paylaşımı üzerine kurgulanmıştı ve öyle de oldu! Lâkin birçok şey düşünüldüğü gibi olmadı! II. Abdülhamid için 33 yılda bir karış toprak kaybedilmedi görüşü doğru değildir; çünkü Avrupa istikametinde nefes alacak kılcal borular bile ortadan kaldırılmış, sadece Trakya’da bir pencere bırakılmıştı! 1. Cihan Savaşı galiplerin tasarladığı gibi olmadı; çünkü Alman ve Rus İmparatorlukları daha evvel çöktü; Türkler Çanakkale-Kutu’lamere-Sarıkamış’da destan yazdılar! Irak Cephesi’nde 1916 Amare bozgunundan sonra İngilizler tüfek patlatmadı; 30 Ekim’de ordumuz bütün ağırlıkları ile Musul ve Kerkük’de bulunuyordu!
Mustafa Kemal “Yıldırım Orduları”nı bütün ağırlıkları ile Kuzey Suriye’den Antep ve Maraş’a doğru çekmişti; Kazım Karabekir Paşa Kafkas ve 3. Ordu bakiyyeleri ile Doğu Anadolu’da Çin Seddi bir duvar oluşturmuştu; işte bu minval üzere Milli Mücadele başarılı oldu ve sömürgecilerin dış hesapları tutmadı! Netice olarak Türk’e yar olmayan Araplar onlara da olmadı ve kalmışsa Peygamber soyu tasfiye edilerek yerine Bedevi-Suudlar ikame edildi! Suriye ile İngilizler arasında gizli ve içten içe bir bölüşüm rekabeti vardı; Türkler Fransızları iyi tanıdığı için birçok hususu üstünkörü geçerek onlarla savaş sonrası Ankara İtilâfnamesi’ni imzaladılar! Türkiye bu bölgede en azından Fransızlar’ın Türk bürokratlarla çalışmak zorunda kalınacağını biliyordu; o sebeble Fransa’da okumuş çoğu zaman eşi Fransız olan devairin her zaman Mustafa Kemal’e karşı yüzü açık oldu; Arap oldukları sanılan “Berakât” âilesinin hikâyesi budur!
Irak’da Türk gücü tam bir oldu bitti ile karşı karşıyaydı; fakat İngilizler ile yapıla Ankara Antlaşması ve bunun üzerine bina edilen Lozan bile meseleyi çözemedi! Türkiye Musul ve Kerkük’den Irak Cumhuriyeti lehine çekilmeyi kabul etmişti ki, yine ileriye dönük güvence, geçmiş yıllarda bölgeyi idare eden Türk asker ve sivil bürokratlardı! Osmanlı “Musevi Müridi” dede Barzani’yi asmıştı; fakat dedenin torunlarına “Türkler’e ilişmeyin” diye vasiyeti olduğu söylenir! İngilizler görüşmelerle Musul ve Kerkük meselesini çözemeyince Anadolu Berizan’ı “Şeyh Sait” olayını tezgâhladılar! Bugünkü senaryo işte onun devamıdır; Irak, Türkiye ve hatta Suriye’de bile! O sebeble bölge ayrılıkçılığını hiçbir şekilde bölünmüş olarak görmeyin! İkisi, hatta İran’ı düşünürseniz üçü de çobanı aynı olan sürüdür! Var olasın Amerika!
Özellikle manda idaresinden sonra Irak’da Kürtler Sovyet desteği ile kudurdular ve “Soğuk Savaş” boyunca sosyalizme oynadılar; fakat Irak idaresi “Baas Sosyalizmi”ne yatınca adamlar yeniden İngiliz patentli ABD taraftarı oldular ve bu himaye Irak’ın işgali ile hızla tırmandı! Kabul etmek lâzım ki bütün ihanetlere rağmen Türkiye Irak’daki Kürtçülüğe fazla müdahil olmadı, o sebeble Süleymaniye ve Erbil gibi Türk ana merkezleri göz göre göre önce işgal sonra da Kürtleştirildi! Türkiye Saddam’a karşı Kürtler’e kapı açtı ve onları Halepçe benzeri bir soykırımdan kurtardı! ABD’ın ısrarı ile Türkiye neredeyse asırlık Irak politikasını revize etti, kırmızı çizgilerden imtina etti, askerin başına çuval işini görmemezlikten geldi; Barzaniler’i devlet başkanı gibi karşılamaya başladı! Ve işte bugünkü duruma böyle geldik!
80 yıldan beri “Kerkük Türktür Türk kalacaktır” diye bağırdık, nümayişler yaptık! Şimdi de bağırıyoruz, herkes soruyor “Acaba birşey olur mu?” diye! Ufuksuz ve ilimsiz âlimlerimiz Özal’ın “Kerkük’e girelim mi?” sorusuna karşılık, ”Olmaz olmaz asla olmaz, Yurtta Sulh Cihanda Sulh, diyelim ki girdiniz nerede duracaksınız, trenin son durağı nere?” dediler. Size bir şey diyeyim mi “Cehennemin dibinde dursun!” İnşallah devletimizin yine böyle akıl fukarası danışmanları olmaz! Türkiye en az Suriye kadar Irak’a girmelidir; ne diyorlardı; “Dünya savaşı çıkar! “ Fakat çıkmadı! Üstelik uluslararası anlaşmalar var; Irak’ın siyasi yapısı bozulursa Türkiye tıpkı Kıbrıs gibi “garantör” durumdadır.
Allah devletimize güç versin!