BÜYÜK TÜRK MİLLİYETÇİSİ NİHAT ÇETİNKAYA’YI SONSUZLUĞA UĞURLARKEN-1

Büyük Türk Milliyetçisi Nihat Çetinkaya’yı Sonsuzluğa Uğurlarken- 1 - 

“Dikkat dikkat!! Edirne Kapı Öğrenci Yurdu bu andan itibaren İstanbul Ülkü Ocakları Birliği tarafından fethedilmiştir. Bu yurtta kalan bütün öğrencilerin can ve mal güvenliği birliğimiz mensupları tarafından sağlanacaktır. Yurtta bizimle kalmak istemeyenler herhangi bir müdahaleye maruz kalmadan yurdu terk edebilirler.” 

Tarih 1970 yılının Kasım ayının 20’si ya da 27’si Cumartesidir. Saat 18.00’dır. Hava kararmıştır. Mikrofonda konuşan İstanbul Ülkü Ocakları Birliği Başkanı, İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü öğrencisi Nihat Çetinkaya’dır. O ve sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek, gözü kara, serdengeçti ruhlu arkadaşları çılgınca bir hamle ile 800 kişilik bu yurdu ele geçirmişlerdir. 

Kürşad’ın 40 yiğidiyle Çin Sarayı’nı basması gibi bir destani hikâye nasıl gerçekleşmiştir?

1970’li yılların başında İstanbul Teknik Üniversitesi yurtları, Şehzadebaşı’ndaki Site Öğrenci Yurdu, Kumkapı’daki Kadırga Öğrenci Yurdu gibi büyük yurtlar devrimcilerin işgali veya kontrolü altındadır.  Sadece Vatan Caddesi’nde yeni açılan 800 kişilik Edirnekapı Öğrenci Yurdu’nda 50-60 kadar ülkücü öğrenci pek kendilerini belli etmeden barınabilmektedir. Bilinen ülkücü öğrenciler ise kayıtları bu yurtta olmasına rağmen başka yerlerde kalmaktadır. 

İstanbul’un üniversite ve yüksek okullarında okuyan Ülkücü gençlerin bir kısmı barınabilmek için bazı şehir yurtlarında, Sarıyer’deki Orman Fakültesi yurtları ve Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Yurdunda, Eyüp Camii’nin Külliyesinde yer alan medresenin İlim Yayma Cemiyeti’ne ait yurt odalarında kendilerine yer bulabilmişlerdi.

Bu yazımızda 1970’lerin başında İstanbul’da birçok fakülte ve yüksek okul, Kredi Yurtlar Kurumu’nun öğrenci yurtları Marksist Leninist ve Maocu, Tikkocu, bugünkü Pkk’nın ilk nüvesini teşkil eden Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Ala Rızgari gibi bölücü kürtçü militanların örgütleri Türkiye’nin temel meselelerinin sosyalist-komünist veya maocu bir rejime geçmekle çözülebileceğini iddia etmekte ve bunlar menfur emellerini gerçekleştirme için üniversite ve yüksekokullar işgal edilmekte,  devrimci olmayanlara okuma ve hayat hakkı tanınmamakta. Polis, asker şehit edilmekte, banka soygunları yapılmakta ve bunların hakimiyetini tanımayan milliyetçi-ülkücü gençlere amansız saldırılar düzenlenmektedir. Ankara’da İlahiyat Fakültesi öğrencisi Ruhi Kılıçkıran 4 Ocak 1968’de öğrenci yurdunda şehit edilmiştir. 8 Haziran 1970’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Yusuf İmamoğlu kurşunlanarak şehit edilmiştir. 23 Kasım 1970’de Ankara’da Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’nda Dursun Önkuzu şehit edilmiştir.

Ülkücü milliyetçi gençlik ise Türkiye’nin temel meselelerinin çözümünün Türk tarihinin kültür ve medeniyet birikiminin ışığında, milli tarih şuuru ve İslam imanına dört elle sarılarak yabancılaşmadan çağdaşlaşmayla mümkün olacağına inanmıştır. 

Merhum Alparslan Türkeş’in karizmatik liderliği ve merhum Dündar Taşer’in emsalsiz öğretmenliği etrafında teşkilatlanarak bir serdengeçti ruhuyla Milliyetçi Büyük Türkiye’yi inşa mücadelesinde yer almışlardır. 

İstanbul’daki Ülkü Ocakları Birliği, faaliyet merkezi olarak Cağaloğlu’ndaki Türkiye Milli Talebe Federasyonu binasının en üst katınnı kullanmaktadır. 

Eyüp Yurdu’nda kalan vatan mühendislik-mimarlık öğrencisi İsrafil Çelik ve arkadaşı İsmet Günay o yurttan ayrılıp Topkapı’da MTTB mensuplarının ağırlıkta olduğu bir yurda yerleşirler, geliş gidişlerinde yakınından geçtikleri yeni açılan Edirne Kapı Yurdu’na gıpta ile bakmaktadırlar. 

Bir gün İsrafil Çelik, Nihat Çetinkaya’ya son ana kadar sır olarak saklanması kaydıyla bir teklifte bulunur: “Başkan, üniversite ve yüksekokullarda ve öğrenci yurtlarında Ülkücü arkadaşlarımız büyük zorluklar yaşamaktadırlar. Ne yapıp yapıp bir öğrenci yurdunu ele geçirmemiz lazım. Ben bu Edirne Kapı Yurdu’nu teklif ediyorum.” Der. Nihat Çetinkaya duraklar, tereddüt içindedir zira kısa süre önce Şehzadebaşı’ndaki Site Öğrenci Yurdu’na benzeri bir akın gerçekleştirirmiş ama çok ağır bedeller ödenerek geri çekilmek zorunda kalınmıştır. Başkan olması sebebiyle sorumluluk kendisinde olduğu için tereddütlerinde haklıdır. 

Günlerce düşünülür-taşınılır, Edirne Kapı Öğrenci Yurdu’nda kalan İstanbul Hukuk öğrencisi Hayrettin Neşeli ve bir grup arkadaştan sürekli bilgiler alınır. Nihai karar günü gelir çatar. O gün İstanbul Teknik Üniversitesi’nde devrimci öğrencilerin büyük bir toplantısı vardır, birçoğu oraya girmiştir, birçoğu da hafta sonu olması sebebiyle sinemaya, tiyatroya, kafa çekmek için meyhanelere dağılmışlardır. 

Yurttaki devrimcilerin başkanı Hüsnü Yurttaş isimli bir üniversite öğrencisidir. Etrafında daima 15-20 silahlı militan bulunmaktadır. O gün bu militanların önemli bir kısmının da yurtta olmadığı ve Hüsnü Yurttaş’ın yurttaki odasında yalnız olduğu bilgisi gelir. Yurtta kaydı olan ama yurtta kalmayan İst. Ünv. Felsefe bölümü öğrencisi Selamet Yıldırım ocağa çağrılır. Sadece şu söylenir; Yurda gideceksin, kendini saklayacaksın, tam saat 18.00’de ana kapının orada hazır bulunacaksın. Selamet Yıldırım süratle yurda gider, koridorlarda önceden ülkücü bildiği 4-5 kişilik birkaç gruba denk gelir, onlara “Nereye gidiyorsunuz?” diye sorar, Her grup; “Sinemaya gidiyoruz, kahveye gidiyoruz” gibi değişik cevaplar verirler. Selamet Yıldırım kendisine verilen görev sebebiyle yurtta olağanüstü bir şeyler olacağını tahmin etmektedir ve arkadaşlarına “Ne sineması, ne tiyatrosu” diye için için kızmaktadır. 

Akşam 18.00’e iki dakika kala yurdun ana giriş kapısına iner, o anda İstanbul Ülkü Ocakları Birliği Başkanı Nihat Çetinkaya önde olmak üzere İkinci Başkan Mehmet Kocabaş, Merhum Amasyalı Fahri Uzun, Merhum Elbistan Yapalaklı Osman genç, İsrafil Çelik, Kırşehirli diş hekimliği öğrencisi Ümit Özdemir, Orman Fakültesi öğrencisi Celal Adan, Balıkesir Ayvalıklı Acar Kardağlı, Vehbi Biçer, ,İrfan Aslan, İbrahim Yolcu, Yıldız mühendislik öğrencisi Hasan Sancar (Nobel ödülü sahibi Aziz Sancar’ın kardeşi) Maraşlı Ejder ve Deli Kurt, Enver Tortaş ve isimlerini tespit edemediğim serdengeçtiler yurt binasının ana kapısından girerler ve süratle koridor ve kat girişlerini tutarlar.

İsrafil Çelik, devrimcilerin başkanı Hüsnü Yurttaş’ın odasına dalar, o anda Hüsnü Yurttaş silahını çeker, İsrafil’in bir kafa ve yumruk darbesiyle yere düşer ve Nihat Çetinkaya yurdun yayın odasına girerek yazının başındaki kısa konuşmayı yapar. Devrimcilerin bir kısmı yurdu terk eder. Arada direnenler olursa da bunlar bodrum kattaki ses geçirmez müzik odasında türküler dinletilerek(!) ikna edilir. Yurtta daha önceden kayıtlı kalan daha önce sinemaya, tiyatroya gidiyoruz diyen gruplar da ordadır, hemen ana girişin önünde toplanırlar, herkes birbirinden bu bilgiyi bir sır gibi saklamaktadır. Yurtta büyük bir sevinç yaşanmaktadır. 

Artık İstanbul Ülkü Ocakları Birliği’nin de kontrolünde -bir müstahkem kale gibi- 800 kişilik bir öğrenci yurdu vardır. Bu yurt ileriki ay ve yıllarda İstanbul’daki Ülkücü-milliyetçi mücadelede çok önemli vazifelerin yapıldığı bir merkez olacaktır. Kısa zamanda çevreye duyurularak evlerde kalan bir kısım üniversite öğrencileri yurda yerleştirilir ayrıca İstanbul’a üniversite sınavlarına hazırlık kurslarına gelen öğrenciler için de çok güvenli bir limandır. Bu yurtta kalan öğrencilerden yüzlerce ülkücü kanaat önderi yetişir, üniversite sınavında başka illerdeki fakülte ve yüksekokulları tuttursalar bile bu yurtta aldıkları fikri eğitim ve yaşadıkları ülküdaşlık hukuku anlayışı ile gittikleri yerlerde önemli görevler üstlenir ve layıkıyla, başarılı bir şekilde yerine getirirler. İstanbul’daki üniversitelerden mezun olan ve Anadolu’ya dağılan ülkücü gençler vatanın en ücra köşelerinde bile ülkücü-milliyetçi mücadelenin meşalesini tutuşturur ve gönülleri fethederler.

(Devam edeceğiz.)

You have no rights to post comments

Köşe Yazarları


Annemin Ardından...
Cuma, 25 Ağustos 2023
...
TÜRK BAYRAMI: NEVRUZ
Salı, 29 Mart 2022
...

An itibariyle ziyaretci sayısı:

100 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi