GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN YARATTIĞI SEFALET

GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN YARATTIĞI SEFALET

Fuat DUYMAZ

Türkiye Gümrük Birliği’ne girmekle denebilir ki, SEVR’i fiilen yürürlüğe koymuştur. 

Gümrük Birliği Anlaşması, Türkiye’nin ekonomisine yapılan bir ‘Ölüm Vuruşu’dur.

O güne kadar, hiçbir ülke AB’ye tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne girmemişti.  

Prof. Dr. Erol MANİSALI’nın bu konudaki değerlendirmesi çok açık; ‘Bir ülkenin dünyanın herhangi bir yerinde bir gümrük birliğine bağlı olması için eşit statüde bir üye olması gerekir. Türkiye’nin AB ile ilişkisi ise bir sömürge ile onu yaratan ülke arasındaki ilişkidir. Eskiden Avrupa ülkelerinin Afrika ve

Asya’da uyguladıkları örneklerde olduğu gibi…’

İşte ATATÜRK bunları bildiği için, ‘Tam bağımsızlık’ ilkesini ekonomik bağımsızlık temeli üzerine kurmuş ve yaşamı boyunca en küçük bir ödün vermemiştir.

Ama ne yazık ki, ATATÜRK’ten sonra işbaşına gelen yöneticiler yıllardan beri verdikleri ödünlerle Türkiye’yi ‘Gümrük Birliği’ cenderesine sokmuşlardır.

Nitekim Gümrük Birliği’nin Türk halkının aşını ekmeğini yabancılara teslim etmek anlamına geldiği, kısa sürede ortaya çıkmıştır.

Türkiye, Gümrük Birliği’ne girdikten sonraki ilk 5 yıl içinde(1996-2001) 117 milyar dolar dış ticaret açığı vermiştir. Aynı dönemde Türkiye’de 500 bin KOBİ(Küçük ve Orta Boy İşletme), 15 bin fabrika ve imalathane, 300 bin işyeri kapanmış, 227 yerli firma yabancılara satılmıştır. Bunun anlamı yerli üretimin bitmesi, Türk halkının işsizlik, yoksulluk, açlık ve sefalete sürüklenmesi ve zaten bozuk olan gelir dağılımın daha da bozulması demekti.

Nitekim Dünya Bankası’nın Ağustos 2002’de yayınladığı, ‘Küresel Araştırma Raporu’nun Türkiye ile ilgili bölümündeki rakamlar, Gümrük Birliği’nin Türk halkını nasıl bir sefalete sürüklediğini ibret verici biçimde ortaya koymuştur. Türkiye nüfusunun %18’i (12 milyon kişi) günde 2 doların, %2.4’ü (1 milyon 600 bin kişi) ise, 1 doların bile altında gelirle yaşamaya çalışmaktadır.

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği(TÜRSAB) aklınca Türkiye'deki yoksulluğa çare diye düşündüğü ‘Yemek Bankacılığı’ adlı bir proje geliştirmiştir. Lüks otellerde, müşterilerin tabaklarında bitiremediği yemekleri toplayıp yoksul halka dağıtacaktı.

Batı’daki köle sahiplerinin artıklarını köpeklerine attıkları gibi aç ve çıplak kölelerin önüne atmasına ne kadar benziyor değil mi?

2002’den sonra yapılanlar ise tabuta çakılan son çivişler niteliğine dönüşmüştür.

You have no rights to post comments

An itibariyle ziyaretci sayısı:

18 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi